İnsanlığın babası Hz. Adem’in yaratılışından günümüze kadar, tarih mübarek Suriye devrimi kadar büyük, kapsamlı ve haklı bir devrime tanık olmamıştır. Birçok kişinin bu devrimi karalamaya ve küçümsemeye çalışmasına rağmen devrim, Batı’nın iddialarının ve aldatıcı “insan hakları, özgürlük, demokrasi, çocuk hakları, kadın hakları, dinler arası diyalog” sloganlarının maskesini düşürerek gerçek yüzünü göstermiştir.
Aynı şekilde devrim, radikalizm ve terör gibi pazarlanmaya ve İslam’a mal edilmeye çalışılan kavramların sahteliğini de gözler önüne sermiştir. Bu büyük devrim, milyonlarca Suriyelinin maruz kaldığı terörün, İslam kaynaklı değil aksine şu şekilde olduğunu ortaya koymuştur:
DAEŞ’le mücadele bahanesiyle sivilleri yakan, evlerini, köy ve kasabalarını yerle yeksan eden uluslararası koalisyonun uçakları gibi “laik”tir.
Rejimin hem geçmişte hem de bugün kullandığı, çocuk, yaşlı, kadın, insan veya hayvan ayırt etmeyen gelişigüzel ölüm varilleri ve kimyasal silahlar gibi “laik Batı” tarafından desteklenmektedir.
Sınırları aşan ve mezhep kisvesi altında saklanan, “laiklik” tarafından kutsanan bağnaz bir terördür.
Halkçılık kisvesi altında gizlenen şovenist “laik” bir bölgesel terördür.
Emek Zamanı
Suriyeliler onlarca yıl boyunca, kendi içlerinde varlığını net bir şekilde gösteren, rejimin geliştirdiği araçlar nedeniyle baskı ve zorbalık sonucu korku ve umut kısırdöngüsü içerisinde yaşadı. Rejim korkunç uygulamalarıyla Suriye halkını, yalnızca rejimin izin verdiği kadarıyla yetinen, itiraz, talep ya da tartışma hakkı bulunmayan insanımsı varlıklara dönüştürdü. Tunus’ta halk patlayarak Zeynelabidin bin Ali rejimini devirdikten, Mısır’da da Hüsnü Mübarek ailesi devrildikten sonra, Suriye halkının da barışçıl bir şekilde patlama zamanı gelmişti. Tunus ve Mısır’da olduğu gibi Esed mafyası barışçıl yollarla, protesto ve gösterilerle devrilecekti.
Suriye halkı kanlı rejim ve müttefiklerinin yaptıklarını beklemiyorlardı. Aynı şekilde dünyanın da Hizbullah milislerinin ülkelerine girişlerine, İran Devrim Muhafızları’nın açık müdahalesine ve Irak, Afganistan, Pakistan ve sair ülkelerden milislerin gelişine bu şekilde gözlerini kapatmasını ve körmüşçesine davranmasını beklemiyorlardı. Tüm bunlara rağmen devrim ruhu hala Suriyeli özgür devrimcilerin içinde sönmüş değildir.
“Muhalefet” olarak adlandırılan yapının durumu ise özellikle de kendilerini “siyasi seçkinler” şeklinde isimlendirenlerden farklıdır. Bu kimseler “muhalefet” kelimesinin tanımını idrak edememekte ve halen bu kelimeyi Şam ve avanesinin zorbalığına karşı çıkan kişiler için kullanmaktadırlar!
Gerçekte ise Suriye’de muhalefet diye bir şey yoktur. Pazarlık etmeyen devrimci vardır ve diğer tarafta da “muhalif” kisvesi altındaki satılmış uşaklar. Çünkü haklar demir, ateş ve askeri darbelerle gasp edildiğinde anlaşma, mutabakat, konferans ya da müzakereyle geri alınmaz. Bunun aksine inanan ya başkasının uşağıdır ya da aptal.
Büyük Savaşın Ayak Sesleri
Bölgenin genelindeki mevcut karmaşık duruma ve resmin muğlak olmasına rağmen, tüm hareketlilik, çelişki, kara ve denizlerdeki toplanmaların II. Dünya Savaşı’ndan bu yana bir benzeri görülmemiştir. Bu da “melhame-i kübra”nın hoşumuza gitse de gitmese de yaklaştığının habercisidir. Rusya ve dünya basını ister görmezden gelsin ister gelmesin, durum artık işlerin herkesin kontrolünden çıkacağı “başlangıç kıvılcımının” çakmasını bekler noktaya gelmiştir. Tahminlerimin yanlış olmasını ne kadar çok arzulasam da, gerçekte yaşanan tüm gelişmeler işlerin bu yönde ilerleyeceğine işaret etmektedir.
Muhammed Ali Sabuni
Suriyeli Yazar