Türkiye’yi en iddialı olduğu yerden, dünyaya en çok parladığı yanından vurmaya çalışıyorlar.
Son yıllarda ortaya koyduğu insanlık destanını boşa çıkarmaya çalışıyorlar. Son 8 yıldır Türkiye dünyada insani yardım ve siyaset konusunda bütün dünyaya örnek oluşturan bir performans ortaya koyuyor.
Doğrudur, dünyanın en zengin ülkesi değil, ama dünyanın en cömert ülkesi. Sadece devletiyle değil, toplumuyla, halkıyla, sivil toplum örgütleriyle, topluluklarıyla.
Bugünün acımasız dünyasında zulüm ayyuka çıkmış durumda. Merhametini yitirmiş dünyanın sığınağı, kalpsiz dünyanın kalbi olmuş Türkiye. Zulüm ne kadar çok olsa da Türkiye varsa umut vardır diyor insanlar. Türkiye Allah’ın merhametinin tecelligahı gibi, devletiyle, milletiyle sığınanlara kucak açtı, açılan yaraları sarmaya çalıştı, kayıplar için teselli etti. Bu haliyle Türkiye yüceldi, büyüdü. Ama verirken Allah kazancına bereket verdi. Verirken kazandı. Onca badireden biraz da bunun inayet ve bereketiyle sağ selamet menziline yaklaştı.
Bir yandan da Türkiye bu cömertliğiyle birilerinin vicdanını rahatsız etti. İhtiyaç halinde olanlara yardım elini uzatmamak için binbir mazeret ileri sürenler Türkiye’nin bu insani politikalarından zannetmeyin çok memnun oluyorlar. Hoş, Türkiye karşılamasa göç dalgaları kendilerine erişecek korkusuyla Türkiye’ye minnettarlık duyanlar da var. Ama bir de Türkiye’nin son yıllarda bu insani siyasetiyle kazandığı statüye göz dikenler de fazlasıyla mevcut.
“Kendileri infak etmedikleri gibi senin de infak etmenden rahatsızlık duyarlar.” Çünkü senin infak etmen onların da infak etmeleri gerektiğini hatırlatıyor ve çünkü kendi malları üzerinde fakirlerin hakkı olduğunu onlara anlatıyor ve bu yeterince rahatsızlık veriyor.
Son sekiz yıldır Türkiye’nin misafir ettiği 3,5 milyon Suriyeliyle ilgili gerek devlet gerek Türk halkının sergilediği misafirperverlik bütün dünyada Türkiye’nin gerçek anlamda övünç kaynağı. Destansı bir milli meziyet. Başka bir toplumda olsa elbette çok derin sosyolojik ve siyasi sorunlar yaşatabilecek bu hadisenin Türkiye’de yaşanma biçimi gerçek bir başarı ve milli erdem hikayesidir.
Ancak birileri tam da bu milli erdem hikayesini Türkiye için fazla görüyor. Türkiye’yi bu en güçlü, en parlak, en değerli yanından vurmaya çalışıyorlar.
Son zamanlarda tam da bu kasıtla hareket edenlerin başlattığı ırkçı kışkırtmaların iki gün önce az daha nasıl bir faciaya yol açabileceğini gördük. “Küçükçekmece’de Suriyeliler küçük bir kızı taciz etti” diye tamamen asılsız bir şayiayı kelli felli vekillik yapmış isimler sosyal medyadan sorumsuzca ve şehvetli bir linçe davet gibi yayınca az daha tam bir sosyal felaket yaşanıyordu.
Olayın tamamen asılsız olduğunun anlaşılması bile sosyal medya üzerinden ırkçı nefret söylemlerinin pervasız bir coşkuyla patlatılarak sergilenmesini engellemedi.
Bütün nefret ifadelerinin artık anahtar kelimeleri “nargile” ve “plajlar” olmuş. Irkçının zihninde Suriyelilere karşı nefretin donup kaldığı fotoğrafta bu iki unsur sabit diğerleri değişken.
Sosyal medyada Türklük ruhundan, şerefinden, haysiyetinden, vatanperverliğinden uzak bu Klu Klux Klan özentili ırkçıların kampanyaları sürerken Suriyeli bir öğrenci, yazar Mahmut Hacaliözellikle kendilerini savaştan kaçmayıp, ülkelerine gidip savaşmaktan bahsedenlere @mahmuthacali adresinden çok anlamlı bir seri twitter mesajı attı. Üslubuna müdahale etmeden, aynen aktarıyorum:
“Biz Suriyeli olarak korkak değiliz, şimdiye kadar 1 milyon şehidimiz var, 2 milyon da yaralımız var, 1 milyondan fazla tutuklu var, gerisi mülteci zaten daha ne yapabiliriz ki?
Savaşın diyorsunuz da silah yok, ayrıca bizim devletimiz bizi öldürüyor!!, hem de öyle böyle değil, silahsız insanlara karşı, uçakla öldürüyorlar bizi. Savaşın diyorsunuz da, kiminle savaşacağız ki!! Esed, Rusya, İran, ABD, İsrail, ve Araplarla mı savaşacağız ??!!
Yahu silah yok silah, güç yok bizde .. hadi nasıl savaşacağız??!! İşini, evini, çocuklarını, ailesini ve paralarını kayıp eden memleketi bırakıp mülteci oldu..
Şu an Suriyeliler bir hayat mücadelesi içinde, buradan çıksa ölüme gidecek kardeşim.
Sorunu çıkaran, serseriliği yapan ve Esed’in gönderdiği fitnecileri gönderin de, bütün Suriyeliler öyle diyorsan, bütün halkın günahını almış olursun. Esed adamlarını gönderiyor Türkiye’ye, Türk milletini Suriyelilere karşı ayağa kaldırsın diye kışkırtıyorlar.
Biz bunu biliyoruz, saygı duymayı biliyoruz. Misafirperverliğin karşısında kötülük yapacak değiliz. Fitneyi çıkaran insanların peşinde koşalım. Türk milletinin ne kadar misafirliği layık ile yaptığını görmüştük zaten. Üç beş kuruş para ile satmayız biz.
* Biz Çanakkale’de, Kûtü’l-Amâre Kuşatmasında ve Libya’da Gazi Mustafa Atatürk’ün yanında nasıl savaştıysak vatan sevgisini biliyoruz.
* Biz sizin ekmeğinizin peşinde değiliz, iş yerinde sizin yerinizi alacak değiliz, siz nasıl bizi kucakladıysanız biz sizi ve Türkiye’yi seviyoruz.
* Size, milletinize, toprağınıza ve insanlarınıza kötülük yapacak değiliz.
* Fitneyi çıkaran insanların amaçları nedir onu beraber aramızdan hep birlikte bulup çıkaralım”
* Bu seri mesajlar çok sayıda olumlu ve olumsuz yorum almış. Olumlu yorumlardan biri kendisini bu şekilde konuşmak zorunda bırakan vatandaşlarımız adına çok içten özür dilemiş.
Arkadaşımız İsmail Kılıçarslan da tam da bu duyguya olabilecek en çarpıcı cevabı vermiş: “…hadi ülkesine döndü diyelim savaşmak için. Kiminle savaşacak? İç savaş bu yahu. Komşusuyla, kardeşiyle, tanıdığıyla savaşmayı reddetmiş adama “niye savaşmıyorsun?” dediğinin farkında mısın? Buna rağmen 1 milyona yakın ölü, 2 milyona yakın yaralı, 1 milyonu geçkin tutuklu vermiş bu ülke 8 yılda. Deli misin yahu?”
Mesela “benim askerim” şehit olurken, “benim ülkemde” “benimvatanımda” bu insanların “nargile” içip plajlarda keyif çatmasına tahammül edemiyorum. Irkçı insanın “Mehmetçiğe” ve “vatan”a bu şekilde “benim” diyerek temellük etme biçimi başlı başına Mehmetçikten de vatan mefkuresinden de ne kadar uzak olduğunu yeterince göstermiyor mu aslında?
İşledikleri ırkçılık ve nefret suçu öyle ağır ki, aslında bu dünyada bir karış toprağa bile sahip olma hakkını kaybettiriyor.
Nihayetinde vatanı vatan yapan her şeyden önce insani-manevi değerleridir. Mazlumlara sahip çıkmak üzere, i’lây-i kelimetullah için bu toprakları sulayarak, toprağı vatan kılan o şehit kanlarıdır. Bu şehit kanlarının suladığı vatan üzerinde ayrık ırkçı otları bitmez..
Yasin Aktay