Pedersen’in brifingi İşrak’a ulaşmıştır. Metin uzunluğu nedeniyle özetlenmiş olup, içerisindeki en önemli noktalar üzerinde durulmuştur.
Sayın Başkan:
Öncelikle İdlib’deki gerimin azaltılması bölgesi içerisinde ve etrafındaki endişe verici duruma değinmek istiyorum. Maalesef çatışma devam ediyor. Hava saldırıları, füzeler, havan topları da öyle. Siviller öldürülüyor ve yüz binlerce insan göç etmek zorunda kaldı.
İdlib’de 3 milyon sivile gerekli korumanın sağlanması zorunludur. Bu insanlardan bazıları daha önce başka bölgelerdeki çatışmalardan buraya kaçmışlar. Aynı şekilde çevre bölgelerdeki siviller de korunmalı. Ancak daha önce de Genel Sekreter’in bahsettiği gibi “terörle mücadele ederken dahi Uluslararası İnsancıl Hukuk ve Uluslararası İnsan Hakları Hukuku’na tam olarak riayet etmek gerekmektedir.” Bu nedenle sivillere ve koordinatları belirtilmiş olan sağlık tesisleri ile yardım vakıfları çalışanları da dahil olmak üzere sivil altyapıya yönelik saldırılar önlenmelidir. Bu tür saldırılar hiçbir şekilde kabul edilemez ve derhal durdurulmalıdır.
Türkiye’ye ait gözlem noktalarına yakın konumlarda yaşanan karşılıklı bombardımanlar son derece endişe verici boyuttadır. İdlib’in yalnızca insani bir mesele ya da yalnızca Suriye’nin meselesi olmayıp, bölgedeki yangını ateşleyebilecek bir fitil olduğunu unutmamamız gerekir.
İdlib için kolay bir çözümün söz konusu olmadığı açıktır. Ancak çözüme ulaşmanın tek yolu, düşmanca saldırıların durdurulması ve faal tarafların terörle mücadeleye karşı işbirliği ruhu içerisinde yeni bir yakınlaşma sürecine girmesidir. Bu yakınlaşma sayesinde sivillerin korunması güvence altına alınacaktır. Geçtiğimiz hafta ziyaret ettiğim Türkiye’den ve önümüzdeki hafta ziyaret etme niyetinde olduğum Rusya’dan, Eylül 2018’de imzalanan mutabakata bağlı oldukları yönünde güvence almış bulunmaktayım. Söz konusu taraflar Kuzeybatı Suriye’deki durum için bir çalışma grubu kuracaklar. Ancak bu güvencelerin pratikte de uygulanması gerekiyor.
Suriye’nin içinde ve dışındaki insani ihtiyaçlar ve korunma gereksinimleri, hala devasa boyutlardadır. Suriye’nin çeşitli bölgelerinde ürün kıtlığı nedeniyle büyük bir yoksulluk vardır ve fiyatlar oldukça yükselmiştir. Buğday mahsullerini kasıp kavuran ve Suriye’nin gıda güvenliğini tehdit eden korkunç yangınlara da tanık olmaktayız.
Yükselen gerilim ve istikrarsızlık, Suriyeli mülteciler için olumsuz işaretlerdir. Suriye’deki güvenlik, zorla silah altına alma ve yaşam şartları konusundaki kaygıları giderek artmaktadır.
Hepimiz bu krizin askeri bir çözümünün olmadığında hemfikiriz. BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına istinaden siyasi çözüm çabalarını yeniden canlandırmaya çalıştım. Siyasi çözüm girişimi başarıya ulaşamadığı takdirde, acil bir öncelik olarak, Suriye içerisinden yönetilecek dengeli ve dürüst bir anayasa komisyonu teşkil edilmeli ve BM bu yolda kolaylaştırıcı rol oynamalıdır. Bu esnada da Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak güvenliğine son derece saygılı davranılmalıdır. Bu konu, Suriye Devleti ve Suriye müzakere heyeti arasındaki iki görüşmenin başlıca konusu olmuştur. Aynı şekilde Soçi ve diğer müzakereleri düzenleyen devletlerin sürekli desteğini güvence altına almak için de gayret gösterdim. Öte yandan “Küçük Grup” olarak adlandırılan grupla da hafta başı Paris’te bir araya geldim. BM Genel Sekreteri de St. Petersburg ziyaretinde konuyu Rus yönetimiyle masaya yatırdı.
Kesin olarak kanaatim şudur ki tutuklular, kaçırılan ve kaybolan insanlarla ilgili iyi ve daha kapsamlı bir şekilde çaba gösterilmediği takdirde, bu mesele büyük sonuçlara yol açacaktır. Kadın, çocuk, hasta ve yaşlıların tek taraflı olarak salıverilmesi konusuna öncelik vermiş durumdayım. Bu konuda atılacak diğer bir adım da bilgi ve iletişim kanallarının iyileştirilmesidir. Suriye Devleti ve muhalefet, elinde bulunan kişiler, haklarında bilgi sahibi oldukları kişiler ya da kendilerinden kaybolan kişilerle ilgili toplu bir liste hazırlamalıdır.
Yakın dönemde birçok aktivist ve sivil toplum yapılanmasıyla, Sivil Toplumu Destekleme Odası vasıtasıyla bir araya geldim. Suriye içinden ve dışından görüştüğüm tüm Suriyeliler – siyasi aidiyetleri ve arka planları ne olursa olsun – bir çözüme olan arzularını ve hatta ihtiyaçlarını özellikle vurguladılar. Ancak beni dehşete düşüren şey, bu kişilerin çözüme ulaştıracak siyasi bir çabanın varlığına gerçek anlamda inanmamaları oldu.
G-20 zirvesinde bir araya gelecek liderlerin çalışma planında ele alınacak birçok konu var. BM Genel Sekreteri ve ben, tarafları Suriye meselesinin çalışma planının başında yer alması gerektiği konusunda teşvik ettik. Türkiye ve Rusya’nın İdlib’deki durumu kontrol altına alma konusunda en üst derece çaba göstereceklerini umuyorum. Aynı şekilde ABD ve Rusya’nın Soçi’de anlaşmaya varılan hususlarla ilgili olarak ve ayrıca aralarındaki diyaloğu geliştirme bağlamında yine en üst düzey çabayı göstermelerini temenni ediyorum.
BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 numaralı kararına paralel olarak güvenli, huzurlu ve tarafsız bir ortamın oluşmasını ve böylece BM’nin denetimi ve tüm Suriyelilerin katılımıyla Suriye’de sürekli bir siyasal çözümü hayata geçirecek özgür ve temiz seçimlerin gerçekleşmesini sağlayacak anayasa komisyonu vasıtasıyla, siyasal çözüm yolunda ilerlemekteyiz.
İşrak – Özel