Suriye’de Esed ölümleri herbir cihetten, uykudaki adaletin bağlantılarını kesen, arsızca kahkaha atan bir kasırga misali parlak hakikatin gözünü oymakta, kalpleri ve evleri söküp atmakta, barış ve özgürlüğe istekli ruhları parçalayıp akmaktadır.
21 ağustos 2013 tarihinde Şam Guta’da, dünyadaki diğer şehirlerden tamamen farklı bir sabah vardı. Islak, yapışkan sarı ağır bir havaya doymuş şekildeydi. Guta yüzeyi, üzerinde bölge sakinlerinin şiddetli bir titreme sonrasında dağılıp giden cesetleri olan bir kabristanlığa benzemekteydi. Kadınların ve çoçukların yüzünde sessizlik ve beyaz bir köpük ortaya çıkmıştı. O mekanda çok da uzun olmayan bir zamanda ayrılan ve unutulup giden o ruhlar buna şahitti, kahır ve sular onu ıslatmıştı. Katil hükümet başkanı tarafından işlenen olağanüstü bir şey değildi. Bu sarin gazı katliamı ve daha fazlasıydı. Klor, sarin, napalm, fosfor, stratejik füzeler, namlulu patlayıcı ve hatta bıçaklı katliamlarla işlenen uzun bir dizinin bölümüydü. Öyleyse, bu sefer binlerce sivil zayiat hasılatının anlamı ne ifade ediyordu? Başkentlerinin saraylarındaki beyefendilerin ruh halini zarif bir kahvaltıda rahatsız edecek bir şeyden daha fazlası değildi. Bu, suç aracında tutuklanması, yargılanması ve soruşturulması gereken bir suçlu gördüklerinden başka hiçbir şeyin değişmediği vakıalar ile kanıtlanmıştır. Şımarık ve suçlu çocukları Beşar Esad'ı asi bulup bazı oyuncaklarından mahrum edilmesi gerekliydi. Yaşamları ve bedenleri sinir gazı ile sarsılmış olan çocuklar, kadınlar ve erkekler hiç yaşamayı hak etmiyordular. Tiran ve ortaklarının inancınlarına göre o insanlar, ebedi makamlarına komplo düzenleyen ve kendileriyle mücadele edilip kurtulunulması gereken mikroplardan başka birşey değildiler.
Özgür ve onurlu bir insan yaşam arzusu için ülkem Suriye’de olanların hiçbiri, dünyanın dikkatini çekmiyor ve ilahi, yasal veya ahlaki bir caydırıcılıkta bulunmuyor. Vahşi devletlerin hükümetlerinin açgözlü ve ekonomik ve güvenlik çıkarlarını saymazsak, hiçbir şey bu hükümetlerin dikkatini çekmeye yetmiyor. Mesela On iki bin yıllık medeniyet ve medeniyetin bulunduğu bir ülkenin imha edilmesi ya da bir buçuk milyon insanın öldürülmesi ve halkın dörtte üçünün yerlerinden göçe zorlanması ve iltica etmesi, yerinden edilmesi adına kullanılması dahil savaş suçu sayılan silah ve mühimmat dahil tüm öldürme ve ölümcül araçlarının kullanılması, Anneler, babalarının önünde soğuk kanlılıkla çoçukların kesilmesi, cehennem hapishanelerinde kadınların tecavüze uğraması, erkeklerin işkence altında öldürülmesi, çocuklar da annelerinin karınlarında bir roket veya patlayıcılardan fırlayan şarapnel parçaları ile ölmeleri ve bebeklerin sarin gazından dolayı hastane köşelerinde boğulmaları veya küçük yataklarında ve uykularında binanın yıkılması ile molozlarının altındaki aileleri ezilmesi, yaşlıların sakallarından çekilip katil Esad’in, paralı lejyon ve taifesinin ayakkabıları altında ezilmesi, kadınların soyulup, dövülüp, sürüklenip sokak ortalarında beşeri ve hayvani kurtlara yemek olarak atılması, evet bütün bunlar devede kulak olup, Birleşmiş Milletler organlarının ve yoksul halkların boynunu tutan bu hükümetlerden yasalara ve uluslararası kanunlara uygun değilse ahlaki ve insani bir konumu haketmiyordu.
Suriye devriminden sekiz buçuk yıl geçmesine rağmen, Suriye'nin özgürlük, haysiyet ve adalet rüyası, uluslararası toplumun karanlık hücrelerinde ve Güvenlik Konseyi ile Birleşmiş Milletlerin bodrumlarında hâlâ tutulmaktadır. Peki ölüm, Suriyelilerin yegane arkadaşı mı oldu ve gökyüzü Esad yangınından kurtulmaya zorunlu bir yol mu?
Evet, büyük güçlerin hükümetleri, insani prensipler ve demokratik değerlerin ülkedeki zenginliklerini yağmalarken ve kararlarını ve kabiliyetlerini baskılamak için bir tehdit bulduklarında, ancak acımasız bir despotu ve çetesini tarihte örneği olmayan insanlığın zıttına suç işlemelerini engellemek adına müdahale ettiler. Dünya düzeninin çirkinliğini ve dürüstlüğünü ortaya koyan sahte iddialar altında yapamadığını iddia ettiği şey budur. Ve Allahın insanoğluna verdiği yeryüzü cenneti, adaletin yokluğu ve zulmün eğemenliğinden dolayı cehenneme dönüşmüş ve yok olma yolundadır.
Ey zulme karşı çıkan asi senin ruhana göklerden başka sığınak ve yorgun düşen bedenine topraktan başka yer yoktur. Senin acı yalnızlığına ölümden hariç dost yoktur. Uzun sürdü ve karanlığın şiddeti arttı ve sanki Yeis, insan vicdanının uyanışında yâkin bir hâl aldı.
Ne giyersen giy ey Suriyeli, ister elbisesi, ister iş kıyafeti, takım veya kot pantolon, hafif bir ev elbisesi veya uyku pijamaları bunlar sadece senin için bir kefen. Atölyede veya mutfakta, oturma odasında veya uyku yatağında, bir yer değiştirme kampında ya da açıkta bir zeytin ağacının gölgesinde hatta ailenizden kaçmaya ve hayatta kalmaya çalışsanız bile, denizde ve mayınlı sınır duvarlarında zalim ve nefretle dolup taşan ölümü bulacaksın. Ey iyi Suriyeli, “İnsanlık” sizi katil bir tirandan korumak için değil, seni öldürmek için birleşmiş.
ALİ MUHAMMED ŞERİF