Türkiye gelenek ve görenekleriyle iftihar etmektedir. Türk halkı da kadim ve modern tarih ile medeniyetine sıkı sıkıya bağlı olup, ecdadının mirasına ve adetlerine sahip çıkarak bunları gittiği her yere taşımaktadır.
Fransa’da yaklaşık 650 bin Türk yaşamaktadır. Buradaki Türkler, Fransa toplumundaki varlığını ve günbegün artan statüsünü pekiştirmiş durumdadır.
Fransa’daki Türklerin kendilerini özellikle bayram, düğün ve son derece hassas oldukları milli merasimlerde başkalarından ayıran ritüelleri bulunmaktadır. Bayramlarda yeni elbiseler giyerler, bayram günü bayram namazının kılınmasıyla başlar, sonra dostlar, akrabalar ve komşular ile bayram tebriki için ziyaretleşilir. Büyüklere saygı önemli bir önceliktir. Yaşlıların hususi bir konumu vardır ve evleri bayramlarda ziyaretçilerin toplanma yeri olur. Küçükler büyüklerin sağ ellerini öperler. Misafirlere baklava başta olmak üzere çeşitli tatlılar ikram edilir. Bayram geceleri boyunca birçok meydanda müzik ve gölge oyunlarıyla kutlamalar yapılır. Yaşamını yitirmiş olanlar da bayramda unutulmaz; insanlar ellerinde kabirlere koymak üzere güller taşıyarak mezarlıkları ziyaret ederler. Aynı şekilde mezarlardaki çeşitli çiçekleri sulamak için yanlarında su da götürürler.
Fransa’nın Valence kentinde ne zaman bir Türk kardeşimizle karşılaşsak ve Türkiye’den geldiğimizi ve İşrak Gazetesi’nin temsilcileri olduğumuzu söylesek, bizleri memnuniyetle karşılamakta, bizlere ikram ve yardımda bulunmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Zira biz, sakinlerinin çoğunu Türklerin oluşturduğu bir mahallede yaşamaktayız. Burada biz daha önce Türkiye’de görmüş olduğumuz türden bir misafirperverlikle karşılanmış bulunmaktayız.
Valence’de 700’den fazla Türk aile yaşamaktadır. Çarşıda, camide, kafelerde, derneklerde, merasim, kutlama ve benzeri milli bayramlarda bir araya gelmekteler.
Bir Türk kahvehanesine gittik ve burada birçok Türk kardeşimizle tanıştık. Bize sürekli Türkiye’yi ziyaret ettiklerini ve aileleriyle iletişimde olduklarını anlattılar. Kahvehanede Afgan, Cezayirli ve Lübnanlı çalışanlar bulunmaktaydı.
İşrak Gazetesi olarak yirmi yıldan fazla süredir Fransa’da yaşayan ve kahvehanenin sahibi olan Ankaralı Ferhat Uzun’la buluştuk. Kendisi Türkiye’den bir gün önce döndüğünü ve bir aydan uzun bir süre Türkiye’de kalarak, çeşitli şehirleri gezdiğini, ailesi, arkadaşları ve sevdikleriyle bir araya geldiğini anlattı. Uzun, sürekli Türkiye’yle ve ailesiyle irtibatta olduğunun ve her yıl Türkiye’ye gitmeye özen gösterdiğinin de altını çizdi.
Lise mezunu olduğunu ve dört kardeşinin ise üniversite mezunu olup Ankara’da yaşadığını söyleyen Uzun, kahvehaneye “Türkler Derneği” adını vermiş. Uzun, gündelik dil olarak Fransızcayı öğrenmiş ve Türkiye’den yaptığı evliliğinden dünyaya gelen çocukları, Fransızcanın yanı sıra Türkçe de konuşuyormuş. Türklerle bir araya gelmeyi çok sevdiğinden, her türlü merasim ve bayrama katılırmış. Uzun, bunların üzerine şu ifadeleri kullandı: “Biz burada evlatlarımıza Türk gelenek ve göreneklerini öğretiyor, hayatlarında bunların devam etmesini ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlamaya çalışıyoruz.” Uzun ayrıca gülümseyerek bayram neşesinden şu sözlerle bahsetti: “Ramazan Bayramı’nı burada, Kurban Bayramı’nı ise Türkiye’de geçirdim. Kutlamalarımız hep aynıdır; çünkü bizler ritüellerimize ve İslam’a bağlı kalma konusunda hassasız.”
“Burada Türk dernekleri, süpermarketleri ve bir Türk camisi var. Farklı milliyetlerden olan göçmenler ve Fransızlarla iyi ilişkiler kurabilmek için camide vakit geçiriyoruz. Böylece Türklerin gerçek insani yüzünü göstermiş oluyoruz.”
Türkiye’ye kesin dönüş yapmayı isteyip istemediğini sorduğumuzda ise Uzun şunları söyledi:
“Burada güzel bir iş kurdum ve iyi kar elde ediyorum. Bu yüzden şu an için kesin dönüş yapmayı düşünmüyorum. Ancak bu durumu her yıl Türkiye’ye giderek telafi ediyorum.”
Uzun bizi, Türkiye’de nasıl misafir isek, burada da kendilerinin misafiri olduğumuzu söyleyerek uğurladı.
Daha sonra Fransa’ya 1979 yılında ailesiyle birlikte gelmiş olan İsmail Yiğit Sevi ile buluştuk. Kendisi buradaki hayatına bir Fransız takımında futbol oyuncusu olarak başlamış. Fransızcası iyi olmadığı için takımdan ayrılmış ve inşaat işine girmiş. Gülerek, “Etrafımdaki insanlardan Türkçeyi öğrendim ama Fransızcayı öğrenemedim. Görüştüğüm herkes ya Türk ya da Arap olduğu için Fransızcaya ihtiyaç da duymuyorum” diyor. Paris’te yaşayan iki kardeşinin ise düğün salonu varmış ve kutlamalar tertipliyorlarmış. Düğün malzemelerini ise Türkiye’den getirtiyorlarmış.
Sonrasında Sevi, bize kendisinin de bağlı kalmaya özen gösterdiği Türk gelenek-göreneklerinden bahsetti. Büyükleri ve kabirleri ziyaret etme, bayram namazını Türk camiinde kılma, bayramlaşma ve kurban eti dağıtma… Bu bayram kendisi ve Türklerin bir kısmı kurban bedelini kendilerinden daha fazla ihtiyaç sahibi olan Afrika’ya göndermiş. Sevi’yle Türk mezarlığı ve burada uygulanan İslami defin merasimleri hakkında konuştuk. Bize “Babam sekiz yıl önce vefat ettiğinde, tertemiz bedenini vasiyeti üzerine Türkiye’ye götürdüm. İki yıl önce vefat eden annemin naaşını da aynı şekilde Türkiye’ye götürdük” açıklamasında bulundu.
“Yeniden başlama şansım olsa, Fransa’ya gelmez Türkiye’de kalırdım” diyen Sevi, Fransa’da hayat olmadığını, yalnızca çok para bulunduğunu söyledi. Sevi ayrıca, işine son vermek ve malını mülkünü satmak, böylece memleketine geri dönmek istediğini belirtti.
İşrak