- Kur’an-ı Kerim’de yer alan birçok âyetin ortak noktası, “müminlerin gayr-i müslimleri veli edinmemeleri” yönündedir. Bu kelime (veliyy) Türkçe’ye çevirilirken genellikle “dost” olarak çevirilmiştir, ama dost kelimesi, “velî”nin bütün manalarını içine almamakta, hatta manaların önemli bir kısmını dışarıda bırakmaktadır. Türkçe’de “dost”un da birden fazla manası vardır; günlük dilde dost “samimi arkadaş” demektir. Gayr-i müslimlerle Müslümanların -genel olmasa da özel olarak yani bazı durumlarda ve bazılarıyla- samimi arkadaş olmalarında bir sakınca yoktur; yeter ki bu arkadaşlık bir müminin aleyhinde, onun zarar görmesine sebep olacak durumda ve şekilde olmasın!
Velî kelimesi “velâ, tevâlî, tevellî, müvâlât” mastarlarıyla ilgilidir, bu kelimelerin ifade ettiği ilişki; arada yabancının, farklının bulunmadığı bir birliktelik, bir topluluk ilişkisidir. “Hepsi bir yerde olan, bir dine ve inanca mensup olan, aynı aidiyeti paylaşan, hepsi birbiriyle arkadaş olan ve aralarında yardımlaşan kimselerin ilişkisi” “velâ, muvâlât ve tevâlî” ilişkisidir. Bu ilişkinin bir adı da “velayet veya vilayet” tir. Bu iki kelimeye aynı manayı verenler yanında birincisine “yardım”, ikincisine “işi üstlenme, yönetme” manası verenler de olmuştur.
Görüldüğü üzere veli kelimesi yalnızca bir arkadaşlığı değil, onun ötesinde itikadî, sosyal, siyasî birçok ilişkiyi içine almaktadır. Allah, yardım etme ve yakın olma bakımından müminlerin velisidir, müminler de buna mazhar olmak bakımından Allah’ın velîleridir. Bu iki mânada gayr-i müslimlerin, müminler için veli olmaları mümkün değildir. Birbirini temsil etme ve işlerini yönetme (siyasî ve sosyal temsil) bakımlarından müminler birbirlerinin velileridir, ama gayr-i müslimler bu manalarda müminlerin velileri olamazlar. İşte Kur’an’da müminlere yasaklanan “gayr-i müslimleri veli edinme” kavramını bu özel çerçevede anlamak gerekiyor.
Öte yandan Müslümanlarla gayr-i müslimlerin iş, yol, okul, askerlik arkadaşı, iş ortağı, komşu olmalarında (eğer buna dostluk denirse bu manada dost olmalarında) bir sakınca yoktur. Müminlerin topraklarına, mal varlıklarına göz dikmeyen, onlara din yüzünden savaş açmayan bütün gayr-i müslimlere iyi davranmak, onlarla ilişkide hakkaniyet ve adalete riayet etmek (eğer bunlara dostluk denebilirse) Allah’ın emridir:
“Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan menetmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.” (Mümtehine: 60/8).
- Hristiyan ve Yahudiler’in ahiretteki durumları ne olacaktır? Onlar topyekün cehennemlik midirler, yoksa konunun başka yönleri de var mıdır? Üç semavi dinden hangisine inanırsanız kurtulursunuz, denilebilir mi?
- Kur’an-ı Kerim, Hristiyan ve Yahudîleri açıkca tevhide çağırır. Eğer tevhîde (bir tek Allah’ı ilah, ma’bûd ve Rab bilme ve buna göre yaşamaya) davet gerekli olmasaydı, bu iki dinin mevcut inançları yeterli, sahih ve kurtarıcı olsaydı “tevhîde davet”in anlamı ve yeri de olmazdı.
Kur’an’da ve hadislerde geçen, konumuzla ilgili metinler üzerine yorum yapan alimlerin bir kısmının ortak ifadelerinden çıkan sonuç şudur:
1. İmanında ve ibadetinde şirk (başka bir varlığı Allah yerine koymak, ona ortak kılmak veya ona mahsus niteliklere ortak bilmek) bulunan kimseler cennete giremezler.
2. Mevcut Yahudi ve Hristiyanlar içinden Peygamberimiz hakkında doğru bilgiye ulaştıkları halde ona inanmayanlar, onu –açık veya kapalı bir üslupla- sahte peygamber olarak niteleyenler, bâtıl olan inançlarını Kur’an’a göre tashih etmeyenler de cennete giremezler.
3. İçinde bulundukları şartlar İslam ve Peygamberimiz hakkında doğru bilgi edinmeye müsait olmadığı için şirksiz bir Allah inancını benimseyenler cennete girebilirler. Mevcut, bilinen, resmi Hristiyanlık’ta şirk (teslis) vardır, Yahudilik’te de ahiret inancı konusunda arızalar ve bazı Yahudi gruplarda şirk bulunmaktadır. İslam geldikten sonra cennete girebilmenin yolu ya Son Peygamber’e iman ederek Müslüman olmak veya eğer Son Peygamber’in davetine sahih ve ilgi çekecek şekilde ulaşılamamış ise (Gazzali böyle diyor) şirk koşmadan bir Allah’a iman etmektir.