Esed Terörü Terörün En Üst Seviyesi ve Kirli Olanıdır


 

 

Tüm dünyayı sarıp sarmalayan küresel terörün bir matrisi varsa ve bu terörün gereksinim ve ihtiyaçlarını sağlayan bir “çete” faaliyeti bulunuyorsa, Esed’in sistematik devlet terörü, terörün en çirkini ve en üst seviyesini teşkil etmektedir. Esed terörü bu anlamda terörün tüm nitelik ve uygulamalarını içerisine almaktadır. Suriye’deki gerçekliğimizde bu terör sistematik olup, yozlaşmış ve katil bir mezhepçi rejim hüviyetine bürünmüştür. Bu rejim tüm açıklığıyla İran’ın molla projesine yaslanmıştır. Rejim hala cinayet, yakıp yıkma ve insanın insanlığına saldırma, onurunu yerle bir etme, çağlar boyunca birikmiş insan medeniyetini yok etme, bunu ise “insaniyet” kılıfında yapma yolunu sürdürmektedir. İnsani ve İslami kültür, düşünce ve medeniyetle kendisini özdeşleştiren Arap toplumların tamamında durum aynıdır. Halbuki Muhammedi İslam mesajının doğuşundan günümüze kadar bu medeniyet, tüm dünyaya medeniyet membaı olmuştur.

Esed’in iktidarı gasp etme, sivil demokrasiyi Suriye toplumundan silme ve Baba/Oğul Esed dönemlerinin her ikisinde de sürekli saldırılarda bulunarak Suriye halkını modern çağın üretimlerinden mahrum etmeye dayalı politikası, terörün asıl besleyicilerinden olmuştur. Esed rejimi Suriye toplumunun değer ve ahlakına yönelik saldırılarını kimi zaman Filistin’i kurtarma, kimi zaman ise emperyalizmle mücadele etme adı altında yapmaktadır. Diğer zamanlarda ise radikalizmle mücadele bahanesini kullanmaktadır. Öyle ki Suriye bugün, her gün varil bombaları, füzeler ve kimyasal silahlarla katledilmekte, Suriye halkının yarısı tehcir edilmekte, çıplak ve ortada bırakılmaktadır. Dünyanın her yerinden mezhepçi çeteler Suriye’ye gelerek, Molla Devleti İran’ın yanı sıra Rusya gibi büyük bir devletin açık desteğiyle bu aşağılık katliama katılmaktadır. Böylece bu devletlerin tüm medeni ve sivil olma iddiaları ortadan kaybolmaktadır. Olanlara sessiz kalan dünya ise, ki sessiz kalan da suç ortağıdır, Esed rejiminin bizatihi terör olduğunu anlayacaktır. Zira DAEŞ terörü ve diğerleriyle ilgili yapılan konuşmalar hedefini bulmamakta, katil Esed rejiminin DAEŞ terörünün üreticisi ve kimyasal silahların mucidi olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim modern tarihte dünyanın hiçbir toplumunda, hiçbir siyasal rejim (rejimlerin halklarını güven içinde tutacağı varsayılır) halkını kimyasal silah, Cruise füzeleri veya varil bombalarıyla katletmemiştir. Rejim Rusya’dan zamanında Golan ve Filistin’i kurtarmak için satın alınmış tüm modern silahlar yürürlüğe sokulmuş fakat bu silahlar Suriye halkını katletmek ve modern teknoloji ve yöntemlerin ötesine geçen silah çeşitleriyle Suriye’yi yakıp yıkmak için kullanılmıştır.

Sonuçta katil Beşşar Esed’in yaptıklarının neticesi olarak ortaya çıkanlar şaşırtıcı değildir. Katliam ve işlediği suçlar açısından babasının oğludur. Öte yandan 1982’de Hama’da yakılan cesetlerin kokusu hala burunları tıkamaktadır. Yine Maarrat Numan, Cisr El-Şugur, Halep’teki Hannano Mezarlığı ve rejime karşı çıkan tüm bölgelerdeki katilamlar, aynı şekilde Tedmür Hapishanesi katliamı da hala gözümüzün önündedir. Bu rejim suç ve hala Suriye halkı nezdinde kaynayan öfke üzerine kuruludur. Bu öfke izini uzun çağlar boyunca sürdürecektir. Öyle görünüyor ki biz Suriye halkı, tüm renkleri ve dokularıyla, yeni ve yenilenmiş bir toplumsal sözleşmeyi inşa etmek için daha fazla çalışmalıyız. Böylece tüm kesimleri kapsayabilir ve Suriye toplumunda yıkılan her şeyi yeniden inşa edebiliriz. Kimseyi dışlamaksızın tarihsel bütünlüğün tamamını içine alacak şekilde, kapsayıcı bir milli kimlik kurabiliriz. Çünkü içinde bulunduğumuz bu durumdan kurtulabilmek için, katliamı ve nefret uyandıran tüm eylemleri çağrıştıran her şeyden uzaklaşmak zorundayız. Nitekim bu tür eylemler Suriye’nin toplumsal dokusundan değil, çeşitli fikirlerden kaynaklanmaktadır. Bunun ardından devlet terörü/Esed çetesinden kurtulmalı, tüm Suriyeliler yeni temeller, çağdaş, demokratik ve modern esaslar üzerinde birlik olmalıyız. Böylece Esed ve benzerlerinin tüm izlerini temizleyebilir, Esed ailesinin olmadığı onurlu bir Suriye vatanına kavuşabiliriz. O Suriye’de zulüm ve baskı hapishaneleri de olmayacak ve böylece bu modern Suriye, komşu Arap ve İslam devletleriyle muhabbet, medeniyet ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler kurabilecektir. Nihayetinde ise medeniyet meşalesinin taşınmasına Suriye de yeniden katkı sağlayacak ve artık bir daha devrilmeyecektir.

 

Ahmet Mazhar Saadu 

Siyasi Bölüm Başkanı

 
 
Whatsapp