“Dünya çok acı çekiyor.
Ama kötü insanların şiddetinden değil,
iyi insanların sessizliğinden.”
İbrahim Tenekeci
“Dönüşüm muhteşem olacak!” şeklinde âmiyane bir tabir vardır Türkçe’de. Tepeden tırnağa bir dönüşümle yeniden döneceğim, işte o zaman dönüşüm muhteşem olacak demek isteriz. Bilhassa razı olmadan ayrıldığımız bir mekâna yeniden dönme arzusu içerisindeysek bu cümleyi sarf ederiz.
Geçenlerde bu söz üzerine kafa yorarken,1975 ile 1990 yılları arasındaki Lübnan iç savaşına tepki olarak, hiç gülmeyen, şarkılarıyla umudu daima dipdiri tutan, ölümsüz sesi ile duyguları bambaşka yorumlayan Feyrûz’un “Rajeen ya Hawa / راجعين يا هوي” isimli unutulmaz eseri geldi aklıma. Dinlemek için hemen telefonuma sarılarak şarkıyı arattığımda karşıma ilk çıkan videonun içerisindeki bir fotoğraf beni bir anda bambaşka düşüncelere dalmaya sevk etti. Harabeye dönmüş bir şehrin ardından gurbete zorlanmışve yepyeni umutlarla elbet bir gün döneceğini haykırmak isteyen birileri, savaşın ardında bıraktığı yıkık duvarlarıFeyrûz’un insanı motive eden o sözleri ile süslemişti: “Döneceğiz Ey Aşk! / راجعين يا هوي”.
Bu söz, vahşetin yakıp yıktığı bir şehrin son çığlıklarıydı belki de.. Kadrajın sol tarafını ise, bu şehri yani Halep’i,kaderine terk etmeye razı olmayan, dünyanın tüm acılarını yüreğinde taşıyormuşçasına hüzünlü, bir parçasını orada bırakmayı reddeden iki insanın umutsuzluğa meydan okuyan bakışları dolduruyordu. Bizler de tıpkı o iki hüzünlü bakışın bir yerlerinde gizli olan aynı umutla, Halep’in, Şam’ın, Rakka’nın, Azez’in, İdlip’in, Guta’nın, Hama’nın, Humus’un, Münbiç’in kendi günlerine dönmesini bekliyoruz sabırla. Biliyoruz ki bu hikâye böyle bitmeyecek. Biliyoruz ki beklenen günler uzakta değil. Çünkü bizim olduğumuz yerde umutsuzluktan söz etmek laf-ı güzaftır!
Öyleyse, madem döneceğiz, “dönüşüm muhteşem olacak” diyerek, her anın kıymetini bilerek, bu hasreti birlikteliğe vesile kılarak, coğrafyamızı yeniden adaletle, merhametle, hoşgörü ile buluşturacağımız günlerin hazırlığını yapmak durumundayız. Ancak bu bekleyişi inanmış “genç” yüreklerle anlamlandırmak zorundayız.Topraklarımızı yeniden ihya etmenin planlarını yaparken gençliği ihmal etme gibi bir gaflete düşmek, coğrafyamızı intihara sürüklemektir. Ama ne yazık ki içinde bulunduğumuz süreç, Suriyeli gençleri bir başına bırakan bir ortamı da ardından getiriyor. Hâlbuki kayıp nesillerin beraberinde getireceği başıboşluk, varlığımızı sürdürmemizi bile engelleyecek kadar büyük bir tehlikeyi de karşımıza çıkaracaktır. Bu yüzden Suriye’nin aydınları, kanaat önderleri, sanatçıları, eğitimcileri, siyasetçileri başta olmak üzere, bu ülkenin geleceğinde söz sahibi olmak isteyen herkes,adalet ve merhamet kavramlarına aşina olmuş, sorumluluklarının farkında olan ve bu sorumluluklarını hakkı ile yerine getirmek adına her anı değerlendirip kendini yenileyen, insanının sorunlarını mesele edinen ve er ya da geç kendi topraklarına döneceğinin bilinciyle, “dönüşüm muhteşem olacak” diye haykırarak coğrafyasını imar ve inşa etmeye talip olan gençler yetiştirmek üzere el ele vermek zorundadır.Bir ülkenin kaderine etki etme potansiyeline sahip olanların sessizliği, çekilen acıların katlanarak artması demektir.
Ömer Faruk Kavuncu