Ve Türkiye ABD’ye yanlışından dönme fırsatı sağladı


Olması gereken oldu. Olması gerekenin olma biçimi ise olandaki isabetliliğin ne kadar mükemmel olduğunu gösteriyor.

Olan şey baştan itibaren Türkiye’nin izlediği politikaların haklılığını teyit ediyor. Türkiye Suriye’de ABD’nin fiilen ve açıkça desteklediği, AB ülkelerininse onayladığı terör örgütünün kendisine bir tehdit oluşturduğunu söylüyordu. Bu terör örgütünün ve bu örgüte başta NATO üyesi ülkelerin desteğinin sadece Türkiye’yi değil, neticede ABD’yi de, Avrupa’yı da tehdit ettiğini söylüyordu.

Tehdit belki bu örgütün silahlarını kısa vadede kendilerine yönlendirmesi şeklinde olmayabilirdi. Onlar için tehdit kendi tutarlılıklarının, kendi kuruluş ve varoluş gerekçelerinin, ilkelerinin bir terör örgütü uğruna hiçbir kıymetinin ve geçerliliğinin kalmaması şeklinde oluyordu. Kendi tasniflerinde bile terör örgütü sayılan PKK’ya DAEŞ’e karşı mücadelede verilen görevin kendisi yeterince bu tutarlılığı yerle bir ediyordu, geçerliliğini bitiriyordu zaten.

10 Ağustos’ta yazmışız: Türkiye aslında Fırat’ın Doğusunda ısrar ettiği tezleriyle, siyasetiyle ABD’ye yanlışlarından dönme fırsatı sunuyor. ABD burada apaçık bir yanlışın içindeydi. Teröre verilen desteği bugün güncel siyaset içinde biraz geçiştirebilir. Dünya ölçeğindeki medya ve iletişim araçlarıyla kamuoyunu istediği gibi yönlendirip teröristlerden özgürlük kahramanı hikayeleri üretebilir, ama bu medya endüstrisinin ürettiği kamuoyunun ömrü de, gücü de zannedildiği kadar uzun ve etkili olmuyor. Neticede Amerikan halkı eninde sonunda sorar size: Suriye’de işimiz ne?

Bana göre ABD halkının nabzını en iyi dinleyebilenlerden biridir Trump. Yüzyılın Anlaşması göçmen politikası ve İslamofobik yaklaşımlarına rağmen, ABD halkının gerçek görüşlerini gerçekçi bir yaklaşımla takip edip temsil eden bir siyasetçi. Bu konulardaki yaklaşımları bile maalesef ortalama ABD halkının görüşleri. Suriye’de ABD’nin mevcudiyetini de PKK gibi bir terör örgütüyle işbirliği yapılmasını da başından beri yanlış görüyordu ama kendi bürokratlarına bunu kabul ettiremiyordu.

Kendi bürokratları, Pentagon ve CIA gibi kurumları neden neticede ABD’nin hiçbir çıkarının olmadığı, uzun vadede ABD’ye hem para hem itibar kaybettirecek böyle akıl-dışı bir siyasette ısrar ediyor? O da tartışmalı bir konu. ABD’nin Suriye’de veya Irak’ta bulunma gerekçesi sadece İsrail’e ve müttefiklerine hizmet ediyor. Koskoca ABD’nin varlığını İsrail gibi bir fitne devlete adamış olma görüntüsünü ABD halkı ne zamana kadar kaldırabilir? İsrail’in saldırgan ve herkese zarar veren güvenliği ABD’ye çok pahalıya mal oluyor. ABD halkı içinde şu anda tam da bu yönde güçlü bir kamuoyu örgütlenmektedir. Trump’ın bunu da görmüyor olması mümkün değil.

Neticede ABD ve Türkiye arasında gerçekleşen anlaşmayı birileri ABD’nin aleyhine ve sadece Türkiye’nin kazanımı olarak gösteriyor ki, bu açıdan bakıldığında kesinlikle doğru değildir bu. Elbette Türkiye’nin bütün istekleri kabul edilmiştir. Ancak Türkiye’nin istedikleri zaten ABD’nin de yararına olan şeylerdi. Türkiye’nin buradaki kazancı ABD’nin kaybı anlamına gelmemektedir.

Tekrarlamak gerekirse, Türkiye ABD’ye zararından dönmek için bir fırsat sunmuştur ve son anlaşmayla birlikte ABD bu fırsatı değerlendirmiştir.

ABD’nin bu işin kendi lehine olduğunu anlaması belki zor olmuştur. Türkiye’nin harekete geçerek ciddiyetini ve gücünü göstermesi gerekti. Nitekim, gösterdi. Sadece ABD değil, herkes bu konuda Türkiye’nin ciddiyetini ve gücünü görmüş oldu.

Belki birileri şimdiye kadar Türkiye’nin söylemlerini ciddiye alınması gerekmeyen blöfler olarak görüyordu. Bu saatten sonra herkes artık Türkiye’nin sözünün ağırlığını hissetmek durumunda kalacak. Barış Pınarı hareketinin bu anlaşmayla neticelenmesinden sonra artık farklı bir dünyaya geçiş yapmış olduk. Bu dünya Türkiye’nin her konuda ağırlığının gereğince takdir edileceği bir dünya olacak.

Anlaşma bu haliyle NATO’yu da kurtarmış oldu. Bir NATO üyesi olarak Türkiye şimdiye kadar algıladığı tehdidi kimseye anlatamıyordu ve Türkiye’nin güvenliğine yönelik bir tehdidi diğer ülkeler besliyordu. Bu aslında neresinden baksanız NATO’nun fiilen sonu anlamına geliyordu. Oysa Türkiye’nin ısrarlı tutumuyla “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz”anlayışıyla, NATO topraklarını ve halklarını tüm tehditlere karşı koruma taahhütleri tekrar hatırlanmış ve canlanmış oldu (Mutabakat metni madde 3). Önce ABD’nin anlamasıyla, bütün NATO üyeleri şimdiye kadar anlamakta zorlandıkları Türkiye’nin güney sınırına dair meşru güvenlik kaygılarını anlamış oldular (Madde 1).

Türkiye sahadaki gücünü gösterdikten sonra kurulan masada alacağını aldı. Bunun adına zafer denir. Fetih denir.

Bu fethi nasip eden yüce Allah’a binlerce şükürler olsun. Bu fethi aklıyla, dirayetiyle, güçlü liderliğiyle yönetip gerçekleştiren Başkomutan Başkan Erdoğan’a sonsuz teşekkürler.

Türkiye için değil, bütün mazlumların dünyasına bir güneş gibi doğan bir zafer oldu.

Whatsapp