Tüm Bunların Ardından Neden Başarılı Olamadık?


 

Sorulması son derece önemli ama o kadar da kolay olmayan soru şu: Tüm bunların ardından neden başarılı olamadık? Belki de herkesin aklına bu soru şu ya da bu şekilde gelmiştir, neden başarılı olamadık?

Hepimizin bu soruya uzun uzadıya cevapları olsa da, verilen tüm kurbanlar, gösterilen tüm çabalar ve ödenen tüm bedellere rağmen başarılı olamadık. Bu konuda yalnızca düşmanların oyununun büyüklüğünü söylemekle yetinmeyeceğim; çünkü düşmanın özelliği oyun kurması ve zulümdür. Böyle olmasa düşmanlık söz konusu olmazdı. Fakat daha önemli olan soru şudur: Neden düşmana galip gelemedik, hala neden kazanamadık?

1. Başarılı olamadık çünkü bir çatışmanın ve çatışma yönetiminin araçları vardır. Bu araçlara sahip olamayanlar başarılı da olamayacaktır. Bizler direniş ve etkisizleştirme konusunda büyük bir güce sahibiz. Ancak başarılı olma, başarılı olma yolundaki adımları atma ve ilerleme konusunda yeterli gücümüz yok. Çünkü bu güç disiplinsiz, düzensiz ve odak noktası belirlenmemiş bir güçtür. Zira gelişigüzel akan suların taş üzerinde hiçbir etkisi olmazken, belirli bir noktaya düzenli olarak akan su, taşı deler.

Kadroları, siyasi ve stratejik bir bilinci olmayan, güçlü cemaatleri, partileri ve akımları bulunmayan halk kitleleri, belirli kişilerin nüfuzu olsa da, çatışmada bir ağırlık oluşturamaz. Geçmişte bu yetenekten yoksunsak, bunu bugün neden oluşturamadık? Adamın birine bir ağaç kesmesi için dört saatliğine bir balta vererek nasıl çalışacağını sormuşlar. Adam “İki saat baltamı hazırlar, böylece geri kalan iki saatte kolaylıkla ağacı keserim, çünkü baltam kullanışlı hale gelmiştir” demiş.

2. Birleşmek yerine birbirimize düştüğümüz sürece başarılı olamayacağız. Bizler aynı safta olmamıza rağmen birbirimize köstek olmaya ve birçok düşmanlık beslemeye devam ediyoruz. Ahmet Şevki, “siyasette dost olanlar, iktidarda düşman olur” demiştir. Fakat bizler iktidar olmadan düşman olmuşuz!

Dini anlaşmazlıklarla ilgili zorlama yapılamaz, “dinde zorlama yoktur”. Düşünce ve bakış açıları birbirinden farklı olabilir ancak bu farklılıkların ayrıştırıcı değil birleştirici bir yapısı olmalıdır.

3. Çatışma yönetiminin esaslarından biri de var olanı koruma ve destekçiler ile müttefiklerden başlayarak düşmana uzanma yoluyla yitirileni bulmadır. Bazı müttefikler açık ve net, bazıları değişken ve bazıları kayıtsızdır, buna karşılık düşmanlar da vardır. En basit siyasi bilinç dahi bizleri açık müttefiki koruma, değişken ve kayıtsızı ise kazanmaya hatta düşman safında olanları bile kazanmaya sevk etmektedir. Fakat içinde bulunduğumuz durum diğerlerini bırakın, müttefiklerimizi bile cesaretlendirecek cinsten değildir.

4. Yöntemimiz, ahlakımız ve adaletimizle, düşünce ve davamız için cazibe merkezi olmalıyız. Zulmederek düşmana benzememeliyiz. Zulmün en düşük seviyesi bile kabul edilemezdir. Özgürlük ve adalet için mücadele verenlerin, insanlara özgürlük ve adalet sunması gerekir. Hatasız bir insan topluluğu olmadığı doğru olsa da, adaletsiz bir topluluk kabul edilemez.

Kim bilir ne zamandır davamız cazibesini yitirdi. Destekçilerimiz artmıyor, karşı saftan çok fazla ayrılan yok, dünya bizi hayal kırıklığına uğrattı desek de. Bu söz doğru olsa bile çatışma ve başarı araçlarına sahip olmadığımız sürece, başarıya ulaşamayacağız. Üst düzey bir disiplin ve düzene sahip olmadıkça, kim bizi takdir edecek, bizimle çalışacak ve hem bizim hem de kendi çıkarı için bize yardım edecek? Duygular tek başına gerçeği değiştirmemekte, aksine daha da karmaşıklaştırmaktadır. Başarısız olmamız halinde ise bu, başarısızlığa götüren sebeplere sahip olduğumuz anlamına gelecektir. Zira başarıya götürecek sebeplere sahip olsak, başarılı olurduk. Başları bir olmadıkça insanlar kaosa mahkum olacaktır.

İnsanlar isteseler bir dağı bile yerinden sökebilir. Ancak bunu enerji ve kapasitelerini doğru bir şekilde örgütleyerek, yalnızca duygusallıkla değil hamarat bir çalışmayla yapabilirler. Duygusallık çalışma şevkini uyandırsa da, çalışmayı başarıya ulaştırmaz. Bizler pusulası çıkar ve kazanç olan bir dünyada yaşıyoruz. Ancak disiplinli, örgütlü ve çıkarımızı belirleyerek onu korumaktan aciz olduğumuz sürece nasıl kazanacağız? Bazı akademisyenler muhalefeti eleştirmeye çalışıyorlar ki bu iyi bir şeydir. Ancak eleştiri fayda veriyor mu? Kusurlu gördüğümüz şeyi düzelttik mi ya da düzeltiyor muyuz?

Ne istemediğimizi biliyoruz ancak ne istediğimizi ve istediğimizi nasıl gerçekleştireceğimizi bilmiyoruz. “Beni temsil etmiyor”, “devrilsin devrilsin” demekte ustayız. Bu, açık bir düşmana karşı kullanılan gösteri dili, ortak bir hedefi olan tek saf halindeki kişilerin dili değil ki buradan da birbirine düşme başlıyor. Halk hareketinin resmi, siyasi ve askeri vitrinini beğenmiyoruz fakat daha iyi, daha güçlü ve daha güzel bir şey ortaya koyduk mu? Neden bizim temel yapımızı düzenlemesi, bizi birleştirmesi ve hakkımızda karar vermesi için başka devletlere ihtiyaç duyuyoruz? Neden bizi bir araya getiren, zaman zaman da adımıza kararlar veren birilerine ihtiyaç duyuyoruz?

Kendi bahçemizi masum görüyor, başkalarının bahçesini suçluyoruz. Neden Suriye Demokratik Güçleri ve DAEŞ gibi radikaller, hayallerini gerçekleştirmek için bizi ve kurtarmak için büyük bedeller ödediğimiz topraklarımızı kullanıyor? Bunun sebebi orta yerine kurulabilecekleri bir kaos bulmaları değil mi? Bize saldırmaya cüret etmelerinin sebebi yaşadığımız disiplinsizlik ve kaos, uluslararası ve bölgesel ittifaklar ve ortaklıklar kuramamamız değil mi? Sadece olmasını dilemek, istenileni gerçekleştirmez. Başarısız olduğumuzda ya da başarıya ulaşamadığımızda kendimize, tüm bu büyük çabalardan sonra neden hala başarılı olamadık sorusunu sormamız gerekir.

Ahmet Şevki şöyle diyor:     Temenniyle başarıya ulaşılmaz

                Dünya mücadeleyle fethedilir

 

 

Zekeriya Melahfeci

Suriyeli Araştırmacı Yazar

 
 
Whatsapp