Muhafaza ve Güçlendirme Arasında Kültür


 

Kültür, günümüz dünyasında birçok kesim tarafından ilgililerince en çok konuşulan ve üzerinde araştırma yapılan kavramlardan birisidir. Bu sorunsal kavram, bünyesinde geniş bir kapsam, belirsizlik ve karmaşayı barındırırken, yapısında birçok bakış açısı, anlam ve tanımı bulundurur.

Herhangi bir milletin kültürüne, o milletin gerçekliğinin yansıması ve hayatın bilimsel, ilmi, toplumsal, siyasi ve ekonomik sahalarındaki üretimlerinin toplamı olarak bakılabilir. Zira bir toplumdaki hakim kültür, o toplumun bir yansıması ve geleceğinin bir göstergesidir.

Kültür ve medeniyet kavramları arasında bir bağ bulunmasına rağmen kültür, insanın insanlığını yüceltme ve geliştirmeyi hedefleyen manevi, ahlaki ve insani boyutlarıyla ayrışmaktadır. Bununla beraber medeniyet, yalnızca maddi ve teknik gelişme, yine doğa üzerinde mutlak hakimiyet kurma eğilimindedir. Filozof ve mütefekkir Aliya İzzetbegoviç bu konuda şöyle demektedir: “Kültür, zatı itibarıyla sürekli bir üretim içerisindedir. Medeniyet ise sürekli bir değişim içerisindedir.” Bu görüşe göre, tarih boyunca yeryüzünde birçok medeniyet hüküm sürmüş, sonunda ise yok olmuş ve geride yalnızca bir tarih ve kalıntılar bırakmıştır. Diğer yandan kültürlerin her biri, bir diğerinin bilim, düşünce ve değerlerine tanıklık etmiştir.

O halde kültür, insanın olgunluk, gelişme ve ilerleme seviyesinin bir ifadesi, zihinsel ve manevi deneyim ve üretiminin bir sonucu, büyük çabasının neticesidir. Kültür, geçmiş ve bugün arasındaki kopmaz bir zincir, geleceğe atılmak için zaruri bir yakıttır.

Kültür, yapısı ve hedefleri siyaset, ekonomi veya yönetim gibi sahalardan farklı olan geniş bir çalışma ve üretim sahasıdır. Kültürün kendisi dışındaki alanları kapsadığı ve bu alanları içine alarak kendisinden bir parça haline getirdiği söylenebilir. Bunun da ötesine giderek şöyle diyebiliriz: Kültür, çeşitli sahalardaki faaliyetlerin başarıya ulaşması için gerekli bir unsurdur. Aynı şekilde kendisine sahip olanların alanlarında yaratıcılık ve üstün başarı göstermesi için gerekli bir niteliktir.

Kültür, itici bir güce ve sahip olduğu derin kökler ve toplumun bireyleri arasında yerleşmiş olmasıyla kalıcı olma becerisine sahiptir. Nitekim kültür, bireylerin düşüncelerini ve davranış kalıplarını düzenleme işlevi görür. Yine edebiyat ve sanat aynalarında da kültürün yansıması görülür. Aynı şekilde bilimsel ve ilmi üretkenliklerinin arkasındaki hedef ve gayelerde de tezahür eder. Öyle ki bir milletin kültürü ve bu kültürün insani ve ahlaki değerlerle bağlantısı, medeniyetinin maddi, teknik ve ilmi sahalarındaki üretiminde kendisini gösterir.

Kültür, içinde yaşadığı millet ve toplumun adını alır, o toplum ve millete varlık ve kimlik verir. Bu anlamda kültürü korumak, bireyi ve varlığı korumak anlamına gelir. Zira hakim milletlerin kültürleri tarafından uygulanan kültürel değişim ve saldırılar karşısında milli kültürler, varlığını hedef alan ciddi bir zorluk ve tehditle karşı karşıya kalmaktadır. Bu savaş bir değerler savaşı, bir düşünce çatışması olup, bir kuralı ve sabitesi yoktur. Aynı şekilde yalnızca saldırı dalgalarına karşı haklı olduğuna inanılması da yeterli olmamaktadır. Nitekim gerçek, kişinin şu an içerisinde bulunduğu ya da yarın dönüşeceği hal olabilir. Ancak geçmiş, sadece aydın kişi olan sen, ona onu koruyacak, güzelleştirecek ve diğerlerinin arasından sıyrılmasını sağlayacak hayati unsurları sağlarsan, soluk bir imajın ötesine geçerek renkleriyle parıldayacaktır.

İçinde bulunduğumuz dijital çağda ve tektipleştirme ile hakimiyet altına alma girişimleri karşısında, yine tüm sınır ve sağlam kalelere yönelik yapılan barbarca saldırı araçları düşünüldüğünde, önümüzde iki seçenek bulunmaktadır: Değişim kültürüne sahip olmamız, gücümüzü yeniden kazanmamız ve imajımızı tazelememiz yahut kültürümüzün ve kimliğimizin değişmesi ve bize benzemeyen başka bir imaja dönüşmesi.

Üçüncü dünya ülkesi halklarının her alanda yaşamakta olduğu yenilgi ve kayıplar ışığında, aydın kişinin vazifesi daha da riskli ve zordur. Zira milleti ve vatanı içerisindeki varlığı ve konumu, kültürel mirası, kökleri ve yenilenme gücüne olan inancına bağlı hale gelmiştir. Aynı şekilde yapabileceği faaliyetler ve eylemler, üretebileceği fikir, felsefe, bilim ve edebiyat, sunabileceği özgün çözümler ve ortaya koyabileceği gerçek ve sorumluluk sahibi eleştirilere de bağlıdır.

Suriye ve bölge ülkelerindeki kültür ve medeniyet alanlarındaki uyanış projesinin karşı karşıya olduğu en kötü şey, uluslararası siyonizmle müttefik siyasi ve ideolojik zorba rejimlerdir. Bu yapılanma kirli ve çalıntı paralarla donatılmış olup, icat ettiği ve toplumlara miras bıraktığı yolsuz, geri kalmış, karanlık güçlerce desteklenmektedir.

Milli kültür, dışa kapanarak ya da başka kültürleri yok etme veya hiçe saymak yoluyla korunamaz. Bilakis kültür alanında daha fazla faaliyet göstermeli, üretim sağlamalı, kültür zenginleştirilmeli ve güçlendirilmelidir. Aynı şekilde gözden geçirilmeli, eleştirilmeli ve cehalet ile geri kalmışlık tortularından temizlenmelidir. Bunun için halkların kültürleri ve üretimleri dışa açılmalı, diğer kültürlerle etkileşim içine girmelidir. Ayrıca aydınlar, düşünce adamları, sanatkâr ve edebiyatçıların harekete geçirilmesi için uygun atmosfer oluşturulmalı ve bu kişilerin zihinlerini ve duyularını araştırma, analiz etme, tümevarım ve tümdengelim uygulama konusunda teşvikte bulunulmalıdır. Bu ise özgürlük, adalet ve insan onurunun var olmasına bağlıdır.

Güller gurbette açmaz; meşe ağaçları da kaygan kumların üzerinde kök salmaz. Bir çölde dikenli bitkiler ve Ebu Cehil Karpuzu’ndan başkasının boy vermesi mümkün müdür?

 

 

Ali Muhammed Şerif

kültür bölüm başkanı

 
 
Whatsapp