İdlib ve “Küresel” Terk Ediliş


 

Devlet politikaları bilimsel temeller üzerine kurulur, bir dizi konu etrafında odaklanır. Bunların başlıcaları vatan ve vatandaş, iş imkanları sağlama, müreffeh, insani bir hayat sunma, adil yapılar inşa etme, insana ve insani değerlere saygı duyma, düşünce özgürlüğüne fırsat verme, kimden gelirse gelsin özgürlükleri ihlal edecek her türlü girişimi her türlü yöntemi kullanarak önleme ve böylece sivil ve demokratik bir devleti ortaya koymadır.

Elbette bunlar bu değerlerin varlığına saygı duyan bazı devletlerde kendisini gösterecektir. Çete-devletlerde, polis devletlerinde, teokratik devletlerde veya bugünün Suriye’sinde olduğu gibi zorba, faşist devletlerde söz konusu olmaz. Ve tabi ki “Ya Esed, Ya da Ülkeyi Yakarız” sloganına sahip bir ülkede de bulunması mümkün değildir. Bugün 10 Aralık 1948’de BM’nin 217 numaralı kararı mucibince Paris’te İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ilan edilişinin yıldönümünde bir kutlama havası yaşanıyorken, Suriyeliler bambaşka bir şey yaşamaktadır. Zira sabah akşam çeşitli insan hakları, çökmüş rejimini Suriye’nin her yanında katliam yaparak yeniden ayağa kaldırmayı tercih eden zorba rejim tarafından ihlal edilmektedir. Bu katliamlar özellikle de 4 milyondan fazla Suriyelinin yaşadığı İdlib ve çevresinde meydana gelmektedir. Rejim bu kişilerin çoğunu Suriye’nin farklı yerlerinden tehcir etmiş, coğrafi olarak küçük olan fakat büyük bir kalbe sahip bulunan, herkese kapılarını açan İdlib’e gitmeye zorlamıştır. Ancak Esed faşizmi ve beraberindeki Rus ve İran zorbaları, hala Suriye halkına karşı insanlığın tanık olduğu en çirkin ve en aşağı yıkım ve katliam tekniklerini uygulamaktadır. Bu katliamları zaman zaman füzelerle, zaman zaman kimyasal bombalarla, zaman zaman ise fosfor, napalm ve varil bombalarıyla yapmakta, çocuk, yaşlı, kadın; hastane, okul, ibadethane ayırt etmemektedirler. Tüm dünya artık rejimin halkına yaptıkları nedeniyle bir ülkenin yöneticisi ya da bir devletin lideri iddiasına sahip olamayacağını düşünmektedir. Her kimse olursa olsun bir yönetici ve beraberindekiler nasıl olur da bir milyon veya daha fazla Suriye vatandaşının katledilmesini kabul edebilir? Diğer yandan Filistin ve Golan’ı işgal eden İsrail’in, Araplara karşı yaptığı savaşların toplamında sadece Suriyeliler değil, Mısırlı, Suriyeli, Ürdünlü, Filistinli ve Lübnanlılardan olmak üzere toplam 55 bin insan ölmüştür.

Katil Esed birçok insani öldürmüş ve altı aydan fazla süredir hala İdlib’deki insanları katletmeye, evlerini başlarına yıkmaya devam etmektedir. Son dönemde katliamlarını daha da arttırmış, bölgesel ve uluslararası güçler ise bu korkunç sahneleri tiksinme, garipseme ve ortak olma arasında gidip gelerek izlemektedir. Nitekim sessiz kalan, suça ortak sayılır.

Yalnızca geçtiğimiz Kasım ayında, Suriye İnsan Hakları Komitesi Suriye genelinde 323 kişinin şehit olduğunu, toplamda ise 11 katliam düzenlendiğini belgelemiştir. Şehitlerin 72’si çocuk, 37’si kadın, 20’si işkence altında can veren kişilerdir. Rus güçleri 133 kişinin, Suriye rejimi ise 44 kişinin ölümünden sorumludur. Suriye Demokratik Güçleri’ne bağlı terörist milisler ise 7 kişiyi katletmiştir. Komite, 46 kişinin bomba yüklü araçlar ve el yapımı bombalarla öldürüldüğünü, 44 kişinin bilinmeyen kişilerce suikasta uğratıldığını, 24 kişinin mayınlar, Hasiçi’ndeki el-Hevl mülteci kampındaki bir kişinin ise tıbbi malzeme yetersizliği nedeniyle yaşamını yitirdiğini aktarmıştır.

İdlib, can kaybının en fazla yaşandığı şehirdir. Burada 138 kişinin hayatını kaybettiği, arkasından 49 kişinin can verdiği Halep, 40 kişinin yaşamını yitirdiği Rakka ve 35 kişinin katledildiği Deyrizor gelmektedir. Dera’da ölenlerin sayısı 11, Hama ve Şam kırsalında ise 7 kişidir. Başkent Şam, Humus ve Kuneytra’da da 1’er kişi hayatını kaybetmiştir. Diğer yandan Suriye İnsan Hakları Komitesi, Kasım ayında Suriye’de 11 katliam gerçekleştirildiğini açıklamıştır. Bu sayı, iki ay düşüşte olan oranların arkasından ortaya çıkmaktadır. İdlib şehri ise katliamların en fazla yaşandığı şehir olmuş, söz konusu katliamların 5’i burada meydana gelmiştir. Hasiçi ve Halep’te 2, Deyrizor ve Rakka’da ise 1 katliam yapılmıştır. Rus uçakları bu katliamların beşinden sorumluyken, diğer katliamları rejim gerçekleştirmiştir.

Bu barbarca şiddetin arkasından İdlib’in akıbeti, belirsiz ve muğlaktır. İdlib halkı sonunun Halep, Dera, Humus ve Şam kırsalı gibi olmasından korkmaktadır. Öte yandan Arap dünyası rejimleri ve halkları ile, gözlere acı veren ve ızdırap dolu bu trajedileri izlemekte, bu da akıllara tekrar “küresel” terk ediliş halini getirmektedir. Yalnızca komşu Türkiye; Rusya, Esed rejimi ve İran tarafından Suriye halkına yapılan bu katliamları durdurmaya çalışmaktadır.

 

 

Ahmet Mazhar Saadu

Siyasi Bölüm Başkanı

 

 
Whatsapp