Bugüne nasıl gelindiğini biliyoruz; Doğu Guta'da, Halep'te, Dera'da rejim güçleri ve Şii milislerin gözü dönmüş katliamları ve varil bombalarıyla yapılan saldırılar neticesinde buralar adeta Sünnisizleştirilerek katliamdan geri kalan halk İdlib'e sürülmüştü. Böylece İdlib'in 1,5 milyon olan nüfusu 4 milyona çıkmış, Türkiye ve Rusya'nın Soçi'de vardığı mutabakat neticesinde İdlib çatışmasızlık bölgesi ilan edilmişti. Çatışmasızlığın sağlanması için yine Rusya ve Türkiye İdlib sınırına gözlem noktaları ihdas etmiş ve böylece hem HTŞ hem de rejimden gelecek saldırılar önlenmeye ve rapor edilmeye başlanmıştı. İki yıldır devam eden bu statüko, geçen mayıs ayından bu yana rejimin tacizleriyle zaten aşındırılıyordu. Bir süredir İdlib'deki sivillerin Türkiye sınırına yönelmesine yol açan Rusya destekli hava saldırıları da yapılmaya başlanmıştı. Son olarak önce 8 sonra 5 askerimizin şehit edilmesi Türkiye için bardağı taşıran hamleler oldu. Haliyle şimdi Türkiye'nin bundan sonra ne yapacağı konuşuluyor. Doğrusu "misliyle karşılık vermek ve ağır kayıplar verdirmek" dahi kamuoyunu tatmin etmişe benzemiyor. Bir kere karşımızdaki güçler gözü dönmüş, insanlıktan çıkmış, hayvanların üstüne benzin döküp yakabilen, mezarlıkları talan edip toprağın altındakileri bile rahat bırakmayacak kadar sapık tabiatlı kişiler. Asker deyince bizim zihnimizde kahraman Mehmetçik canlanıyor. Ama bunlar asker falan değil. Bildiğiniz cani...
İkincisi; üzerinde mutabık kalınan hususlar çok aleni olmasına rağmen Rusya verdiği sözleri tutmamış görünüyor. Her ne kadar dün itibariyle Soçi mutabakatı sürdürülmelidir açıklaması yapılmış olsa da herkes biliyor ki, Putin'in kaç adım gerisinden yürüyeceği talimatını albay mevkisindeki birinden alan Esed'in Rusya'nın onayı olmaksızın Türk askerlerini hedef alması söz konusu dahi olamaz. Yani mesele Esed ile değil Rusya ile aramızdaki bir meseledir ve yine Rusya ile çözülecektir.
Peki Türkiye'nin seçenekleri nelerdir?
Dün grup konuşmasında Devlet Bahçeli "Katil Esad defolup gidesiye kadar yüreğimiz soğumayacaktır, Esad tahtından indirilmeden ne Suriye'ye, ne Türkiye'ye huzur gelecektir" derken Türkiye kamuoyunun duygularına tercüman oldu. Fakat malumunuz Esed düştü düşecek iken Türkiye Suriye'ye yapması gereken yardımı yapamadı. Çünkü o dönemler dünya kamuoyunda Türkiye, DEAŞ'a yardım ediyor tezviratı ile köşeye sıkıştırılıyor ama nasılsa yardım ettiği iddia edilen DEAŞ tarafından hedef alınıyor, yetmiyor PKK'nın saldırılarının ardı arkası kesilmiyordu. Diğer yandan devlet içindeki FETÖ marifetiyle eli kolu bağlandığı için aldığı darbelerle zayıf düşürülmeye çalışılıyordu.<o :p></o>
Bu terör dönencesinden çıkması ancak sınırlarını güvenceye almasıyla mümkün olabildi. Yani Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonlarıyla. İdlib ise harekat yapmadan kontrol altında tuttuğumuz bir yerdi. Artık İdlib'de başka bir düzleme geçildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan rejimin Türk askerine yönelik saldırılarını bir kırılma anı olarak niteledi ve bundan sonra Türkiye'nin tavrı farklı olacak dedi.
Ne yapmalı Türkiye?
Bir kere İdlib bizim için 4 milyon mülteci riski demek. Artık bunu kaldıracak bir durumumuz yok. En açık ifadeyle Avrupa'ya bunun bedelini siz de ödersiniz mesajı verilmeli. Hatta mesaj vermeye de gerek yok, çünkü söz ile uslanmadıklarını defalarca gördük. Türkiye İdlib'deki insani dramı hafifletmek için zaten sınırın Suriye tarafında elinden geleni yapıyor. Ama Türkiye'de hala kapağı Avrupa'ya atmak için bekleyen yüzbinlerce mülteci var. Enerjimizi, onların önüne bariyer olmak için harcamanın gereği yok artık. Biz düşüneceğimize Avrupa düşünsün ve bir zahmet Türkiye'nin İdlib'de Rusya'ya karşı verdiği dengeleme mücadelesine destek olsun. Türkiye'nin takdir görmeye değil icraata ihtiyacı var.
İdlib'de Türkiye geri adım atmayacak, anlaşıldı. Soçi'deki mutabakata geri dönülmesini bekliyor. Yani rejimin ele geçirdiği noktalar üzerinden bir mutabakata karşı çıkıyor. İdlib içlerine doğru sevkiyatın devam etmesi ve dün sahadaki hareketlilik, Türkiye'nin kararlılığını gösteriyor. İblip bu saatten sonra Türkiye için Suriye'deki dördüncü cephedir.