“ konuş ki seni görebileyim!” İfadesi filozof Sokrates’e aittir. Kim bilir belki de O’na atfedilmiştir. Sokrates bu ifadeyi; konuşmanın kişinin kendisini, tutumlarını, isteklerini, varlığını ve vizyonunu etkileyen şeyleri ifade etmenin bir aracı olarak önemini vurgulamak üzere, sessizliğe bürünmüş övüngen ve ukala öğrencisine hitap ederken kullanmıştır.
İfade etme ihtiyacı, kişinin yeterliliğini ihtimalden alıp varlık şahsına çıkarır. Tıpkı bunun gibi ifade bir değişim yolu ve insanların zihinlerine ve kalplerine ulaşmak için bir köprüdür. İfade etmek; hayata, hayatın tezahürlerine ve olaylarına, evrene ve tezahürlerine karşı bir tutumdur. İnsanların fikirleri, davranışları ve eylemleri hakkında görüş bildirmektir.
Bütün bunlar ve diğer benzeri şeyler, zihinde olanları başkalarının görebileceği, müzakere edebileceği, eleştirebileceği veya ret edebileceği bir somut şekle aktaracak araçlara ihtiyacı vardır. Bu bağlamda dil, yansıtma, ifade ve iletişim için taşıyan ve taşınabilen bir araç olarak öne çıkmaktadır. Dil tüm insanlar için en önemli iletişim aracıdır. Ancak tek iletişim aracı elbette dil değildir. Nitekim resim, müzik, hareketsiz ve hareketli imgeler gibi işaret ve yaratıcı sanatlar v.b. güçlü ve önemli ifade ve iletişim araçların yanı sıra susmak ta bunlardan biridir. Elbette arzularını ve ihtiyaçlarını, varoluşlarını ve sürekliliğinin gereklerini ifade etmeden yaşayamayan bir varlıktan bahsediyoruz. Bir kişinin konuşmasının, imajını yansıtan ve kişiliğini ve kültürel, sosyal, ekonomik ve politik kimliğini ortaya çıkaran bir ayna olduğunda şüphe yoktur. Bu ayna aynı zamanda değerlerini, düşüncelerini, vicdanını ve çeşitli yaratıcı potansiyellerini de ifade eder.
Her ne kadar dilin kelime hazinesi için oluşturulmuş harfler seslerden başka bir şey değilse de ağlama, inleme, şarkı söyleme veya fısıldama seslerini açığa vurmadan da kendi içimizde düşünebilir, hayal edebilir ve mırıldana biliriz. Ancak bu, ağzımızı dolduran seslerin sızabileceği herhangi bir çıkış veya yol bulamadığı anlamına gelmez. Zira sağduyulu insanlar dışa yansımayan bu sesleri okunabilir ve anlamlandırılabilir. Ayrıca sessiz kalmanın da korku, öfke ve güvence vb. anlamlara geldiğine dair kendine göre yansıtıcı pencereleri, çıkıntıları ve aynaları vardır. Nitekim belirgin musikisini ve gözlerinde dans eden umut ve imgelemlerini ortaya koymaktadır. Kalpten hangi müziğin geldiği, gözlerde hangi umut ve vizyonların dans ettiği, parmaklarınızla havada çizdiğiniz şey veya alnın, yanakların, dudakların, göz kapaklarının ve kaşların ne söylediği gayet açıktır. Kısacası, sessiz bedenin dili durum ve duyguların, hislerin, hatta düşünce ve arzuların bir aynası olarak sahibinin varlığını ifade edebilir.
İnsan, doğa gibi son derece geniş, kapsamlı ve karmaşık bir varlıktır. Hatta doğa gizeminin neşeli ve dehşet verici fenomenlerinin bir numunesi, çeşitli mevsimlerinin bir çizilmiş resmidir. Nitekim içinde depremler, kasırgalar ve volkanlar meydana geldiği gibi buna bağlı olarak yenilik, huzur ve istikrar vücut bulmaktadır.
Gerçek şu ki; insan suskunluğunun / sessizliğinin, erdemden ahlaksızlığa kadar uzanan ve duruma göre değişen, çelişen birçok anlamı vardır. Konuşmacının muhatabı üzerinde bir hakkı olarak saygı duyma, düşünme ve anlama ihtiyacından kaynaklanan geçici bir susma durumu olabilir. Buradaki sessizlik sadece konuşma bağlamında konuşmaktan kaçınmak değil, aynı zamanda dikkat etmek ve duyulanları anlamak, düşünmek ve analiz etmek şeklinde kendini gösterir.
Sessizlik güç ve cesaretten gelebilir, bu şekilde sahibini ikiyüzlülükten korunmuş olacaktır. Susmak yüce bir erdemlik olabileceği gibi anlamsız bir suskunluk ta olabilir. Artı kutsallık ve güzelliğin vitrininde bir tefekkür ve saygı ifadesi de olabilir.
Suskunluk cehaleti, aptallığı ve seviyesizliği gizleyen bir maske olabildiği gibi sessizlik, mantık ve kanıt sahibi kimselerle çatışma karşısında zayıflığı, korkaklığı ve hakikatten kaçmayı ifade etmiş olabilir.
Suriye'de Esad, İran ve Rusya'nın eliyle işlenen savaş suçları ve insan haklarının ciddi ihlalleri konusunda sessiz olan uluslararası toplumda olduğu gibi sessizlik aynı zamanda suç ve suçluyu gizlemek ve örtbas etmek için de olmuş olabilir. Böyle durumlarda suçun ve suçluların kovuşturulmasından kaçınıldığı için sessiz kalmak / susmak büyük bir cürüm teşkil etmektedir.
Dahası, sessizlik kulak misafiri olmak, başka kimselerin fikir ve düşüncelerine şahit olmak ve onu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için bir araç olarak düşünülmüş olabilir. Susarak kişiliğinde gizemli bir belirsizlik sergilediği için sessiz kalanın hangi amaçla sessiz kaldığının gizlendiği bir aldatma yöntemi de olabilir. Belki de içinde olmayan şeylerin varlığını hileli sessizliği ile aldatıp iletmeye çalışmaktadır.
Sessizliğin üzerinde konuşulabilecek bir tarafı daha vardır. Zira sessizlik için verimli topraklar mevcuttur. Öyle ki bu topraklarda hava köklere nüfuz etmekte, konuşma dallarını canlandırmakta ve dil çiçek açmaktadır. Şu var ki; anlamların kanatları, içinde dönen mavi bir gökyüzü huzuru ve sükunet alanı olmadan kelimeler uçmaz.
Görünür olmak için konuşmak yeterli değildir, tıpkı bir hatibin konuşup konuşmadığını bizzat kendisinin izleyip dinlemesinin mümkün olmadığı gibi. Bu yüzden güvenle şunu da söyleyebiliriz: Ey be adam sus ki beni göresin!
Ali Muhammed Şerif
Kültür Bölüm Başkanı