Trump Yönetimi Covid-19 pandemisinin suçlusu olarak Çin'i göstermekte ısrarcı.
Önce Başkan Trump, sonra Dışişleri Bakanı Pompeo, "Wuhan'daki laboratuvardan yayıldığına dair çok sayıda kanıt" olduğunu ileri sürdü. Virüsün "laboratuvar yapımı olduğu ve kasten olmasa da kazaen sızdığı" iddiası giderek ABD kamuoyunda yaygınlaşıyor.
Pompeo'nun "şu ana kadar birçok uzman bu virüsün insan yapımı olduğunu düşünüyor. Buna inanmamak için hiçbir neden yok" cümleleri Çin'e karşı tazminat davalarının açılmasını teşvik edici mahiyette.
Şimdiden, ABD federal mahkemelerinde Çin'e karşı açılan dava sayısı altı oldu.
Gerçi bu davalar çok büyük ihtimalle reddedilecek.
Zira 1976 tarihli kanuna göre Çin'e karşı ABD mahkemelerinde dava açılamıyor.
Kuşkusuz bu davalar siyasi bir kampanyanın parçası olarak işe yarar. Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) "laboratuvardan sızma" iddiasını açık dille reddetmesi bir anlam ifade etmiyor. Trump Yönetimi DSÖ'yü de "Çin yanlısı" olmakla eleştiriyor zaten.
Beyaz Saray, DSÖ'deki Çin etkisini araştırmak üzere herhangi bir uluslararası strateji geliştirmedi. Şimdilik istihbarat örgütlerini harekete geçirdi. Yani, Trump yönetimi, Çin'in ve DSÖ'nün pandemiyi gizlemeye çalışıp çalışmadığını kendi tespit etme arayışında. Pekin'in, ne Washington'ın olası kanıtlarını kabul etmesini de ne de Wuhan'daki süreci nasıl yönettiğini uluslararası heyetlerin denetimine açmasını bekleyemeyiz. Bu yüzden söz konusu iddianın kesinleşmesi çok zor. İki büyük güç ve destekçileri arasındaki ideolojik kapışmanın bir parçası olacağı ise net.
Seçimin ana ekseni
Trump ve Pompeo'nun yeni açıklamaları, Çin'i suçlamanın Amerikan iç siyasetinin ve Kasım Başkanlık seçimlerinin ana ekseni olacağını gösteriyor. Pekin, uzun bir süredir Washington'un uluslararası siyasetteki ciddi rakibi olarak kodlanıyordu zaten. Şimdi de parmaklar "ekonominin mükemmel performansını yıkan" ve artan işsizliğin müsebbibi olarak daha güçlü şekilde Çin'e işaret ediyor.
Ancak henüz dünya liderleri Trump'ın Çin kampanyasına mesafeli.
Evet, İngiltere ve Fransa'dan Çin eleştirisi geldi. Alman Bild ve Fransız Le Figaro gazeteleri suçlayıcı başlıklar attılar. Ancak hiçbirisi Pekin'i suçlamakta Trump Yönetimi kadar ileri gitmiyor. Yine Avustralya ve Japonya, DSÖ'deki Çin etkisinden şikayetçi ise de Trump gibi bu örgütü hedefe koymuyorlar.
Liderlik yoksa neden risk alsınlar?
Sebebi de öncelikle, seçim döneminde kullanmanın dışında, Trump yönetiminin bu suçlama ile nereye varmak istediğinin belli olmaması.
Trump Yönetimi, bir seçim kampanyası mı yürütüyor?
Yoksa ticaret savaşını ileriye taşıyacak ve Çin'e trilyonlarca dolara mal olacak bir hamle içinde mi?
İkincisi, Pekin suçlamaya karşı saldırgan bir kampanya yürütüyor. ABD'yi suçlayan kamu diplomasisinin yanı sıra dünyanın her yerine tıbbi malzeme yardımları gönderiyor. "Sağlık İpekyolu" gibi önerilerle inisiyatifi ele geçirme peşinde. Washington'un DSÖ'ye verdiği fonu kesmesi de bu örgütü daha fazla Çin kontrolüne itiyor. Üçüncüsü, Trump Yönetimi pandeminin ekonomik etkilerini toparlamak için bir vizyon ortaya koymuyor. Washington, Yeni bir Marshall Planı önermeyecekse dünya başkentleri Çin yatırımlarını neden riske atsın.
Tedarik zincirlerindeki kritik yeri ve yatırım kapasitesi ile Çin, bırakın gelişmekte olan ülkeleri Avrupa'nın da karşısına alamayacağı bir yerde. Bu yüzden ABD sadece Çin'i suçlamakla sonuç alamaz. Pandeminin her türlü olumsuz sonuçları ile mücadelede liderlik göstermedikçe virüsün insan yapımı olduğu iddiası seçim malzemesi olmaktan ileri gitmez.
BURHANETTİN DURAN