Arap dünyasındaki birçok entelektüel ve fikir erbabı elitin yanı sıra halkın geneli ve özellikle gençler siyasi sınıfın temel yapısında ve yönetim tarzında değişiklik olasılığından, Arap dünyasındaki yönetici sınıfın çoğuna egemen olan güç transferi ve zulüm kültürünün elden çıkarılmasından umutsuzluk duyarak hayal kırıklığına uğramış olabilirler. Bu, Batılı güçlere hizmet eden işlevsel hükümetlerin, halk devrimlerini atlatarak, onları ele geçirerek, kadrolarını kullanarak, meyvelerini toplayarak ve aynı önceki zihniyete sahip bir siyasi sınıf oluşturmak için başarılarını gasp ederek desteklediği karşı-devrimlerin başarısından sonradır. Öyle ki bu karşı devrimler kültürel ve ideolojik derinliklerini aşarak ve halklarının isteklerini görmezden gelerek, aynı partilerin yararına çalışmaktadırlar. Kaldı ki Arap baharı devrimleri uzun zamandır uyumaya devam eden ve çok sayıda düşmanı olan bu ulusun ihtişamının ve uygar ruhunun restorasyonuna yönelik kaçınılmaz geçiş evrelerini teşkil etmektedir.
Evet, bu devrimler halkların istek ve arzularına ve olumlu bir değişime talip olan herkese indirilmiş güçlü darbelerin etkisiyle hayal kırıklığı ve umutsuzluk içine sürüklenmeye zorlanmıştır. Ancak konuya daha derinlemesine bir bakış, görüntüyü açıklığa kavuşturabilir, olayın arkasındaki şeyin ne olduğunu ortaya çıkarabilir ve yorgun ruhlara umutları geri getirebilir. Sahadaki gerçekler ve mega-sosyal olaylar; Aslında, toplumun bedeninde şekillenen, büyüyen ve derinlemesine gelişen entelektüel etkileşimler, kültürel birikimler ve psikososyal çatışmalar için, zamanın hafızasını, referansını ve kıvılcımını uygun tarihsel zamanda şekillendirmek için bir cephedir. Herhangi bir siyasi ve sosyal değişimin gerçek derinliği, kolektif düşünce, sosyal kültür ve toplumun genel ruh halinin daha önceki bir değişimidir. Nitekim bu, ülkelerinin çoğunu saran devrimlerin bir sonucu olarak Arap dünyasında en derin seviyede meydana gelmiştir. Genellikle zemindeki değişim, kültürel ve entelektüel değişimden sonra meydana gelir. Entelektüel ve kültürel devrim, toplumsal bir devrim üretir. Fikir hareketi hazırlar ve değişimin yolunu açar. Fakat fikri çevreleyen kronik otoriter rejimler onu izleyerek büyümeden ve sosyal uzantılara sahip olmadan önce boğmaya çalışıyorlar. Bu yüzden genellikle kaotik ve şiddet içeren bir devrim, fikirsel olarak gelişip büyüdükten sonra her gelişimsel kalkınma hareketinin önünde duran sert/katı otoriter varlığı diskalifiye edip yok etmesi gerekir. Ayrıca devrimi bir çalışma yöntemi ve bir gerçeklik haline getirmek için uygun bir ortam arayışına girmelidirler.
Arap Baharı devrimlerinin ilk dalgası, Arap dünyasındaki zorbalığın kültürel yapısını ve entelektüel temellerini vurmayı başarmıştır. Bu devrimler şimdiye kadar yönetici sınıfın kültürünü değiştirmemiş veya ayakta kalmak için büyük finansal, askeri ve medya yetenekleri toplayan karşı-devrimler nedeniyle kök salmış olsa da, uzun zamandır zulüm ve adaletsizlikle yaşamış olan kolektif düşünce ve ruh halini kaçınılmaz bir kader olarak değiştirmiştir. Bununla birlikte - kaçınılmaz olarak farklı isimler ve farklı gerekçeler altında - Arap Baharı devrimlerinin yarattığı yeni kolektif düşünce ve ruh hali olan bir sonraki dalga, ana sürücü, yönetici sınıfı kökünden söküp zulüm kültürünü köklerinden yok etmeyi başaracaktır.
Zulüm ve zulüm güçleri, sadece hükümdarları değil hükümeti de değiştirmek isteyen insanların devrimini bastırmayı ve sahadaki başarılarını bertaraf etmeyi başarmıştır. Ancak kuşkusuz, devriminin insanların derinliklerinde ve duygularında ürettiği ve kalıcı hale getirdiği entelektüel, kültürel ve sosyal devrimi bastırmada başarılı olamadı ve olmayacaktır. Bu, insanların hükümdarlarına karşı algılarını değiştirdi ve halkların öfkesi ve kalkışması karşısındaki zayıflıklarını ve korkularını ortaya çıkardı.
Arap Baharı'nın entelektüel, kültürel ve sosyal belki de en önemli getirilerinden biri, halkların yönetici konusundaki algısını değiştirmiş olmasıdır. Yönetici algısını kudretli, egemen, halklarının dizginlerini elinde tutan ve gidişatlarını belirleyen yarı ilah bir aktör olmaktan çıkarıp, halkına hizmet eden, onların öfkesinden korkan, rızalarını kazanmak için çabalayan bir konuma indirgemesidir. Halkının emellerini gerçekleştirmek için bir memur gibi çalışan, kendilerini seçen insanların maslahatı için çırpınan, halkının düşmanlarını düşman dostlarını dost edinen kültür ve medeniyetine saygı duyan bir hizmetçiye dönüştürmüş olmasıdır.
Dr. Muhammed Muhtar El-Şankiti diyor ki: Yöneticilerin halklarıyla "sosyal sözleşme imzalamalarından, Osmanlı İmparatorluğu'nun sonuna kadar İslami siyasal kültürde var olan ayaklanma kaygı ve korkusu Arap Baharı devrimleri nedeniyle kaybolmak üzeredir. Yerine siyasi adaletsizliğe karşı duran ve barış ya da savaş ortamında direnen yeni bir psikolojik ve kültürel olgu yerleşmektedir.”
Nitekim Arap toplumlarında yüzyıllardır hüküm süren siyasal kültür, halk iradesi olmadan iktidara gelen diktatörlerin ve zorbaların güya ulusun birliğini ve varlığını korumak için her zaman hakimiyetlerine alternatif olarak gördükleri potansiyel isyan ve kaos korkusuna dayanır. Tarihsel ve hukuki kökenleri olan bu kültür, halkları uysallaştırmak ve onları egemen sınıfın tüm suçları, ihlalleri ve zulmü için her türlü baskı ve adaletsizlik ve meşruiyetin kabulüne zorlayan belirleyici bir faktör olmuştur. Arap Baharı devrimleri, bu kültürün kurallarına vurmayı, temellerini sarsmayı ve Arap ve İslami kolektif akıl üzerindeki konumunu zayıflamayı başarmıştır. Bu, birkaç on yılı aşmayan - gelecek aşamalar için kuracak olan bu devrimlerin halkların isteklerine daha yakın ve zulüm ve kölelik kültüründen uzakta en belirgin başarısıdır. Hükümdarın kutsallığının son bulması, devlet ve toplumun yıkılmasına ve kargaşa, vahşet ve belirsizlik sürecine girmesine yol açan tüm devlet kurumlarının buluştuğu mutlak otorite olarak tek karar verici olduğu düşüncesinin sona ermesi ilk doğru adımı teşkil etmektedir. Ardından adil bir siyasal sisteme geçişi ifade eden istişare, adalet, eşitlik ve disiplinli özgürlüğe dayalı İslam medeniyeti ruhundan ve modern yasalarından esinlenmesi de bu adımı tamamlayacaktır.
Bu devrimlerin kurtuluş, ilerleme ve kalkınma hedeflerine olan hızları, kültürel, entelektüel ve dinsel elitlerin entelektüel teorileri, sosyal davranışları, doktriner tezlerine bağlıdır. Ayrıca devrimlerin baş gösterdiği zamanında ortaya çıkan Arap toplumları hareketini sürdüren, zulmü reddeden bir dernek kültürünü formüle etme becerisiyle bağlantılıdır. Hükümet, belirli bir süre için seçilen, yasalarla kısıtlanan ve gerektiğinde yasal yollarla hesap verebilirliğe ve yönetimden uzaklaştırmaya tabi yetkileri olan bir yönetici olması sağlanmalıdır. Ordu, ülkeyi yıkmak, vatandaşları öldürmek ve hükümdarı halkının gazabından korumak için yasaları çiğneyen bir unsur değil, insanları dış ve iç saldırılardan korumak üzere hükümetin hizmetinde bir araç olarak dizayn edilmelidir. Bu hedefe ulaşmak için, bu farkındalığı yaymak ve halkın vicdanına oturtmak üzere mevcut tüm modern araçlardan yararlanmak gerekir. Ayrıca sahadaki devrimleri ortadan kaldırmayı başaran geri kalmışlık ve zorbalık güçlerinin bu bilinç durumunu bir kez daha bertaraf etmesine ve yüzyıllar boyunca zulüm ve adaletsizliğin devamını sağlamak üzere tekrar kabul görmesine izin vermemek lazımdır.
Arap Baharı devrimleri sonrasında kamusal ruh halindeki değişim, ele geçirilmesi ve ulusun yeniden doğmasına adanması gereken nadir bir tarihi fırsattır. Ve eğer entelektüel, kültürel ve dini elitler kurdukları derneklerle yeni sosyo-kültürel yapıları formüle etmeyi başarırlarsa hükümdar ile yönetilen arasındaki baskıcı, otoriter ilişkinin yerini, belirli bir süre için yönetmek üzere seçilmesini sağlayan yasalara doğrultusunda toplumsal sözleşme ilişkisi alır. Böylece halk yöneticinin hareketlerini ve performansını takip eden, başarılarını değerlendiren, hesap soran, ya da gerektiğinde onu uzaklaştıran bir denetim organına kavuşmuş olur. Nitekim bu tek başına Arap Baharı için stratejik bir zafer ve Arap ve İslam tarihi kazanımlarının önemli bir öğesi olacaktır.
Dr. Muataz Muhammed Zin
Suriyeli yazar