Libya’da Türkiye’nin Ulusal Mutabakat Hükümetiyle anlaşması sahada 5 yıldır devam etmekte olan bir sürecin seyrini tamamen değiştirmiş bulunuyor. Tıpkı Akdeniz’de yine Libya ile yaptığı deniz sınır anlaşmasıyla Akdeniz’de hesabı olan herkesin hesaplarını tamamen iptal ettiği gibi. Türkiye’nin sahaya nispeten gecikmeli sayılabilecek bu girişi, şimdiye kadar sahanın boş olmasından istifadeyle, Akdeniz’de de Libya’da da hiç hakkı olmayan kesimlerin iştahlarını kabartmış ve açgözlü ve haksız bir paylaşım ortaklığı oluşturmuş bulunuyordu.
Türkiye, her iki adımıyla bu haksız paylaşım ortaklıklarını işlemez hale getirmiş oldu. Akdeniz’de ülkeler ikili, üçlü, dörtlü anlaşmalarla bütün deniz alanlarını paylaşırken Türkiye adeta kendi sahillerinde bile olta atamaz olarak sınırlanmış oluyordu. Oysa Libya ile hiç kimsenin beklemediği bir anda yaptığı anlaşma sayesinde sahaya girmesiyle birlikte Türkiye, bütün Akdeniz’de son sözü söyleyen taraf olmuş oldu. Şimdi herkes hesabını kitabını yeniden yapmak zorunda kalıyor. Türkiye ise kimsenin hakkında gözü olmadığını sadece yapılacak bir paylaşım olacaksa bunun adil olmasını şart koşuyor.
Libya sahasında ise durum daha da ilginç. Orada yaşayan bir halk var ve bu halkın toprağı var. Kaddafi’nin devrilmesiyle birlikte başsız kalan bu halkın topraklarını peşkeş çekmek üzere üşüşmüş devletler var. Devrim sonrası Libya halkının kendi başını, yönetimini, kurumlarını oluşturmak üzere başlattığı süreç sonuna ulaştığında kimsenin yapabileceği bir şey olmazdı. Bu iştah kabartıcı toprakları ele geçirmek için bir yol da kalmazdı. Tam bu yüzden o süreci bir bahaneyle kesintiye uğratmak gerekiyordu.
Darbeci general emeklisi Halife Hafter’in arkasına sığınılarak bu yol açılmış oldu. Hafter’in muhtaç olduğu meşruiyet, şimdiye kadar fiili silah gücüyle telafi edilmeye çalışıldı. Meşruiyetini silahtan ve şiddetten alan böyle bir gücün kendini ispatlayabilmek için sergilediği şiddet, savaş ve insanlık suçları kapsamına bolca girmiş oldu. Buna rağmen yeterince başarılı olduğu söylenemez. Onca desteğe rağmen işi gereğinden fazla uzatmış oldu ve meşru hükümeti yıkacak bir başarı ortaya koyamadı. Gerçi tam son hamleyi yapacakken karşısına Türkiye çıkmış oldu.
Türkiye’nin sahaya meşru hükümetin resmi talebi ve anlaşmasıyla girmesiyle birlikte sahadaki bütün dengeler değişmekle kalmadı, Hafter’in ve onun ardındaki bütün güçlerin hem başarısızlığı hem de hiçbir meşruiyete veya haklılığa sahip olmadıkları gün gibi ortaya çıkmış oldu.
Türkiye’nin Libya’da ne işi olduğunu sorduklarına bakmayın. Aslında bu soru kendilerinin Libya’da ne işleri olduğu sorusuna muhatap olmamak için gösterilen telaşın bir ürünü. Yoksa Türkiye şu anda Libya’da neden bulunduğunu izah etmeye ihtiyaç duymayan tek ülke. Çünkü uluslararası toplumun kabul ettiği meşru Libya Mutabakat Hükümeti’nin davetiyle ve bütün sınırları şeffafça belirlenmiş ve duyurulmuş bir anlaşma çerçevesinde orada bulunan tek ülke Türkiye.
Libya’ya veya Akdeniz’e bile sınırı bulunmayan, Libya ile ilgili herhangi bir meselede hiçbir alakası kurulamayan BAE’nin Libya’da ne işi var mesela. Ne arıyor orada? Her yerde olduğu gibi orada da fitne ateşini yakmaktan, Müslüman halkı birbirine kırdırmaktan başka, Libyalıların hayrına olacak neyin arayışında? Sınırı bulunan ve 6 yıldır girdiği Yemen’de taş üstünde taş mı kaldı? Senin bir sorun çözme kabiliyetin yok ki her şeye burnunu sokuyorsun? Olsa, Yemen’deki sorunu çözerdin. Bırak sorun çözmeyi hiç sorun olmayan yerlerde sorun yaratmaktan, ülkeleri istikrarsızlaştırmaktan ve fitne üretmekten başka bir işlevin yok. Üstelik Türkiye Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle anlaşıncaya kadar açıktan Hafter’i desteklediğini gizliyordu BAE. Türkiye girince o da kendini belli etmeye başladı.
Aynı şey Rusya için de sözkonusu. Rusya’nın Hafter’i desteklemek için dayandığı resmi ve meşru bir anlaşma yok. O yüzden Rusya devlet olarak Libya’da değil. Özel güvenlik şirketi Wagner üzerinden faaliyetlerini sürdürüyor. O şirket ise Türkiye’nin desteğiyle son zamanlardaki operasyonlarda UMH güçlerinin karşı saldırılarıyla ciddi zayiat vererek çekilmek zorunda kaldı. En son iki gün önce Rusya, Trablus’tan çekilen bu şirkete bağlı paralı askerleri tahliye etmek için Beni Velid kenti havalimanına 15 askeri kargo uçağı indirdi. Ancak bu çekilmeye karşılık Rusya, Suriye’den Libya’ya oluşturduğu yeni hava köprüsüyle savaş uçaklarını Libya’ya aktararak ve böylece Wagner’i aradan çıkararak, denklemdeki yerini açık etmeye başladı.
Fransa ve Mısır’a değinmiyoruz bile. Bu ülkelerin hepsi şu ana kadar Hafter’e her türlü desteği verirken resmen yanında görünmekten, onu resmen destekliyor görünmekten de imtina ediyorlardı. Oysa Türkiye’nin sahneye girişi herkesin nerede durduğunu belli etmesini sağlamış oldu.
Öyle oldu ama bundan sonra nasıl olur? Taraflar adeta suçüstü yakalanmışken Libya’da ne işleri olduğunu izah etme ihtiyacı hissedecekler mi? Yoksa aynı pişkinlikle Türkiye’nin ne işi olduğunu sormaya devam mı edecekler?