Arapların aleyhine en belirgin terörist ve gerçekleri çarpıtma aracı olan Hasan Nasrallah başta olmak üzere İran'ın bütün kuklalarıyla Şam ve Beyrut'ta faaliyet göstermesi ve bu sahada gittikçe etkinliğini artırması beraberinde bölgede olup biten her şeye kötü emellerle müdahale etmesini getirmiştir.
Humeyni’nin kırk yıldan fazla bir süre önce İran'daki halk devriminin zaferinden beri bölge vizyonunun Perslerin ihtişamını yeniden tesis etmek ve Humeyni mezhebini genişletmek ve İslam Devrimini tüm Arap bölgesine ihraç etmek olduğunu ilan ettiğini hepimiz biliyoruz. İran politikasının nihai amacının Arap dünyasında daha fazla tahribat yapmak olduğu apaçıktır. Ve daha da önemlisi bu politikanın fitneyi ateşlemek, altyapıyı yok etmek, ülkenin para ve mallarını tüketmek ve İran'ı düşman olarak gören ne kadar insan varsa hepsini öldürmek şeklinde olduğu ayan beyan ortadadır. Elbette, İran'ın planlarını ve projelerini uygulamada önemli bir kaldıraç ve taşıyıcı görevini gören araçları vardır. Bunlar; Suriye'deki suçlu Beşar Esad rejimi, Lübnan'daki Hizbullah, Yemen'deki Husiler ve Irak'taki Haşdi şa’bi denen güçlerdir.Haşdi şa’bi denen güç; İran'ın kendi ahtapot türü projesini kurmaya katkı sağlamaları için dünyanın her yerinden getirdiği mezhepçi milislerdir. Nefret dolu mezhepsel seferberlik ve bölge halklarında ulusal farkındalığın yüksek olması onları iran lehine vekâleten savaş vermelerine sebep olmakta ve bölgedeki durumun katlandığı bu büyük yıkımın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Nitekim bu durum son zamanlarda Beyrut limanında meydana büyük bir terörist patlamaya neden olmuştur.
Mollaların durumu, temel çıkarları ve tüm Arap bölgesini etkileyen projeleri göz önünde bulundurulduğunda; bu yıkıcı patlamanın gerçek nedeni hakkında ne söylenir ve hangi analizler yapılırsa yapılsın Lübnan'ın yıkılması ve Lübnan devletinin Hizbullah milisleri lehine gasp edilmesinin tüm sorumluluğu İran’ın Lübnan ve bölgedeki aracı olan Hizbullah’a aittir. Belki de, Hizbullah’ın araçlarının Lübnan arenasına yaydığı İran’ın silahlarının gücünün gerçek hegemonyası, söz konusu partinin korumasındaki yaygın yağma ve yolsuzluğu örtmektedir.İşgal altındaki Lübnan topraklarının kurtuluşuna ilişkin sahte iddialar altında Lübnan’ın durumuna İran’ın istilasının devamını sağlamaktadır. Dahası Kudüs’ü özgürlüğüne kavuşturacağı yalanını beslemektedir. Bu ve ardında olan şey, uzun yıllar süren ve ortadan kalkmayan iç savaştan sonra, hiç kimseden gizlenmeyen bir Lübnan vakasındaki siyasi, kentsel ve ekonomik yapıların devam eden sistematik yıkımına yol açan ve götüren şeydir.
160'tan fazla şehidin, binlerce insanın hayatını kaybettiği Beyrut bombalamasının ve Lübnan altyapısının kanlı bir şekilde yok edilmesinin yol açtığı büyük trajedi, Daha sefil bir Lübnan realitesinin yeniden üretimine katkıda bulunan İran Hizb-ul Lat partisinin politikalarının doğal bir sonucudur.Lübnan'da, bugün hala yanan ve 4 Ağustos'ta meydana gelen patlamadan sonra şiddetlenmesi beklenen son Ekim devrimini başlatan da bu partidir.Limanda meydana gelen patlamayla şehit düşen Suriyeli sayısı 39’u aşması Suriyelilerin gittikleri ve yola çıktıkları her yerde peşlerini bırakmayan ölümün kendi payına düşeni aldığını göstermektedir.
Esas söylenmesi gereken şey, Beyrut limanındaki patlamadan sonra Lübnan’ın eskisi gibi olmayacağıdır.Görünen o ki, bu hadise, tüm Lübnan bölgesini etkileyecek değişkenlerle dolu olacak ve herkesin ölümcül Lübnan durumu ile ilgili hesabını yeniden gözden geçirmeye sevk edecek.
Dışarıda ve içeride ne olup bittiğini fark ettirecek Limandaki hadiseden sonra Hizbullah'ın siyasi sistemi işgal etmesi ve genel olarak mevcut durumun devam etmesi mümkün olmayacaktır. Nitekim ilk ve en büyük sorumluluk Lübnan gerçeğinin değil, İran'ın dışında bir araç haline gelen Hizbullah'ın politikalarına ve şüpheli silahlarına aittir.
Fransa Cumhurbaşkanı Makron'un ziyareti Lübnan arenasındaki Fransız jeopolitik çıkarlarının bir parçasıysa, Lübnan caddesinde duyduğu şey doğrultusunda ülkesini daha fazla iç değişimi desteklemeye yöneltecek ve en azından ilk adımda Hizbullah milislerinin Beyrut dışında çıkarılarak yer değiştirmesine yol açabilecektir.
Gerçek şu ki; İran'ın bölgede oynadığı rolün ve güttüğü siyasetin içeriğinde yayılmacı emperyalist bir hırs varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle İran-Fars ve mezhep tehdidi ve onların sosyal yardım projelerine Sadece Suriye ve Lübnan’da değil bütün Arap ve İslam ülkelerinde karşı çıkmak gerekmektedir.
Ahmed Mazhar Saadu
Siyasi Bölüm Başkanı