Modern dünyamızda insani değerler ve doğal ilkeler inşa etmek ne kadar da kırılgan ve zayıftır! Tıpkı vahşi çıkarların ve arzuların şiddetli taşkınlıklarının önünde bir çamur duvarıymış gibi dayanıksız durmaktadırlar.Hala özgürlüğü ve adaleti hayal edenler belki de bu dayanıksızlığı geç keşfetmişlerdir.Bunlar Hakikat Tapınağının şövalyelerinin kötü ve manasız insanlar karşısında, içinde dünyanın güven ve huzurunun yazılı olduğu gökten inen levhaları ve zulüm ordularının ilerlemesine engel olan beyaz bayraklarını hâlâ yükselttiğine inanmaktadırlar.
Değişkenler doğal değerlerin ve sabitlerin yerini aldı ve gerçek yerini algıya dayanan yanılsamalara bıraktı.Bilgi ve bilim, değerli ve eğitici taşıyıcılarından ayrıldığından, genel önceliklerin yerini materyalizm ve içgüdülerinde boğulmuş detaylar almıştır. Dünya tepe taklak tersine döndü ve başı üstüne gezinmektedir. Modayı temsil eden dev sivri uçlu ayakkabı heykelleri, kölelerin kutsamak ve takdis etmek için akın ettiği meydanlara dikilen anıtlar oluverdiler.
Yaşam boyunca ve yaratılışın tamamlanmasıyla birlikte akıl, kararlı, yol gösterici ve yönlendirici bir öğretici, komuta eden ve en son kararı veren özellik olarak yerini almıştır. Beyin, kafatasına yerleştirildi ve korunurken, işitme, görme ve geri kalan duyular ona yakın merkezlere yerleştirilmiştir. Böylece ondan sadece birkaç santimetre uzakta olurlar ve sinyalleri ve bilgileri alması an meselesidir. Kısalığı ve süresi neredeyse yok denecek kadar azdır.
Organlar, efendilerinin ve işlerinden sorumlunun kararı olmadan eşyaların doğasını algılayamaz ve eylemi uygulayamazlar. Çalışma, araştırma ve karar verme merkezi, aynı zamanda birikmiş bilgi ve deneyimin de deposu olan beyindir.
Pek çok konu yaşamakla ve denemekle anlaşılmaz ve ancak soyut mantıkla hakkında yargıya varılabilir. İnsan sezgilere ulaşmak için varlığını riske atmak zorunda değildir. Zehrin öldürücü ve ateşin yakıcı olduğunu öğrenmek için denemeye gerek yoktur.
Aklın pozisyonundan ve otoritesinden vazgeçmesi ne kadar da kötü! İnsan hayatı ve dünyanın kaderi aklıyla değil de gözleri, burnu ve midesi ile düşünen insanların elinde olsun! İnsan zihni mi yaşlandı!? Yoksa gücü ve zenginliği, dolayısıyla yeryüzünün ve insanın hayatını kontrol eden kimseler mi kronik ve tedavi edilemez zararlılardan ve hastalıklardan etkilendi!? Böylece beyin ayakkabıya mı yerleşti!? İnsan ayakkabısıyla mı düşünmeye başladı!?
Zalimler tarihlerini unuturlar, bu yüzden parlak ayakkabılarıyla insanlığın kalıntılarını ezmek isterler. Gerçek çıkarların insan toplumunun kolektif zihninin belirlediği ve asla duyuları ve anlık doğal içgüdüleri tatmin etmekle sınırlı olmadığı gerçeğini görmezden gelirler.
Kendisinden başka hiçbir birey, mezhep veya insan onu ilgilendirmez. Sahip olması gereken çıkarların tüm insanların üstünde, insanlığın ortak çıkarları olması gerektiğini reddeder.Bu anlamda liberallerin, dünya gezegeninin ötesine, göklere, güneşlere ve galaksileriyle kozmik uzaya uzanan çıkarları vardır.
İnsanlığın seyrini, kontrol edenler, serveti ele geçiren, hükümetlere ve milletlere hükmeden, insanları köleleştiren ve evrenin kaderini ve düzenini manipüle edenler aslında azınlık ahmaklardır. İyi insanlara gelince, onlar meçhule doğru yol alan zalimlerin arabalarının yakıtıdırlar. Evet, bu dünyada ölümüne, yıkılmaya ve yok olmaya doğru hızla ilerlemektedir.
Bizler bu karanlık dönemin basit yetimleriyiz. Eşyalarımızı, düşüncelerimizi, şiirlerimizi ve hikâyelerimizi çalan ruhtan ve hızla kaybolan ya da kırılan aldatıcı oyunlardan uzak yaşıyoruz. Belki de ruh, kan bataklığındaki kirlilikten uzaklaşmak ya da adaletsizlik tiyatrosuna ortak olmak için vücut bulmuştur.Bu yüzden sürgüne, bir adaya ya da soğuk bir zirveye, onu delilik ateşinden koruyarak ve her şeyi, geçmişle ve bugünle ve yeni bir günün güneşinin rüyasını neyin yok edebileceğinden uzaklaşmayı tercih etmiştir. Zaman umutsuzluğun ve çaresizliğin ritminde akar ve kara suyunu insan acısı kayasının üzerine fırlatır.
Göğüste ve korku ormanlarında büyür ve gökyüzü yıldızlardan sıyrılan bir çölde onun ölüm alanı genişler. Bir rüyanın büyüsünden ve yakın zamana kadar normal, hafif ve mümkün olan arkadaşlardan ve zevklerden yoksun vahalarda tek başına kala kalır.
Bir giyotin uzanmış ışığa doğru boyunları bekliyor. Harap bir ahşap kulübe şiddetli fırtınalara dayanamaz. Asil insan olarak savunmasızlığımızın ve zayıflığımızın arkasına saklanmaktan ve atalarımızın efsanelerini söylemekten daha fazlasına ihtiyacımız var. Kırılgan yapımızın ve dağınık oluşumlarımızın ötesine geçmemiz gerekiyor artık!..
Yenilenmiş bir zihnin mantığı ile birliğimizi elde edip haklarımızı ve insanlığımızdan kaybettiklerimizi yeniden kazanabiliriz. İnsan gerçekliğimizi, ilkelerimizi ve değerlerimizin koruyucusu olmak ve yardımsever irademizi ve tiranlık dalgalarını püskürtmek için yeniden yeterli güce sahip olmak için, kumdan yoğurduğumuz çamurla duvar inşa etmeliyiz. O zaman yıkıcı kasırgalara karşı zafer ve umuttan söz edebilir.
Ali Muhammed Şerif
Kültür Bölüm Başkanı