Türkiye-Suriye Görüşmesi Ve Ortak Entelektüel Siyasi Endişeler!


 

Bülbülzade Vakfı 20 Ağustos’ta Türkiye'nin Gaziantep kentinde, Korona salgınının meydana getirdiği yeni koşullar çerçevesinde, Türk araştırmacı ve düşünür, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Bölümü İlahiyat Profesörü ve aynı zamanda (SETA)’nın Arapça olarak çıkardığı Rüya Dergisinin Editörü Ramazan Yıldırım'ı ağırladı. Katılım birkaç Suriyeli yazar, gazeteci ve aydınla sınırlıydı. Toplantıya Türk tarafında, yazar, düşünür ve Anadolu Platformu Başkanı Prof. Turgay Aldemir ve Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarından Bülbülzade Vakfı katıldı.

İki buçuk saat süren toplantının seyrine hâkim olan iki ana tez oldu. İlki, geçen yüzyılın ortalarından bu yana siyasal İslam akımlarının entelektüel ve davranışsal dönüşümlerine ve Arap Baharı devrimlerinin başlangıcında, bu dönüşümlerin somutlaştırdığı gözlemlere odaklanmıştır. Bu bağlamda, Suriye devriminin, davranış ve ideolojisi devrimin gidişatı üzerinde çok ciddi etkileri olan radikal İslamcı güçlerin en belirgin sahnesi olduğu bir sır değildir. Bu, bazı Suriyeli yazarların müdahalelerini keskinlik ve duyarlılıkla karakterize etti ve aynı zamanda İslami grupların devrimden önceki siyasi söylemlerinin ve siyasi literatürünün vurgulanmasına neden oldu. Artı siyasi değişim sürecinde iktidarın barışçıl rotasyonu ve demokratik ilkelere başvurma ilkesini kabul etmeleriyle temsil edilen İslami akımlara yeni bir yaklaşım öneren bazı göstergeler taşımıştır. Bununla birlikte, sorun her zaman siyasi söylemin ve ilkelerin içeriğine pratik bağlılıkta varlığını sürdürmüştür. Kuşkusuz bu açıklama, Suriye'deki Müslüman Kardeşlerin 2005 yılında Şam Deklarasyonu'na katıldığını açıkça göstermektedir.

Ardından, o zamanki adıyla (Ulusal Kurtuluş Cephesi) Abdül Halim Hıddam'la ittifak kurdular ve ardından, o sırada İhvan’ın açıklamasında belirtildiği gibi, Siyonist oluşumla Gazze çatışmaları nedeniyle 2008'de Esad rejimine karşı muhalefetlerini askıya alma girişimleri olmuştur. Bütün bunlara İhvan’ın Suriye devriminin başlangıcındaki faaliyetini ve bazı silahlı tugayları destekleme çabalarını da ekleyin!

 

Dr. Ramazan Yıldırım, İslami siyasi deneyimin bazı özellikleri hakkında uzun uzun konuştu. Ancak, ayrıntılarla uğraşmaktan sık sık kaçındığı için konuşması bir genelleme niteliği kazandı. Başlangıçta İslami akımlar arasında iki tür düşünceye atıfta bulundu. Birincisi: Sivil faaliyeti ve vatandaşların ihtiyaçlarını özümsemesi anlayışı yoluyla güç kazanmak için siyasi katılım arar ve ideolojiye veya ideolojik yöne çok fazla odaklanmadan bu ihtiyaçları karşılamaya çalışır. Bu model, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Türkiye'deki deneyimiyle somutlaşmıştır. Bu deneyim, onun İslami inancı ile laik anayasa arasındaki çatışmadan kaçınmayı başardı ve bu, bir hayal kırıklığı veya engel olmaktan ziyade, bu deneyin başarısını destekleyen bir faktör oldu. İkinci eğilim ise genellikle ideolojik yöne odaklanarak belirlenmiştir. İnancın inşasına ve tutarlılığına bağlıdır ve inandığı şeyin mutlak doğruluğuna olan inancına dayanarak vizyonlarını ve algılarını başkalarına empoze etmeyi amaçlamıştır. Bu akım herhangi bir siyasi başarıya ulaşamadı. Genellikle parçalanma ve bölünmelerle sonuçlanmış ve belki de bu akımın bazı grupları aşırılıklara yönelmekle sonuçlanmıştır. Sayın Yıldırım, Mısır'daki Müslüman Kardeşler deneyimini de Mısır Müslüman Kardeşler ‘in başlangıçta attığı olumlu adımlara atıfta bulunarak kısaca değerlendirdi. Bu adımlar, davet faaliyetlerini siyasi çalışmalarından tamamen pratik olarak ayırma niyetlerinin bir ifadesiydi ve bir bakıma (Özgürlük ve Adalet) Partisi'ni kurduklarını gösteriyordu. Ama Mısır'daki İhvan bu deneyimde fazla ileri gitmediler. İktidara gelmeleri, grup üyelerinin büyük bir kısmı arasında hüküm süren ideolojik zihniyeti mahcup etmiştir.

 

İslamcıların Arap Baharı devrimlerine karşı tutumları, katılımcılar arasında tartışma ve tepki konusu olmuştur. Bu kısa makalede bunları incelemek oldukça zordur. Bununla birlikte, Sayın Yıldırım'ın konuşmasını doğrulayan önemli bir nota dikkat çekilebilir. Nitekim Türkiye'de Adalet ve Kalkınma Partisi'nin deneyimini yeniden üretmeye çalışan bazı İslami güçlere atıfta bulunarak, bir ülkeden siyasi bir deneyimi yeniden üretip başka bir ülkede uygulamaya çalışmanın imkânsız olduğunu belirtmiştir. Aynı zamanda başkalarının deneyimlerinin ancak kullanılabileceğini ve bundan yararlanabileceğini de vurgulamıştır. Artı her ülkenin kendine has özellikleri, sosyal özellikleri, kültürel mirası, demografik ve ekonomik yapısı göz ardı edilemeyeceğini belirtmiştir.

Katılımcıların dikkatini çeken, doğrudan siyasi bir karaktere sahip olabilecek ikinci konu, sarsıcı tutumların tartışılmasıyla veya Türk muhalefet partilerinin olumsuz eğilimiyle temsil edilmiş olmasıdır. Sadece Türkiye'deki Suriyeliler için değil, tüm Suriye meselesi hakkında bu böyledir. Dinleyiciler arasında yer alan Suriyeli yazarların bir kısmı, bazı Türk partilerinin algılarını yanlış bilgilere dayandıran, hatta zaman zaman saflık noktasına bile ulaşabilen tutumlarına da değinilmiştir. Diğerler bazıları Türk muhalefet partilerinin Suriyelilere karşı kışkırtıcı bir duruşa dayalı siyasi programlarını benimsediğine işaret ettiler. Bu partilerin aynı zamanda, Suriye meselesinin özünü insani, insan hakları ve siyasi boyutlarıyla tamamen göz ardı edip görmezden geldikleri dile getirilmiştir. Suriye davasında güvenlik ve ekonomik iç içe geçmiş Türk devletinin menfaatine de vurgu yapılmıştır. Katılımcıların çoğunun görüşlerini daha mantıklı ve tepkilerden uzak bir şekilde inceledikten sonra katılımcılar, belki de en önemlileri olan bir dizi noktayı vurguladılar. Şöyle ki:

Birincisi: Türk devletinde anayasanın güvence altına aldığı demokratik sistem çerçevesinde Adalet ve Kalkınma Partisi ile diğer muhalefet partileri arasındaki siyasi rekabet göz ardı edilemez ve Adalet Partisi'nin Suriyelilere yönelik (insanca) önyargısı, diğer tarafta insani tarafın ötesine geçen çekinceler doğurabilmektedir.

İkincisi: Türk muhalefet partileri Suriye sorununun tüm boyutları hakkında kapsamlı bir bilgi sahip değillerdir. Suriye devriminin güçlerine, haklı davalarının parlak yüzünü genel olarak Türk kamuoyuna göstermeye çalışmamalarından kaynaklanan ihmal burada yatmaktadır. Türk siyasi partilerinin yanı sıra AKP ile iletişim ve ilişkileri sadece iktidar partisi olması bakımından sınırlı kalmıştır. 

Üçüncüsü: Katılımcılar, ister muhalefette ister hükümette olsun, tüm Türk partileri ile şeffaf iletişim köprüleri ve kanalları kurma gereği üzerinde anlaştılar. Ve genel olarak Türkiye kamuoyu nezdinde Suriye meselesinin haklılığını güçlendirmeyi amaçlayan derinlemesine diyalog kanalları açma çabası içinde olunması üzerinde de ittifak edilmiştir. Aynı zamanda, kör duyarlılık ve nefret söylemi yerine birlikte yaşama kavramlarını ve samimiyet özelliklerini güçlendirmek için anlayış çerçevesini ve açık ve şeffaf diyalogların geliştirmesi amaçlanmıştır. 

 

Hasan El Nifi 

Suriyeli yazar

Whatsapp