Sana Uzanan O Eli Kesmek Zorundaydın Ey Habil! 


 

Tarihine baktığımızda, yeryüzünde var olduğu günden beri insan oğlunun, Yaratılış Sünnetinin kendisine ve hayatı kendisiyle paylaştığı ötekine verdiği irade ve haklara bakmaksızın, kararını ve arzularını çevresinde bulunan herkese ve her şeye dayatmak ve sahip olmak istediği şeyleri elde etmek için öldürmeye başvurduğunu görüyoruz. Böylece verilen emri ilk çiğneyen kişi olarak Kabil, Allah’ın verdiği hayatı kardeşi Habil'den aldı. Artı dinlerin ve ilahi öğretilerin kendilerini caydıramadığı, insan düşüncesi, kanunları ve düzenlemelerinin, genişliğini daraltmada ve daha da genişlemesine engel olmada başarılı olamadığı diğer karanlık sapkınlıklarının yolunu açmış oldu.

Basit mantık bile Kabil’in en tehlikeli günahı işlemekten kaçınmasını sağlayacak farklı formüller aramasını, ya da temiz ve masum ruhu boşa harcayan sırf  kaba güç yoluna başvurmak yerine geçerli mevzuata başvurmasını ve boyun eğmesini gerektiriyordu. İnsanlık ailesi barış, sükûnet ve güvenlik duygusunu yitirmiş, dünyayı insan oğlunu kendi kardeşiyle bir savaş ve çatışma durumuna sokmuştur. Onun maslahat diye düşündüğü şeyler ise;  aslında tahakküm ve kontrol etmek için acımasız arzulardan başka bir şey olmayan çıkarlar ve başkalarının doğal hakkını kötüye kullanma hırsından başka bir şey değildir. 

Öfke, kıskançlık, nefret ve diğer olumsuz duygular, onları ilham edenin amacına aykırı olarak belki de Kabil'in kanlı davranışlarının ana nedenlerinden biridir. Fakat arzuladığı kusurlu düzenini tahkim etme ısrarı ve içgüdülerini yerine getirme, insanlık ailesini kendi kontrolsüz iradesine tabi tutma dürtüsü, aslında günah yolunu süsleyen temel nedenler olmuştur. Böylece kendisini ruhunu öldürmeye, günah işlemeye ve sahip olmadığı şeyleri ele geçirmeye zorlamıştır. Bu, bir hakaret, soygun ve tecavüz değilse de, tabiatın ihlali ve başkalarının haklarına tecavüz olarak kabul edilmiştir.

 

Habil'in akla uygun hareket etmesi, hoşgörüsü ve barış yaklaşımına olan bağlılığı ile Kabil’in aşırılığı, pervasız inatçılığı ve şiddet yollarına başvurma kararlılığı arasında bir karşılaştırma, iyi ve kötü tartışması ve yapılarında, hedeflerinde ve her birinin beklentilerinde iki çelişkili yol arasındaki kaçınılmaz çatışmanın doğası açıkça ortaya çıkıyor. İyilik; düşünceyi benimseyen , gücünü hakikat, adalet ve özgürlük değerlerinden alan ve doğayı tüm insanların mutluluğunu ve refahını garanti altına alacak şekilde tasarlamayı ve yeniden inşa etmeyi amaçlayan yaratıcılıktır. Kötülük ise; mantıktan ayrılma, kendini yüceltmede abartı ve mantıksız algılarıyla, bireysel bencil arzuları tatmin etmek için doğanın kutsallığını ve adil yasalarını ihlal etmeye başvurmasıyla kendini gösterir. Hayatın temellerine ve unsurlarına hükmetmek ve mutlak güce ulaşmak için kötülük, dünyanın yıkımını hedefleyen kaba güce dayanır.

 

Habil, bilge mantığı ve gerçeğe dayalı hoşgörülü yaklaşımı ile cahil kardeşinin saldırganlığı ve inatçılığının karşısında durdu. Kabil’in geçici olarak yalnızlık hissine kapılmasına eşlik eden pişmanlığı bir tarafa, Habil her şeye rağmen hayatını özgürlük, adalet ve güzellik uğruna bir bedel olarak ödemiştir. Bu cinayetle birlikte, öldürme ve suç işleme yaklaşımı hızla yayıldı ve yeryüzünü kaplayan bir salgın haline geldi. Birçok kişi, grup ve hükümeti etkileyen bulaşıcı bir salgın boyutuna vardı. Bu anlayış, insan kültürünü ve dünyanın doğal değer ve ilkelerini tehdit etmektedir. Çünkü burada, haklarını talep eden insanlara karşı giderek büyüyen ve genişleyen haksız bir savaş vardır. Aynı şekilde ona hizmet etmek için ortaya çıkan bilgi ve bilimler sayesinde küresel soykırım ve yıkım üzerindeki araçları ve etkileri, gelişmektedir. Ne gökten inen emirler ve ne de entelektüel, felsefi ve hukuki gücün, onları caydırmak için kötü ve karanlık güçlerin üzerinde etkisi vardır.  Aksine bunlar, ifadelerini tamamlamanın bir yolu olmuşlardır. Aşırılık, ılımlılık, kentleşme, terörizm, direniş, normalleşme gibi yanlış ve yanıltıcı başlıklar altında suç teşkil eden içerikler meşru hale getirilmiştir.

"Beni öldürmek için elini uzatırsan, seni öldürmek için elimi uzatmam" (Maide Suresi:28) Habil, onu ölümle tehdit eden kardeşine böyle cevap verdi. Bu ifadenin içinde zayıflık ve miskinlik yoktur. Kabile acımak ya da sempati duymak da yoktur. Aksine bu ifade,  gerçeğin gücüne ve mantığın kuşatıcılığına güvenen bilgili ve imanlı kişinin cevabıdır. Fakat müsamaha küstahlığı, açgözlülüğü ve suçtaki ısrarı nedeniyle Kabil’in vaz geçmesine yetmedi. Neticede Kabil mantığın sesini dinlemedi. Bunun yerine, adaletsizliğin ilk zaferini, kötülüğün mührüyle kaydetmek için iyilik üzere yaratılan insan fıtratını hiçe sayarak kendi kararını uygulamaya koyuldu. 

 

Güzelliğin bembeyaz eli gökyüzüne doğru yükseltilmiş, güvenlik, huzur ve mutluluk arayanların tutması için uzatılmıştır. İrin ve kan bataklığına dalmış, orak gibi kavis çizen parmaklarıyla rüya güllerini tutan ve umut fidelerini eken çirkinliğin eli ise hala gevşek durmaktadır.

Bu çağda Habil'in yok olma tehdidi altındaki varoluş savaşında yeni bir strateji icat etmesine, elinden gelen her türlü düşünce ve bilgi birikimini toplayarak, kendisine uzanan elin sahibini öldürmek için uzanan eli kesen Kabil'i yenip bu zulmü yok etmenin bir çaresi yok mu?

 

Ali Muhammed Şerif

Kültür Bölüm Başkanı 

 
Whatsapp