Biden’a sevinmeli miyiz?


 

Geçmişteki yazılarıma bir kere daha göz attım. Trump ile ilgili yazdıklarıma baktım. Onun hakkında hiçbir zaman iyimser olmadığımı gördüm. Eleştirdim, hatta onu ip cambazına bile benzettim. Tahminlerimde yanılmadığımı tespit ettim. Bugün gelinen noktada, yani onun seçimi kaybetmesi akabinde sevinmeli miyim diye düşündüm. Ama sevinecek bir şeyin olmadığını gördüm. Çökmekte olan bir dünya düzeninde, bütün dünyayı beraberinde götürmek isteyen ABD müesses nizamı hâlâ orada dururken sevinmek neye yarar?

Dünyaya örnek gösterilen ABD demokrasisinin karmaşık seçim sisteminin öne çıkardığı Biden’ın, muktedir ABD Başkanı mı olduğunu zannediyorsunuz? Böyle düşünüyorsanız aldanıyorsunuz. Tıpkı her şeyi ele geçirdiğini zanneden Trump’ın ABD Başkanı olamadığı gibi Biden da şeklen başkan olmaktan öteye geçemeyecektir. Bundan da rahatsız olmayacaktır. Zira ABD Başkanı kim olursa olsun müesses nizamın sadık bir bendesi olarak hizmet edeceğini bilmektedir.

Gelenekleri oturmuş her ülkenin, her güçlü yapının müesses nizamı vardır ve olmalıdır da. İtirazımız buna değildir. Ancak bu nizam, başkalarını yakmak, yıkmak, yok etmek üzerine bina ediliyorsa, sorun buradadır. Ve maalesef “Amerikan Rüyası” başkasının rüyalarını tahrip etmek üzerine kurulduğu gibi müesses nizam da ABD imparatorluğunu ayakta tutmak uğruna başka milletlerin ve devletlerin kurulu düzenlerini yıkmak üzerine bina edilmiştir.

Siyahi bir demokrat hatta Müslüman kökenli Başkan olarak Barak Obama’nın seçildiği tarihleri hatırlayınız. İstanbul’daki konuşmasını aklınıza getiriniz. ABD ile Müslüman dünyası arasında kökleri karşılıklı saygıda olan bir ilişkiyi yeniden inşa etmek istediğini iddia ediyordu. Nasıl da Türkiye’ye, İslâm dünyasına umut pompaladığını düşününüz. Peki sonra ne oldu? İslâm dünyası belki de en kötü yıllarını, yakın tarihlerinin en talihsiz dönemlerini yaşadı. Afganistan’dan Irak’a hemen her Müslüman ülkede kan ve gözyaşı eksik olmadı. Yani demokrat olması, siyahi olması, hatta Müslüman köklerinin olması bir işe yaramadı.

Cumhuriyetçi ip cambazı Trump’ın İsrail lehine yaptıklarının tamamı, hatta Kudüs’ün İsrail’in başkenti ilan edilmesini hazırlayan Obama idi. Dahası ABD’nin çıkarlarını korumak uğruna bütün dünyaya yaydığı tedhiş ve terör ve el altından desteklenen terör örgütlerini zımnen meşrulaştıran “devlet dışı örgütler” tanımlaması da onun zamanında ortaya çıkmıştı. Giderayak da Trump’a Suudi Arabistan’ı şantajla esir alabileceği JUSTA kanunu hazırlayarak başkanlığa veda etmişti.

Biden bir başlangıç değil bir sonuçtur. Bu yüzden onun seçilmesi veya ABD seçimleri ABD halkından çok, dünyanın diğer bölgelerini, özellikle İslâm dünyasını ilgilendirmektedir.

Bir Demokrat olarak Biden seçim sırasında ve seçim akabindeki konuşmasında Amerikan halkı için temenni ettiği refah ve birlikteliği dünyanın geri kalanı için ne kadar isteyecektir?

Mesela seçilmesinden rahatsızlık duyan Netanyahu’nun ihtiraslarına dur diyebilecek midir? Yüzyılın anlaşması diye ortaya atılan ve Filistinlileri aşağılayan, onları yok sayan paçavrayı kenara atacak mıdır? Koyu bir Katolik olarak kendileri için de büyük önem taşıyan Kudüs’un Hristiyanlar ve Müslümanlar aleyhinde bozulan statüsü konusunda bir söz söyleyebilecek midir? İsrail’in kanunsuz yerleşimlerini, Ramallah’ı ilhak etme planlarını durduracak, Golan Tepeleri’ni sahiplerine iade edebilecek midir? Paris Anlaşması”na döneceğini söyleyip çevrecileri mutlu eden Biden, iki milyon Gazze halkını hapisten kurtaracak mıdır?

Keşke bunlar için bir umut besleyebilseydik ve biz de bugün onun taraftarları gibi sevinebilseydik. Ama perşembenin gelişi çarşambadan belli değil midir? Kendisinin daha başkan olmadan Türkiye ve Cumhurbaşkanı aleyhindeki sözleri, hatta ahlaksız niyetleri; dünyanın gözü önünde cereyan eden Ermeni saldırılarında adalet ve barışın yanında durmak yerine Ermenistan’a göz kırpması ve daha nice belirtiler bırakın sevinmeyi tebessüm etmemize bile imkan vermemektedir. Hele tarihinde bir ilk olarak lanse edilen başkan yardımcısının geçmişi sanrılarımızı daha da artırmaktadır.

“Bize ne” diyebilir miyiz? Zor, hatta imkansız. Ancak artık diğer imparatorluklar gibi ABD imparatorluğu da zirveden zevale doğru yönelmiştir. Başta Çin ve Rusya olmak üzere pek çok ülke kendilerini buna göre konumlandırmaya başlamışlardır. Bu durumda Türkiye ve bölgesel müttefikleri hatta son zamanlarda yine dışardan gelen rüzgarlar ile bölgede hasım devletler haline dönenler siyasetlerini yeniden gözden geçirmek zorundadırlar. Şimdi tam zamanıdır.

Türkiye, AB ve NATO ile ilişkilerini gözden geçirmelidir.

Türkiye, Suriye politikalarında revizyona gitmelidir.

Mısır ve Suudi Arabistan ile ilişkilerini bölgesel barış ve karşılıklı menfaatler üzerine yeniden ele almalıdır.

Tabii ki, tüm muhataplar bölgesel dengeler adına aynı şeyi yapmak zorundadır. Bölgede yeni hegemonik güçler oluşmaması için onlar da Türkiye ile olan ilişkilerin behemehal düzeltmelidir. Endişeye mahal yoktur. ABD’de kim başkan olursa olsun Türkiye’nin önü açıktır.

 
Whatsapp