Tekfir değil tezkir


 

Tarih tekerrür ediyor.

“Hiç ibret alınsaydı, tekerrür eder miydi hiç” diyor milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy. Ama o da biliyor ki, insanoğlunun bir maluliyeti de ibret alma konusundadır. Binlerce, milyonlarca kez yapılmış hatayı, bir sonraki insan sanki daha önce hiç yapılmamış gibi yapabiliyor.

İnsanın eksiği belli ki bilgi değil. Ne kadar çok şey bilirsen bil, çok temel bazı konularda, üstelik en çok bildiğin alanda, veya en çok bildiğini düşündüğün, zannettiğin alanda, o bilgiyle sınanır ve o sınavdan başarısız çıkarsın. Tabii ki burada bilginin malumata indirgendiği bir durum, bütün insanlar için yine tekrarlanan bir gaflet hali ortaya çıkarıyor. Bilgi yetmez, bilinç de lazım, o da yetmez teyakkuz da lazım, o da yetmez, istikamette sebat için niyet ve irade de lazım elbet.

Tarih ilmi geçmiş hadiselerin objektif, tarafsız, vakanüvisçe bir kaydı olarak değil, bir ibret ilmiydi. İbn Haldun’un meşhur Mukaddime’si tarihten alınacak ibretler için bir metodoloji, bir genel bakış açısı sunan bir giriş kitabıdır. Kitabu’l İber’e Mukaddime. İbretler Kitabına Giriş. Geçmişte yaşanmış hadiseler bugün tekrar yaşanabilir. Tekrar yaşanmasın diye ibretler alalım, ama ah şu insanlık, ne kadar bilse de unutuyor, gaflet ve dalalete düşüyor ve aynı hataları yeniden tekrarlıyor. O yüzden her gün onlarca kez okuduğumuz Fatiha suresinde Dosdoğru Yolu, gaflet ve delalete düşmeyenlerin yolunu bize göstersin, o yola doğru bize hidayet versin diye dua ederiz.

Hidayet sadece yol göstermek değil, o yola bizi hazırlamak, alıştırmak, ısıtmak, o yolun zorluklarına dayanma gücü vermek, o yolda saptırıcı, ayartıcı faktörlere karşı yolcuyu doğrultabilecek bütün harici ve dahili tedbirlerin ve erzakın temini de hidayetin kapsamındadır.

Bizden önce gaflet ve delalete düşmüş olanların bize hatırlatılması, bizim de onlarla aynı mecralara sapmamamız için müthiş bir uyarıdır. Bizim hiçbir ayrıcalığımız yok. Müslümanların kendilerinden önce sapmış insanlara nazaran hiçbir ayrıcalıkları yoktur. Kur’an’da Yahudilerin veya Hıristiyanların bazı yanlışlarından bahsediliyorsa, onların ne kadar kötü olduklarını anlatıp onlar aleyhine bir böbürlenme imtiyazı oluşturmak için yapılmaz bu. Bilakis onların yaptıkları yanlışın Müslümanlar tarafından da tekrarlanabilme ihtimali görüldüğü için, bir uyarı olsun diye yapılır. Kendilerine verilmiş olan emaneti bütün insanlara bir üstünlük vesilesi haline getirirlerse, Müslümanlar da Yahudilerin durumuna düşerler.

Müslümanlara verilmiş olan bir emanet vardır ve bu emanet onlarda bir üstünlük oluştursun diye değil, diğer insanlara Allah’ın rahmet ve adaletini tesis etmek için bir görev olarak verilmiştir. Bu görevi Müslümanlar da İsrailoğulları gibi ırkçı veya cemaatçi bir üstünlük vesilesi haline getirirlerse onları taklit etmiş, gaflet ve delalete düşenlerin yoluna sapmış olur. Müslümanları bu gidişattan koruyacak kendi teyakkuzlarından ve tedbirlerinden başka bir şey yok.

Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan’ın Türkiye ürünlerine karşı başlatmış olduğu ambargoyu Kureyşlilerin Haşimoğullarına uyguladığı ambargoya benzetmiştik. Bu uygulamayı yapanların kendilerini rezzak yerine koymalarındaki kibri ayrıca eleştirmişti. Rezzak olan Allah’tır ve çok şükür Türkiye böyle uygulamalardan etkilenebilecek durumda değil.

Suudi Arabistan (SA) medyasında bu yazım üzerine bugünkü Suud yetkililerini tekfir etmiş olduğuma dair yoğun bir propaganda başlatıldı. Asla doğrudan böyle bir ifadem olmadığını söylememe sanırım gerek yok. Tekfir bizim işimiz değil. Esasen İslam’da herşey açık olsa bile kendine Müslüman diyen birinin tekfiri bağımsız bir mahkeme kararı gerektirir. Her aklına gelenin yapabileceği bir şey değil. Ama tarihsel bir olayın güncel bir olayla karşılaştırması her zaman mümkündür ve kafirlerin yapmış olduğu bir hareketin bugün tekrarlandığını söylesek bile, bu tekfir anlamına gelmez.

Benim ifadelerimden hızla böyle bir alınganlık yaparak tekfir sonucu çıkarmak, muhtemelen Medhali tekfirci grupları besleyip Suriye’de, Libya’da Müslümanları tekfir ederek kanlarını, mallarını, ırzlarını helal gösteren bir mücadeleye süren bir kültürün alışkanlığı olsa gerek.

Oysa bizim böyle bir tekfir kültürümüz yok. Ama bu, yapılan hareketleri eleştiremeyeceğimiz ve yeri geldiğinde geçmişte Müşriklerin, Yahudilerin, Hıristiyanların veya mücrimlerin yaptıklarıyla karşılaştıramayacağımız anlamına da gelmez. İşte söylüyoruz, maalesef bugün SA, BAE ve Mısır zindanlarında alimlere, aydınlara, masum Müslümanlara reva görülen esaret, işkence ve ölümler İsrail’in yaptığından çok daha beter. Bunu yapanların kendilerine Müslüman diyor olması, kendilerini Yahudilerden daha masum kılmaz.

Alimler peygamberlerin varisleridir ve bugün bu Müslüman ülkelerin zindanlarında alimlere görülen bu zulüm, peygamberlere reva görülmüş gibidir. Bu karşılaştırmayı yapıyoruz ki, belki bundan dolayı bir nasihat alır kendilerine gelirler. Tekfir edilmeye karşı böyle bir hassasiyetleri varsa yine iyi, bari biraz da burdan bakıp ibret alsın, kendilerine gelsinler. Bizim işimiz tekfir değil, tezkir ve tefkirdir.

 
Whatsapp