Geride bırakmaktan mutluluk duyduğumuz 2020 hepimiz için zor bir yıldı. Deprem ve çığ bir yana Kovid-19 salgını hayatımızı öylesine değiştirdi ki, maske ve mesafenin getirdiği yeni normale alışamadık. Kaybettiklerimizin yasını bile hakkıyla tutamadık. Aşının yaygınlaşması ile sevdiklerimize, dostlarımıza sarılabileceğimiz günlerin hayalini kuruyoruz. Katılmaktan büyük şeref duyduğum Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması bence 2020'nin en güzel hadisesiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tabiriyle "2020'nin taçlı yıldızı" olan bu açılışın Sözcü gazetesi tarafından "felaket ve gözyaşı" tablosunda gösterilmesi toplumsal değerlerimize sıradan bir aykırılık değil. Güçlü bir karşıtlığın işareti...
Sözcü'nün İslam karşıtlığı
Son dönemde Müslümanlara yönelik saldırılar ve kısıtlamalar sebebiyle Avrupa'daki İslam karşıtlığını sıklıkla gündem yapıyoruz. Fransa'da camilerin kapatılması ve imamlara "dinde reformu kabul et" baskısını konuşuyoruz. "Milli din" dayatmasının özgürlükleri sınırlandıran Jakoben laikçiliğin hortlaması olduğunu söylüyoruz. Ancak halkı Müslüman ülkelerde ve özellikle Türkiye'deki İslam karşıtlığının aslında ne kadar derinlerde olduğunu gözden kaçırıyoruz. Demokratik bir düzen içerisinde İslami talepleri karşılayan bir partinin iktidarda olmasından rahatsız olan laikçi muhalefet bazen öylesine savruluyor ki, Müslüman toplumun değerlerine saldırmakta Avrupalı ırkçılardan ileri gidiyorlar. Sözcü'nün Ayasofya skandalı tıpkı Fikri Sağlar'ın "türbanlı hakimlerle mücadele" önerisi gibi İslam karşıtlığının açık yansımaları.
Kılıçdaroğlu, Sağlar'ı ikna edebilir mi?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Sağlar'ın görüşlerinin partisine vereceği zararı görerek "Ya çağın neresindeyiz biz ya? Kişi başörtüsü takar takmaz o onun tercihidir. Benim görevim onun tercihine saygı duymaktır. Böyle bir ayrımcılığı asla kabul etmiyorum ve doğru bulmuyorum" tepkisi verdi. Sağlar ise "ayrımcılığını" savunan yeni bir açıklama yaptı. AK Parti'yi dini inançları sömürmekle suçladığı gibi, türbanı da "emperyalizm ve kapitalizmin desteklediği siyasal İslamcı ideolojinin ayrıştıran ve kutuplaştıran simgesi" olarak niteledi. Kemalistlerin unutmak istediğimiz baskıcı, kaba pozitivist ve İslam karşıtı sloganlarını tekrarladı. "İktidar gerici ve Cumhuriyetin değerlerine karşı", "başörtüsü ile türban farklı", "türban siyasal simge ve Kur'an'da yok" gibi gibi... Bu eski, Kemalist argümanların canlılığı Kılıçdaroğlu'nun silik ayrımcılık eleştirisi ile karşılanamaz. Nitekim Erdoğan da Kılıçdaroğlu'nun yanına başörtülü üye alarak CHP'nin faşist kodlarını örtemeyeceğini söyledi. CHP, laikçi kesimdeki İslam karşıtlığı ile daha köklü bir hesaplaşma yapmalı.
Hangi laiklik tanımı Türkiye'yi yönetebilir?
Sağlar'ın gerici laiklik anlayışı ile bugünün Türkiye'si yönetilemez. Bırakın Fransa'nın katı laikliğini bir kenara. Müslüman bir toplumun laiklik uygulaması Anglo-Sakson anlayıştan bile daha geniş olmak durumunda. Muhalefet edelim derken Türk toplumunun AK Parti döneminde yaşadığı dönüşümü gözden kaçırmayın. İslamcı geçmişten gelen siyasetçiler kendileri ile hesaplaşarak dönüştüler. Yaşam tarzlarının çeşitliliğini kabullenmekle kalmadılar bir anlamda garantisi haline geldiler. Elbette, seküler yaşamın dünyevileştirici risklerini göğüslemek bireylerin ve grupların dindarlık sınavının parçası olarak devam ediyor. Bu sürecin zorlu yansımalarını güncel birçok tartışmada görüyoruz. Ancak devlete yaşam tarzlarını disipline edecek bir araç olarak bakmak terk edildi. Başörtüsünden dini eğitime kadar yaşanan normalleşme, Müslüman bir toplumun demokratik taleplerinin karşılanmasıdır. Yine AK Parti iktidarı, PKK-YPG gibi laikçi-ayrılıkçı, DEAŞ ve FETÖ gibi kendini dinle meşrulaştıran terör örgütleri ile aynı anda mücadele etmektedir. Anlaşılan, CHP'nin modern dünyaya ve toplumumuza uygun din-devlet ilişkileri anlayışına ulaşabilmesi için önünde daha çok yol var.