Özgürlük ve haysiyet çağrısı yapan Suriye devriminin 2011'de başlamasından bu yana, dünya, özgür ve demokratik olduğunu iddia ederek, özgürlüğünü talep eden bir halka karşı durdu.

Tüm dünya, sınırlarını koruduğu için onu ödüllendiren İsrail iradesine teslim oldu, ve Özgür Devrimciler onun üzerine intikam saldırıları düzenlemesini engelleyen suçlu Esad rejiminin yanında durdu. 

Suriye devriminin öyküsü, Arap Baharı'nın öyküsüdür, daha ziyade tiranlığa karşı küresel devrimin öyküsüdür. 

Demokrasi iddiasında bulunan ülkelerin sımsıkı sarsan, tüm maskeleri düşüren, Katil Esad yanında olduklarını kanıtlayan ve sahte sloganlardan uzak, gerçek yüzlerini gösteren  bir devrimdir. 

Özgürlüğü özleyen halkların zulmü büyük ülkeler tarafından destekleniyor, Suriye devriminin başarısına karşı olduklarını kanıtlıyor ve bu tiranlikten kurtuluşa ve diktatörlükten kurtulmaya izin vermiyorlar.

Esad taraftarları ve mezhep milisleri sloganlarını büyük bir profesyonellikle Suriye halkına uygulamaya devam ettiler, Ülkeyi yaktıktan sonra, yerinden edilme silahını kullandılar ve şehirleri sakinlerinden boşalttılar, onların yerine -ülkenin yerli halkına karşı haksız savaşında Esad’ı destekleyen- Şii milisleri aldı. 

Avrupa'daki Suriye sığınma zirvesindeyken, Esad rejiminin yanlısı olan "Şebiha" adı verilen bir dizi insan  Avrupa'ya sızmayı başardı.  Bunlar arasında insanlığa karşı ihlallerde bulunan ve Suriyeli sivillere işkence edip öldüren bir dizi katil de var. 

Avrupa'da, bir dizi Avrupalı ​​ve Suriyeli aktivist, Avrupa Birliği'nin kendi halkını öldüren katil Esad’ın yanında durmamasına katkıda bulundu ve Almanya'da sığınma başvurusunda bulunan ve mülteci sığınma evlerinde kalanlar arasında Suriye rejiminin güvenlik teşkilatının üyeleri var olduğunu ve Suriye'de mahkumlara işkence uyguladıklarını tespit edildi.  

Almanya ve Fransa da dahil olmak üzere birçok ülke, devletin insanlığa karşı suçların faillerini, milliyetleri veya suçlarının nerede işlendiğine bakılmaksızın kovuşturmasına izin veren evrensel yargı ilkesini uygulamaktadır.

Ortak raporlar, Alman güvenlik yetkililerinin, Esad rejimi tarafından işlenen savaş suçlarına ilişkin çok sayıda kanıt, bu kanıtları ihtiyaç duyan herhangi bir uluslararası davaya sunmaya hazır olarak topladıklarını ortaya koydu.

Almanya'da Suriye rejimin yanında olduğu kanıtlanan ve Suriyeli sivillere karşı cinayet işleyen bir dizi Suriyeli de yargılanıyor.

Aralarında 2015 yılından bu yana mülteci olarak ikamet eden ve Suriye rejimine ait bir cezaevinde tutuklulara insanlığa karşı suç ve işkence yapmakla suçlanan Suriyeli bir doktor (Alaa Musa) var, Humus Askeri Hastanesindeki görevi sırasında, meslektaşları ile birlikte tutuklulara gözaltında oldukları süre boyunca ölümüne işkence yaptı. 

Bir sivilin ifadelerinde şunları söyledi; Suriye rejimine karşı bir gösteriye katıldığı için tutuklanan ve işkenceden sonra nöbet geçiren (tutuklu) gardiyanlardan biri doktor çağırmak istedi. Dr. Alaa'nın geldikten sonra, tutukluya plastik bir boru ile vurdu ve olaydan sonra bile sağlığı önemli ölçüde kötüleşene kadar ona vurmaya ve tekmelemeye devam etti.

Daha sonraki günde Dr. Alaa başka bir doktor ile birlikte tekrar döndü ve plastik borularla silahlanmış iki kişi, tutukluyu bilincini kaybedinceye kadar dövdüler ,öldü, ardından bir dizi gardiyan onu bir battaniyeye sarıp defin edilmeye götürdü. 

Suriye rejiminin istihbarat teşkilatının iki eski üyesi de insanlığa karşı suçlardan Almanya Koblenz Mahkemesinde yargılanıyorlar.

Mülteci olarak Almanya'da ikamet eden Suriyeli avukat Enver El-Bunni, Suriyeli yetkililere karşı kovuşturma başlatmak için delil ve tanıklık toplayarak, davaların Suriyeli yetkililere ve ihlalleri gerçekleştirenlere "önemli bir mesaj" oluşturduğunu söylüyor. “cezadan kurtulamayacaksınız” ve Esad rejiminin Almanya'daki davasının, kendi halkına karşı sistematik baskı uygulayan ve insanlığa karşı suç işleyen bir rejim üyelerinin Avrupa'da yeni yargılamalarının yalnızca başlangıcı olduğu düşünüyor.

Eski Suriye istihbaratı bir memuru olan (Enver Raslan) Almanya'da Suriye rejiminin ihlalleri ile ilgilenen dünyadaki ilk davasında yargılanıyor. 

Tehlikeli şüpheli (Enver Raslan), Şam bölgesinde kendi hapishanesi olan ve Suriye muhalefetinin üyelerini hedef alan "251 Şube" ve "231 Şube" adıyla bilinen bir soruşturma birimine başkanıydı ve insanlığa karşı suç işlemede suç ortağı olduğu kanıtlandı. 

En az dört bin kişinin işkence gördüğü hapishanesini yönetirken, en az 58 kişinin de gördüğü işkence sonucunda öldüğünü belirtildi.

Cumhuriyet Savcılığı, Raslan'ın 2014'te mülteci olarak Almanya'ya gelmeden önce, 2012'de Esad rejiminden ayrıldığını açıklamasına rağmen, Suriye Genel İstihbarat Dairesi emektarı olduğundan şüpheleniyor, bu yüzden Şubat 2019'dan beri tutuklu bulunuyor. 

Enver Raslan'ın davası, tüm Suriye rejimine, özellikle de Suriye vatandaşlarına karşı suç işleyen ve kendilerini kalıcı dokunulmazlığa sahip olduklarını düşünen unsurlara bir mesaj teşkil ettiği için özel bir öneme sahiptir. 

Raslan rejimle çalışması sırasında binlerce değilse de yüzlerce Suriyeliyi ölümüne sebep oldu ve eylemcileri tutuklayan ve onları öldürmelerine yol açacak şekilde işkence yapan barbar bir makinenin parçasıdır.

El-Bunni, birçok Suriyelinin kendilerine tanıklık etmek ve başlarına gelenleri ifşa etmek, Enver Raslan da dahil olmak üzere rejim suçlularını anlatmakta istekli olduklarını belirterek, bu davanın takip ve yargılamanın, Beşar Esad rejimi veya diğerleri, kim olursa olsun, insanlığa ve Suriyelilere karşı savaş suçları işleyen binden fazla kişinin takibinin ve yargılamasının başlangıcı olacağını açıkladı.

En sonunda: 

Almanya, Suriyeli suç işleyenlerin sınır dışı edilmesine ilişkin yasağı uzatılmama kararı aldı ve vatandaşların güvenliği için tehlikeli oldukları kanıtlanırsa bazı vakalar gözden geçirilecek ve sınır dışı edilecek. Bunlar arasında, Sağcı Alman Alternatif Partisi milletvekilinin ofisinde çalışan ve Esad rejimini savunan, İltica başvurusu geri çekildikten sonra Suriye'ye sınır dışı edilmekle karşı karşıya kalan Ermeni kökenli Suriyeli (Kevork Almasian) var.