Yeni Amerikan yönetimi, beklendiği gibi, Yemen’deki iç savaşın taraflarından biri olan Hûsîleri “terör örgütü” listesinden çıkarma kararını açıkladı. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili, “Kararımız, Hûsîlerle ve onların eylemleriyle ilgili bakış açımızın değiştiği anlamına gelmiyor. Attığımız adım tamamen, eski yönetimin bu son dakika oldu-bittisinin doğuracağı insanî neticelerle ilgili” dedi. ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in selefi Mike Pompeo, geçtiğimiz ay görevi bırakmadan kısa bir süre önce Hûsîleri alelacele “terör listesi”ne almış ve öylece koltuğundan ayrılmıştı. Pompeo, bu ani kararı “Hûsîlerin İran’la yakın bağlantısı” yüzünden aldıklarını da ifade etmişti. ABD Başkanı Joe Biden’ın Yemen’deki savaşta artık Suudi Arabistan’ı desteklemeyeceklerini açıklamasının hemen ardından, Dışişleri Bakanı Blinken de Hûsîleri terör listesinden çıkardı.
“Arap Baharı” bağlamında devrilen Yemen eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Sâlih’le ittifak kurarak, 2014 sonbaharında başkent Sanaa’yı işgal eden Hûsîlerin -ideolojik ve askerî yönden- İran tarafından desteklendiği zaten sır değil. Ancak Hûsîlerin devrik başkanla ittifakındaki kritik bağlantı noktası, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) gölgesinde yaşayan oğlu Ahmed Ali Sâlih’ti. Dolayısıyla BAE de Yemen’deki iç savaşın doğrudan tarafı haline gelmiş durumda. Aynı zamanda Suudi Arabistan’la sözde “Hûsî karşıtı” bir başka cephenin daha içine giren BAE, burada da Suudilerin altını oymayı sürdürüyor. (Konuyla ilgili ayrıntılı bilgiler ve BAE’nin Yemen krizindeki ikircikli rolünün bütün aşamaları için, Prof. Dr. Yasin Aktay’ın gazetemizde 18 ve 20 Ocak 2021 tarihlerinde yayınlanan makalelelerine müracaat edilebilir. Sayın Aktay’ın ikinci yazısında “çözüm adına” önerdiği noktalar da bilhassa büyük önem arz ediyor.)
Birleşmiş Milletler verilerine göre, Yemen’in savaştan önceki toplam nüfusu olan 29 milyonun en az üç milyonu bugün yerinden edilmiş durumda. Hasbelkader hâlâ bulundukları yerde yaşamaya devam eden Yemenlilerin yüzde 80’i ise hayatlarını sürdürebilmek için dış yardıma muhtaç. Suudi Arabistan’ın öncülüğünde 2015’te başlatılan ve Hûsîlere diz çöktürmeyi amaçlayan “Kararlılık Fırtınası” adlı operasyon süreci, Yemen’e ve Yemenlilere daha fazla acıdan başka bir şey getirmedi. Sık sık sivillerin bombalandığı, Hûsîlerin ve onlara destek veren kabilelerin daha da radikalleştiği ve İran’ın Yemen’e müdahalesini tümüyle yoğunlaştıran bu sürecin sonunda, Yemen adeta “Suudi Arabistan’ın Vietnam’ı” haline geldi.
Aynı unvan, 1962-1970 arasında Suudi Arabistan’la Mısır arasında yaşanan ve en az 200 bin insanın ölümüne neden olan Yemen savaşında, Mısır’a aitti. Bu trajik ve mantıksız savaş, oldukça ironik bir sebeple sona ermişti: “Altı Gün Savaşı” adıyla tarihe geçen 5-10 Haziran 1967’deki meşhur savaşta İsrail, çevresindeki Arap ülkelerinin en stratejik mevkilerini ele geçirmiş, bu sırada Mısır’dan da Sina Yarımadası’nı koparmıştı. İsrail savaş uçakları, Mısır’ın uçak ve helikopterlerini daha havalanmaya bile imkân bulamadan üslerinde bombalamış, Mısır adeta kolu-kanadı kırık bir hale düşmüştü. Savaşın direkt bir sonucu olarak, Yemen’deki Mısır birlikleri mecburen geri çekilmiş, böylece Müslümanlar arasındaki abes bir savaşın bitişine Yahudiler “vesile” olmuştu. Ortadoğu yakın tarihinin en şaşkınlık verici gelişmelerinden biri budur. Öte yandan, savaşın “mecburen” nihayete erişi, Mısır’ın da faydasına olmuştu. Zira Mısır, Yemen’de kelimenin tam anlamıyla çamura saplanmıştı ve çıkamıyordu. İşte Yemen için “Mısır’ın Vietnamı” kullanımı o dönemde yaygınlaşmıştı.
Hz. Süleyman’ın şu kıssasını hepimiz biliriz:
Vaktiyle iki kadın, çocuklarıyla birlikteyken, bir kurt gelip kadınlardan büyük olanın çocuğunu kapmış. İlk şaşkınlık ve dehşeti atlattıktan sonra, büyük kadın küçüğüne “Kurt senin çocuğunu götürdü” demiş. Diğeri “Hayır, seninkini!” diye itiraz etmiş, ki haklı olan da o imiş zaten. Aralarındaki tartışma alevlenince, durumu Hz. Süleyman’a arz etmişler. Hz. Süleyman iki tarafı da dinledikten sonra, “Bana bir bıçak getirin, çocuğu aranızda paylaştırayım” demiş. Bunun üzerine, küçük kadın ileri atılmış ve haykırmış: “Aman öyle yapma! Çocuk bu kadınındır, ona ver...” Hz. Süleyman çocuğu hemen küçük kadına, yani gerçek annesine vermiş.
Bu böyledir. Bir şey eğer sizin canınızdan bir parçaysa, sağ kalması için ondan ayrılmanız gerekse, buna bile katlanırsınız.
İşte bugün Yemen’de eksik olan bu hassasiyet. Suudi Arabistan ve İran, Yemen üzerinde kendi hak iddialarının peşinde koşarken, arada “çocuk” ikiye bölünüyor.