Suriye’nin Cerablus, El Bab ve Azez şehirlerini içine alan Fırat Kalkanı Bölgesi’ni bir günde dolaşma imkanımız oldu. Bir grup gazeteci ve STK temsilcileri ile sabahın ilk ışıklarında başlayan yolculuk süresince Türkiye’nin sınırın öteki tarafında, yarım kalan hayatlara nasıl dokunduğunu gördük. Bilim Eğitim Kültür Araştırmaları Merkezi ve Bülbülzade Vakfı’nın koordinasyonunda gerçekleşen programın adına “güvenli bölge ziyareti” denilmişti. Fırat Kalkanı Bölgesi’ni 2018’de de gezmiştim. Operasyon tamamlanmış, bölge DEAŞ ve PYD/PKK teröründen temizlenmiş lakin hayat henüz normalleşmemişti. Zaten geri dönüşler de yeni yeni başlıyordu. Üç yılın ardından yeniden gittiğim El Bab’ı baştan aşağıya değişmiş buldum. Şehrin birçok yerinde yeni yapılar inşa edilmiş, binalar onarılmış ve üç yıl önce, şehirde yaşanan savaş ve yıkımı simgeleyen enkazlar artık yoktu. El Bab’ı anlatmadan önce 30 kilometre geriye Kilis’in Elbeyli ilçesine dönelim.
ÇARKLAR DÖNDÜKÇE TIR KUYRUKLARI UZUYOR
Elbeyli’den çıkıp sınıra doğru hareket edince yol boyunca uzayıp giden TIR kuyruğuna takıldık. Mihmandarımız, bu TIR’ların Fırat Kalkanı Bölgesi’nde hayatın normalleştiğinin ticari göstergesi olduğunu söyledi. Günde ortalama 300 TIR, yüklü dorseleri ile Türkiye’nin kontrolündeki bölgeye sevkiyat yapıyormuş. Ne taşıdıklarını sordum. Türkiye’de satılan her türlü ticari ürün… Büyük oranda; inşaat malzemeleri, gıda, tekstil, beyaz eşya ve makina parçaları getiriyorlarmış. El Bab’ın merkezine yaklaşırken yanından geçtiğimiz organize sanayi bölgesindeki yoğun mesai dikkatimizi çekti. Demir doğrama atölyeleri, torna tezgahları, tamirhaneler, plastik üretim dükkanları, briket fabrikaları ve esnaf lokantaları bölgede artık çarkların döndüğünün birer göstergesi. Son iki yıldır düzenli elektrik verilmesi ile yurtlarına geri dönen sanayi esnafı düzenli üretime geçmiş. Üretim arttıkça da TIR kuyrukları uzamaya başlamış.
‘O BOMBALAR BELKİ DE TÜRKİYE’DE PATLAYACAKTI’
El Bab’daki ilk durağımız Fırat Kalkanı Harekatı sırasında yüreğimize ateş düşen haberi aldığımız Akil Tepe oldu. Burası hareket öncesinde DEAŞ’ın karargahıymış. Binbaşı Bülent Albayrak ve 15 kahraman silah arkadaşının şehit düşme pahasına ele geçirilen tepedeyiz… TSK buraya çok büyük bir karargah kurmuş. ‘Şeyh Akil’ ya da ‘Hastane Tepesi’ diye bilinirken El Bab halkı şehitlerimizin onuruna ‘Albayrak Tepesi’ adını vermiş. Karargahta ilk dikkat çeken de şehitlerimiz için dikilen anıt oldu. İsim isim andık hepsini. Öğlen yemeğini askerlerimiz ile birlikte karavanadan yedik. Mehmetçiklerimizle hasbihal etme imkanı bulduk. Programın bu kısmına Gaziantep Valisi Davut Gül de katıldı. Yemekten sonra Vali Bey ile soru-cevap yaptık. Fırat Kalkanı Bölgesi’nde bugüne dek 2 bin 400’ün üzerinde terörist ele geçirilmiş ve 3 binden fazla bombalı eylem de engellenmiş. Bu veriler Türkiye’nin terör saldırılarını sınırlarımızın dışında bertaraf ettiğinin göstergesi. Aynı zamanda ‘Türk askeri Suriye’de ne arıyor’ sorusunun da en net yanıtı. Vali Gül de altını önemle çizdi: “Biz burada olmasaydık, bombaların bazıları belki Türkiye’nin içinde patlayacaktı. O yüzden Türkiye’nin güvenliği buradan başlıyor.” Vali Bey, bölgede yapılan çalışmaları detaylı olarak anlattı. DEAŞ’ın El Bab’ı nasıl imha ettiğinin altını çizdi. Sonra da yapılanlara değindi. Elektrik, su, altyapı gibi hizmetlerin tümü Türkiye tarafından sıfırdan inşa edilmiş. Alt yapı olunca tersine göç hızlanmış. Halk yıkılan evlerini tamir etmeye, yeniden yapmaya başlamış. DEAŞ’in işgal döneminde 50 bine düşen bölgenin nüfusu bugün kırsal hariç 2 milyonu geçmiş durumda. DEAŞ’ın yıktığı hastane de yeniden inşa edilmiş. Hem de tam teşekkülü devlet hastanesi olarak. El Bab Devlet Hastanesi Başhekimi Ahmet Şahbaz’dan bilgiler aldık. Hastane tam teşekküllü ve 200 yataklı, 34 yoğun bakım ünitesi var. Bölgedeki hastaların tedavileri, ameliyatları büyük ölçüde bu hastanede yapılıyor.
TSK’NIN 2016’DA VERDİĞİ SÖZ VE YOL ARKADAŞLIĞI
Bölgedeki hayat şartları şehirlerin yeniden imar edilmesi ile kolaylaşmış. Bu da beraberinde sivilleşmeyi getirmiş. Fırat Kalkanı Harekatı’nın ikinci gününde Türk Silahlı Kuvvetleri, “Topraklar ilhak edilmeyecek Özgür Suriye Ordusu’na bırakılacaktır” açıklamasını yapmıştı. Cerablus, El Bab ve Azez’de, 2016’da ne denildiyse bilfiil uygulanıyor. Tüm şehirlerde yerel meclisler kurulmuş. El Bab’da ve Azez’deki yerel meclis binalarına gittik. Türkiye ve Özgür Suriye bayrakları birlikte dalgalanıyor. Peki ne yapıyor bu meclisler? Halkı temsil ediyorlar ve Türkiye’nin desteği ile şehirleri yönetiyorlar. Eğitim, nüfus, tapu, ziraat, sağlık ve spor gibi alanlarda hizmetler yürütüyorlar. Türkiye buralara sadece yardım malzemeleri götürmüyor. Nedense hep yardımlar konuşuluyor. Oysa Türkiye, Suriye tarafına ‘kalıcı insani yatırımlar’ yapıyor. Türk bürokratlar saha tecrübelerini yerel meclislerdeki halk temsilcilerine aktarıyorlar. Gaziantep Vali Yardımcıları Anıl Alkal ve Rızvan Eroğlu ile sohbet ettim. Kendileri, kendilerini anlatmak istemedi. Ben de çalışmalarını takip eden dostlardan dinledim. İki vali yardımcısı da 2019’dan beri Gaziantep’te ve bölgeyle ilgileniyorlar. Yüreklerini koymuşlar ortaya. Bir tane daha çocuk okullu olsun, daha iyi eğitim alsın diye uğraşıyorlar. Bölge halkının kendilerini yönetecek mahalle meclislerinin kuruluşlarında ciddi emekleri var. Eğitim, koordinasyon, yerel polis teşkilatının eğitimi gibi hizmetlere öncülük ediyorlar. Görevlerini “danışmanlık” diye özetleseler de savaşın izlerinizden sıyrılıp geleceklerini inşa etmeye çalışan bölge halkına yol arkadaşlığı yapıyorlar.
‘SURİYELİLER NE İSTER?’
Suriye’de iç savaşın başlamasından bu yana bölgede birçok projeyi hayata geçiren Bülbülzade Vakfı’nın YTB işbirliği ile El-Bab’da açtığı Anadolu Kültür Merkezi’ne de gittik. Harabe haldeki binayı üç ayda modern bir kültür merkezine çevirmişler. Kültür, sanat, fikir çalışmaları, dil, hat, müzik kursları ve meslek edindirme kurslarında toplamda 600 öğrenci eğitim görüyor. Bülbülzade Vakfı Başkanı Turgay Aldemir, bin 500 öğrencinin de yedeklerde sıra beklediğini söyledi. Vakfın daha önce Azez’de açtığı merkezde bin 500 Suriyeli kadın ve çocuk eğitim alırken 5 bin kişi de yedekte bekliyormuş. Bülbülzade Vakfı Cerablus’ta ise kitap evi açmaya hazırlanıyor. Turgay Aldemir, Türkiye’nin sivil toplum tecrübesini Suriye’ye taşıma çalışmasını anlattı. Bu proje ile Türkiye’nin sosyal sermayesinin Suriye’de sanata, fikre ve esere dönüşmesi gerektiğini söyleyen Aldemir, ‘Suriyeli insanlar ne ister’ sorusuna altı çizilmesi gereken bir yanıt verdi: “Benim evimdeki çocuğum, eşim ne isterse Suriyeliler de onu ister. Herkes insanca muamele görmek arzuluyor. Kültürünü, müziğini, sanatını, inancını yaşamak istiyorlar. Bunu getirecek olan da eğitim ve kültürdür.”
Suriyelilerin on yıl önce okuduğu ders kitaplarında Osmanlı’nın emperyalist olarak gösterildiğini biliyor muydunuz? Bülbülzade Vakfı, 2014 yılında yaptığı incelemede rejim döneminde okutulan ders kitaplarında Osmanlı ve Türkiye aleyhindeki dilin yanı sıra Sünni anlayış karşıtı propagandayı da tespit etmiş. Yerlerine hızla yeni kitap çevirilerine başlanmış. Bunun yanında Türk yazarların kitapları da Suriyeli çocuklar için tercüme edilmiş. Mehmet Akif Ersoy, Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören, Hayrettin Karaman, Kemal Sayar, Cihan Aktaş ve Alev Erkilet’in kitaplarını gördüm raflarda. Daha birçok isim var ve toplamda 100’e yakın kitap Arapça’ya tercüme edilmiş. Bölgede Milli Eğitim Bakanlığı’nın koordine ettiği 805 okul var. Bu okullarda 320 bin öğrenci eğitim görüyor. Okullara şimdi kütüphaneler kuruluyor.
805 kütüphaneye tercüme edilen bu yüz kitap konulacak. Bülbülzade Vakfı Başkanı Turgay Aldemir, Türkçe, Arapça ve Kürt bölgesine de Kürtçe kitapların konulacağı yüzer kitaplık kütüphanelerin yarısının tamamlandığını söyledi. Fakat kitaplar konulduğu gün bitiyormuş. İki ay kitap sırası bekleyenler oluyormuş. Kütüphanelerin maliyetini sordum. Bir kütüphane raflar ve kitapları dahil 2 bin TL’ye mal oluyormuş. Mustafa Kutlu okuyan çocuklar topraklarına nasıl da sahip çıkarlar değil mi? Benden duyurması. Böylesine hayırlı bir işe katkı sunmak isteyenler Google’dan Bülbülzade Vakfı’na erişip bağışlarını yapabilirler.
Suriye tarafında motosiklet en gözde taşıt. Yollardaki trafiği de motosikletler oluşturuyor. Ailece binenler çoğunlukta. El Bab’a girerken bir hayli kalabalık motosiklet pazarının önünden geçtik. Bölgeye hakim isimlerden gazeteci Yaşar Yavuz, motosikletlerin iç savaş döneminin en hayati araçları olduğunu anlattı. Şimdilerde ise yeni otomobil satın almak neredeyse imkansız olduğu için motosiklet çok kıymetliymiş. Resmi araçların dışında, rejim döneminden kalma ‘Halep’ plakalı ve artık hurdaya çıkma vakti gelmiş otomobillerin yerini de hızla motosikletler alıyormuş.