Öncelikle, olağanüstü ve az olsun çok olsun göç durumlarının ortaya çıktığı ülke ile ilgili Bm hukuk kararlarından uzak bir şekilde Suriye ve Türkiye halkının özellikli ilişkisine dikkat çekmek istiyorum.
Uzak bir geçmişe değil, yirmi birinci yüzyılın ilk on yılına, yani Beşar Esad'ın iktidara gelmesinden sonra Batılı ve uluslararası ülkelerin o Bölge ülkelerindeki başarılı deneyimlerine (açık ekonomik reform) sonraki son döneme gideceğiz.
Böylece ekonomik yatırım alanında Suriye-Türkiye yakınlaşması ortaya çıkmış, ardından iki ülke arasındaki vizenin iptal edilmesi iki halk arasındaki sosyal ve ticari bağları geleitirmiş ve iki ülke arasındaki turizm hareketini canlandırmıştır.
Bu yakınlaşma sonrası, bundan birkaç yıl önce, yani 20 Ekim 1998'de Hafız Esad tarafından imzalanan “Adana Anlaşması”nın “Abdullah Öcalan”ı Suriye'den kovması ve “PKK” - içinde parti. Türk karşıtı parti -faaliyetlerini sınırlandırmasına yardım etti.
İlişki Suriye devriminin ilk aylarına kadar devam etti. Türk tarafının, Suriye'yi içine düştüğü durumdan kurtarmak için çaba sarf etmesi dikkat çekicidir, ancak işler başka bir yöne gitti, şimdi detaylandırmayacağız.
Ancak Suriyelilerin asla unutamayacağı şey, Türkiye'nin öldürülmekten ve canını kurtarmak kaçan Suriyelilere sınırlarını açmasının yanı sıra ilk Suriyelilere de kalbini ve evini açmasıdır. Bu, Suriyelilerin boynunda ve hafızasında bir gerçek ve bir emanettir.
Türkiye'deki Suriyeli mülteci sayısı yaklaşık 4 milyon Suriyeli'ye ulaştı.Gerçek anlamda mülteci olarak yaşamadılar. Sanki ev sahibi ülkeye entegre oldular. İşadamlarının yanlarında getirdikleri sermayenin yanı sıra ekonomi ve kamu hizmetleri alanları da onlara yardımcı oluyor ki bugün onları iş ve üretim yerlerinde görüyorsunuz. Sanayi ve ticaret alanlarında, hatta tarım arazilerinde, hayvancılıkta ve diğer hizmetler alanında da görebilirsiniz .
Suriyelilerin Türkiye'nin pek çok kentindeki faaliyetlerinin, iki taraf arasındaki ilişkilerin özellikle de bulundukları şehirlerde ortaya çıkması nedeniyle sadece ekonomiyi değil,sosyal ve kültürel yaşamı da etkilediğine şüphe yoktur. Buna en bariz örnek ,İstanbul, Gaziantep, Kilis, Urfa, Bursa, Ankara , Antakya ve Mersindir.
Başlangıçta bazı Türkler, Suriyelilerin yaşam tarzlarının farklı olmasından ve Türklerin çalışma alanında taciz edilmesinden şikâyetçi olmuşlardır.
Bu normaldir ve bu durumun ortaya çıkması olağandir. Bu konuda bazı Suriyeliler bazılarının gördüğü gibi işçinin günlük veya aylık ücretinin düşürülmesinde rol oynamış ve emlak kirasının yükselmesine sebep olmuştur.
Ben ekonomist değilim, ama bence bu durum Türk milli ekonomisinin canlılığını ayakta durdurur ve birinci derecede yararlananların Türk kanunlarına göre devlet hazinesine vergi ödeyen Türk iş adamları olduğuna eminim .
Suriyelilerin tarım ve hayvancılık için yatırdıkları konut, fabrika, dükkan ve hatta tarım arazilerinin kiraları on milyarlarca lira olduğu için basit bir hesap kimsenin aklına gelmeyen sonuçlar veriyor.
Çok önemli bir şey var ki, Suriyeli işadamlarının çalışıp yanlarında getirdiği heme de Türkiye'ye göç eden herkesin getirdiği paradır.
Ayraca “UNICEF'in kızılay’ın öğretmenlere , çocuklara ve ailelere katkısı söz konusudur.
Ne kadar harcadıklarına dair kesin bir istatistik yok ve hala Türkiye'de hızla artan suriyelilere, doğumlarından şu ana kadar onların meselelerini araştıran Avrupalı sivil toplum kuruluşları tarafından harcanıyor.
Ayrıca bazen yüzlerce bazen de on milyonlarca dolar değerinde proje oluşturan şu veya bu yatırımcının adını duyuyoruz.
Bunların bir kısmı ise işlerinde şüphe uyandırıyorlar.
Zaten yazı, Ankara'da yaşananlardan sonra tepki çekmek ve pek çok Suriyeli aileyi rencide edecek tartışmalara girmekle ilgili değil. Aslında yaşananlar özel statülü Suriyelilere değil, genel olarak Türkiye'ye zarar veriyor. Türkiye, Orta Doğu bölgesinde gelişmekte olan bir ülkedir ve tüm Ortadoğu ülkelerinin büyüme, büyüklük ve siyasi çoğulculuktan yoksun olduğu çağdaş devlet için bir model olduğundan, belki de diğerlerinden daha fazla hedeflenmektedir.
Bazı gazeteciler, Ankara'da işlenen suçun ardından yaşananların siyasi amaçlarla düzenlendiğini, organize edildiğini ve yaşanabilecek benzer eylemlerin sadece bir provası olduğunu ve Suriyelilerle ilgisi olmadığını dile getirdiler. Suçun arka plani hala güvenlik servislerinin elinde olduğu için ve yargının fail veya failetinden intimak alması gerekiyor . Bu arada, Ankara'da yaşananlara benzer Suriye-Türkiye olaylarına, Suriyeli sayısı ve dünya ülkelerindeki suç oranları ile ölçüldüğünde pek bahsedilmiyor.
Bu tür tehlikeli konuları atlatmak Türk için milli bir görevdir ve kendilerini en çok kucaklayan ülkelerin güvenlik ve emniyeti ve özel muameleleri ile ilgili bazı Arap ülkelerinden dahi Suriyelilere düşen bir görevdir. Bu herkesin bildiği bir gerçektir. ve hem Suriyeliler hem de Türkler için gereklidir. İster bireyler, ister aileler, sosyal ve kültürel kuruluşlar ve çeşitli bağlantılar olsun, Suriye ve Türkiye'nin gerçeklik ve ortak çıkarlar tarafından dikte edilen bir tarihi, bugünü ve geleceği var.
Mahmud Elwahab
Suriyeli yazar