ABD’nin Afganistan’da 20 yıldır gerçekleşmiş olan ama dünyaya duyurulması için en uygun zamanın beklendiği hezimeti sadece Afganistan’daki operasyonun başarısızlığından ibaret değil.
Daha önce de söyledik. Bu ABD’nin malum bir tarz-ı siyasetinin genel olarak başarısızlığıdır. Dere yataklarına konut yapmanın nihai sonucunun tabiatın cezasına mahkûm olması gibi, halkların, ülkelerin iradelerine karşı kurulan devletçiklerin nihai sonucu da yıkım oluyor. ABD’nin Afganistan’da öfkeyle kalkarak giriştiği işgal operasyonunun zarardan başka bir sonucu olamazdı.
Aynı siyaset Irak’ta da belki aynı çarpıcılıkta olmasa da benzer bir hezimete uğradı. 10 yıllık fiili işgalin neticesinde Irak’ta hiçbir hedefe ulaşılamamış olarak terkedildi. Belki hedef zaten buydu diyenler çıkabilir ama buna ikna etmeleri için çok su götürmeleri gerek.
ABD’yi benzer bir hezimetin Suriye’de beklediğini söylemiştik, ama bu hezimeti yaşamamak için hala bir fırsatı olduğunu da. O fırsat, ABD’nin bir terör örgütüne karşı başka terör örgütleriyle iş birliği yapma düşüklüğünü bırakmasıydı.
Bu sözlerden, bizim ABD’den bir hayır veya bir yardım beklediğimiz sonucu çıkarılmış. Üzerinde durmaya değmez, ama Türkiye’de ciddi bir okuduğunu anlamama sorunu olduğunu bir kez daha gösteriyor. Tabii bu sorunun üstüne bir de okuduğunu özellikle anlamamaya çalışma inadı çok daha ciddi bir sorun.
Oysa bizim Irak’ta da Suriye’de de ABD’den isteyebileceğimiz tek şey “gölge etmemesi” olabilir, başka ihsan istemeyiz. Çünkü ABD’nin Ortadoğu’da şimdiye kadar olumlu hiçbir rolü, barışı, insan haklarını, insanlık onurunu veya huzuru destekleyici hiçbir varlığı olmamıştır. Tek önceliği İsrail’in güvenliği veya maddi çıkarları olmuş ve bu uğurda tercihi her zaman halklara karşı otoriter, despotik rejimler olmuştur.
O yüzden ABD’nin Ortadoğu’da desteklenebileceğimiz ve alkışlayacağımız tek hareketi bu siyasetinden çekilme adımları olabilir.
Doğrusu ABD kendi menfaati için de olsa bu adımları atmak zorundadır. Çünkü otoriter rejimleri destekleyerek bu ülkelerde giriştiği bütün operasyonlarda veya siyasetlerde halkların kin ve nefretini kazanmakta ve bütün bu ülkelerin geleceğinde kendi varlığını kaybetmektedir. Bu ülkelerde halklar eninde sonunda söz sahibi olacaktır ve bu esnada ABD’nin bu siyasetleri devam ettiği sürece gerçek bir müttefiki kalmamış olacaktır.
Esasen ABD’nin hem Irak hem Afganistan maceralarının sonucunda yaşadığı hezimetler dış politika mutfağında işlerin hiç de iyi gitmediğini gösteriyor.
Suriye’de ise başta açık insan hakkı ihlalleri, insanlığa karşı işlenen suçların sorumlusu olarak gördüğü Esad’a karşı gelip burada türedi bir DAEŞ düşmanıyla oyalanmaya koyulması, onunla mücadele adına terör örgütü olarak gördüğü PYD’den medet ummaya tenezzül etmesi, bu yolda NATO’daki müttefiki Türkiye ile karşı karşıya gelmesi neresinden bakarsanız kendisi açısından tam bir siyasal akıl tutulmasının işaretleri. Bu yolun sonu kendisine hiç iyi görünmüyor nitekim.
ABD’nin bu tutulmuş akılla Orta Doğu’yu dizayn etme şansı da mecali de olmayacaktır.
Hal böyle iken Biden dolayısıyla oluşan yeni ABD politika arayışlarında Türkiye’ye yer olmadığından büyük bir sevinçle bahsedenler oluyor. Türkiye’ye derken aslında Erdoğan’a yer olmayacağı vaadini büyük bir müjde gibi satın alıyorlar.
Erdoğan’ın ABD için veya genel olarak Türkiye için nasıl bir anlama geldiğini bilmiyor olmaları mümkün değil tabii. ABD bütün yanlış ve kendisi açısından bile akla ziyan politikalarına rağmen Erdoğan’ın Türkiye’yi bu yanlış gemiye bindirmesi beklentisi içerisinde. Hayal ettikleri Orta Doğu’da bu batması mukadder gemiye Erdoğan’ın Türkiye’yi bindirmeyeceğini gördükleri için Erdoğan’sız bir Türkiye hayal etmeleri gayet doğal. Onların bu hayalinin Türkiye’yi o batacak gemiye bindirme ihalesi açmış olduğu da görülmüyor değil. Türkiye’yi ABD’nin batması mukadder gemisine bindirmeye talip olanların iştahlı ve şehvetli yarışlarını ibretle ve hayretle izleyeceğiz demek ki.
Yaşadığı bütün hezimetlere rağmen, Ortadoğu’nun geleceğini ABD’nin niyet ve planları açısından okumak başlı başına büyük bir zillet, ama aynı zamanda ağır bir öngörüsüzlük. Elbette ABD’nin niyet ve planlarının mutlaka bir etkisi oluyordur, ancak onun niyet ve planlarının Türkiye’yi etkisiz eleman haline getirmesini mümkün görmek ve bütün yatırımını bu ihtimale yapmanın vahameti zilletin de ötesinde bir şey.