DİJİTAL ÇAĞ VE DÖNÜŞEN DÜNYA 1


 

 

Büyük değişimlerin dünyamızı pek çok açıdan dönüştürdüğü bir zamandayız. Gidişata bakılırsa, gezegenimiz önemli bir eşiğe gelmiş durumda. Bir taraftan gittikçe şiddetlenen güvensizlik, istikrarsızlık, krizler ve savaşlar; diğer taraftan teknoloji, dijitalleşme ve inovasyon alanında yaşanan hızlı gelişmeler, panik ve iyimserliğin aynı anda yaşanmasına yol açıyor.

Gerilim anında pek çok insan, akla yatkın görünen her şeyi hiç sorgulama ihtiyacı hissetmeden kabul eder. Büyük meselelere dair hakiki tartışmalar yapmadan dünyayı anlamlandırmaya girişir. Sözlerdeki yavanlık, zihinlerdeki tembellik, işlerdeki umursamazlık insanı kolayca esir alır. Bugün varoluşa, insanlığa, tabiata, canlıya dair zor soruları sormamız gerekiyor ki iyiliğe, adalete, umuda dair esaslı cevaplar bulabilelim. 

Engin Geçtan İnsan Olmak kitabında içinde bulunulan zamanın aslında geçmişi ve geleceği de içerdiğini söyler. Bunu görmezden gelmenin ise toplumların evrensel olma niteliğine ulaşmasına engel olduğunu ifade eder. Değişimi görmek, neyin değişip neyin değişmediğini öğrenmek ve odağımızı geleceğe kaydırmak için geçmişe bakmalı ve cesur düşünmeyi, iyimserliği ve değişimi yönlendirmeyi hedeflemeliyiz. Dünyamızı önemli oranda dönüştürmekte olan dijitalleşmenin ve teknolojinin anlamı ve etkileri üzerinde durmamız gerekiyor. Artık hangi sorunları çözeceğimize ve hangi yeni durumların üstesinden geleceğimize odaklanmak durumundayız. O hep beklenen, umutlanılan, korkulan, buluşların, (ışınlanmanın) konuşulduğu gelecek geldi.

Bilimsel araştırmalar sayesinde gelişen teknolojik yenilikler, insanın hayatını olağanüstü düzeyde değiştirdi. Bilgisayarlar, cep telefonları, akıllı TV’ler, hologram görüntüler, m-RNA aşıları bambaşka bir dünyanın habercisi oldu. Hayatın her alanında kendine yer bulan yapay zekâ, makine öğrenmesi, veri yorumlama ve işleme gibi yüksek teknoloji tabanlı uygulamalar ise 21. yüzyıl öncesindeki fütüristlerin bile tahminlerini aştı. Bütün insanlığı yakından ilgilendiren bu değişim süreci ise dijitalleşme ve dijital dönüşümü, özellikle son birkaç yılda, çok fazla kullanılan ve tartışılan kavramlar haline getirdi.

Dijitalleşme ve dijital dönüşüm gibi kavramların bu kadar sık gündeme gelmesinin ve gündelik tartışmaların odağında yer almasının doğal seyri yanında bir nedeni de insanlığın karşılaştığı salgın ve buna yönelik geliştirilen tedbirler oldu. 

Tarihi bir eşikte olduğumuza inanıyorum. Toplum, dijital olarak zenginleştirilmiş bir dünya ile dijital olarak dönüştürülmüş bir dünya arasında bir eşikte duruyor. Yüzyıllar boyunca toplu olarak görgü kuralları, sistemler ve sosyal normlar geliştirdik ve iyi bir yaşamın ne olduğuna dair ortak varsayımlara dayalı yaşamlar planladık. Bizi yoracak işlerimiz, bize anlam ve ritüel kazandıracak inançlarımız vardı. Yine de son on yıla gelindiğinde, insani ilişkilerimizin, hükümet politikalarımızın, ortak görgü kurallarımızın, dünyaya ilişkin varsayımlarımızın çoğunun, küresel, acil, yeni ve farklı zorluklarla karşı karşıya kalan bir dünya için kusurlu temeller ve yapılar gibi göründüğü ortaya çıktı.

Salgınla birlikte ekranlarda ne kadar zaman harcadığımız konusunda endişelenmeye başladık. Çocuklarımızın gerçekliğe yabancılaşmasından ve dijital bir dünyaya evirilmesinden endişe duyduk. Yalnızlık yaygın gibi görünüyordu, gerçek ilişkiler kurmak her zamankinden daha zor görünüyordu. Fakat yine de dünyada görece bir istikrar var gibiydi. 

2020’nin ortalarına geldiğimizde ise Covid-19 pandemisi ve bunun sonucunda ortaya çıkan karantinalar, dünya çapında ekonomi ve sağlık alanlarında büyük sorunlara neden oldu. Mevcut toplumsal, politik, ekonomik ve teknolojik fay hatlarının her biri üzerinde çok hassas bir baskı oluşturdu. Ülkeler ulusal ve bölgesel sınırlara çekildiler, dünya kendini hiç olmadığı kadar küçük ve yerel hissetti. Bizden içeride kalmamız, yalnızlığın ve bağlantı kurma yeteneğimizin daha önce hiç olmadığı kadar test edildiği sanal bir varoluş yaşamamız istendi.

Bu, belki de hepimizin ihtiyaç duyduğu bir duraklama anıydı. Fakat nasıl bir geleceği inşa etmeyi amaçlamamız gerektiğine dair yeterince düşünebildik mi? Hayatta neyin önemli olduğunu, hayatı nasıl anlamlandırmamız gerektiğini belirleyebildik mi? Daha adil, daha özgür, daha insani bir geleceği inşa etmede teknolojiyi en doğru ve en iyi şekilde nasıl kullanacağımızı, hakkıyla düşünebildik mi?

Covid-19 salgını, bizleri günlük hayatın kas hafızasından çıkarmaya zorladı, bizlere değişmek için bir sebep ve bahane verdi. Alışageldiğimiz düşünme kalıplarının ve harekete geçme tarzlarının yeterli olamayacağını gösterdi.

Neticede Covid-19 salgını ile birlikte yaşanan eve kapanmalar, yüz yüze ilişkileri kısıtlayarak sanal veya dijital iletişimi yoğunlaştırdı. İlişkilerimiz, günlük aktivitelerimiz, iş yapış biçimlerimiz özellikle salgın süreci ile birlikte bambaşka bir şekle büründü. Dijital dönüşüm, salgınla birlikte artık bir seçim ya da teklif değil, zorunluluk haline geldi.

Salgın dolayısıyla milyonlarca insan hayatını kaybetti, on milyonlarca insan ise hâlâ sağlık sorunlarıyla yaşamaya devam etmektedir. Bu süreçte bütün taraflarıyla birlikte ekonomik aktörlerin karşılaştığı krizler, devletlerin geleneksel kurum ve fonksiyonlarının yetersiz kalması, sivil toplumun ise işlevsizleşme riskiyle karşı karşıya kalması, “bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı” algısını küresel düzeyde yaygınlaştırdı. Bu algı aynı zamanda “Bundan sonra ne yapacağız, yaşanan değişimi nasıl anlamlandıracağız ve ona karşı nasıl bir tepki geliştireceğiz?” sorusunu gündeme getirdi.

İşte bu sorulara Anadolu Federasyonu açısından cevap aramak, yani yaşanan dönüşümü doğru anlamak, anlamlandırmak, buna yönelik bir misyon geliştirmek, misyona uygun bir vizyon belirlemek, bunun için gereken stratejik ve taktiksel adımları atmak amacıyla “Dijital Çağ ve Dönüşen Dünya” başlığı, 16. Anadolu Buluşmaları’nın ve müzakerelerin konusu olarak belirlenmiştir. Burada ortaya konulacak müzakere ve sunumların sağlayacağı perspektif, öngörü ve önerilerin sivil toplumda ve diğer alanlardaki çabalara nitelikli bir katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. 

Anadolu Federasyonu olarak bizler meselelerimizi tartışa tartışa yol alıyoruz. Değişim ve dönüşümün her zamankinden daha agresif yaşandığı bu dönemde de sorularımızı cesurca sorarak süreci anlamaya çalışmalıyız. İnsan odaklı bir perspektifle müspete dönük bir arayış içerisinde olmalıyız. Buradaki amaç, değişim ve dönüşümün olumsuz ve ürkütücü yönlerini ön planda tutmak değildir. Bu doğal sürecin öznesi olarak dünyanın geldiği noktada bilinçle ve (uçağı kaçırmadan) vaktinde var olma çabası içerisinde olmaktır. Bazen sorduğumuz sorular bizleri zorlayacak olsa da önemli başlangıçların da kapısını aralayacaktır. Kemal Sayar’ın da dediği gibi “İnsan, yeni ve farklı olana açık hale geldiğinde kırılma ve incinmeye de kendisini açmış oluyor. Ama bütün ümit verici başlangıçlar da o muhtemel kırılma halinde filizleniyor.”

Yaşanan kırılmanın tarihsel öneminin farkında olarak mühim bir meseleyi ele aldığımız açıktır. Çünkü tüm dünyada devletleri, şirketleri, sivil toplum yapılarını ve bireyleri etkisi altına alan dijitalleşmenin çok boyutlu, derin ve uzun vadeli sonuçları olacaktır. Sanayi Devrimi, dünya toplumlarının konumunu nasıl değiştirdiyse Dijital Devrim’in de benzeri sonuçları olacağı öngörülebilir. Bu dönüşümü daha isabetli bir şekilde algılayan ve uygun çözümler üreten toplumların ve yapıların önemli bir avantaj yakalayacağı anlaşılmaktadır.

Son yıllarda yaşanan teknolojik gelişmeler karşısında insan, rolünü ve bu sürecin neresinde olduğunu merak etmekte, acaba başrol oyuncusu mu, yoksa bu oyunun içinde edilgen bir şekilde yitip giden figüranlardan biri mi olduğunu sorgulamaktadır. İçinde bulunduğumuz dijital dünya; zaman, mekân ve insan ilişkilerini değiştirmiş, dönüştürmüş, farklı ve anlaşılması çaba gerektiren bir dünyanın kapılarını aralamıştır. 

Peki, dünya bundan sonra nereye evirilecek, nasıl bir değişim ve dönüşüm yaşayacak? Bu değişim ve dönüşüm dünyayı, sivil toplumu, aileleri, bireyleri nasıl etkileyecek? Bu değişim ve dönüşüme karşı tepkimiz ne olmalı, nasıl bir cevap üretmeliyiz? İşte Anadolu Buluşmaları, bu soruların cevabını, öznesi insan, değeri adalet olan bir topluluk için aramak, karar vericilere bir perspektif sunmak, uygulanabilir strateji önerileri geliştirmek amacındadır. Burada ortaya konulacak durum analizlerinin, görüşlerin, çözüm tekliflerinin, katılımcılara ve üçüncü taraflara olumlu katkılar sunacağını ümit etmekteyiz.

 

 

TURGAY ALDEMİR

Türk Düşünür - Yazar

Whatsapp