Dijital süreçleri ifade etmek üzere genellikle dijitale dönüştürme, dijitalleşme ve dijital dönüşüm kavramları kullanılmaktadır. Zaman zaman birbirinin yerine kullanılsa da bu kavramlar arasındaki nüansları bilmek, sürecin daha iyi anlaşılabilmesi bakımından önemlidir. Nitekim dijital dönüşüm, hakkında kafa karışıklığı olan, başka ifadelerle birbirine karıştırılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanlar bilgi süreçlerini dijitalleştirmeyi dijital dönüşüm olarak algılamaktadır. Örneğin salgın sürecinde dijital platformlar üzerinden yapılan toplantılar, dijital dönüşüm olarak görülmektedir. Hâlbuki dijital dönüşüm, şu an anlaşıldığı gibi birtakım işleri dijitalize etmekten ibaret değildir.
İnternet kullanımının yaygınlaşması ve gelişmesiyle birlikte, bilgi ve içeriklerin sayısallaştırılmasını, verilerin işlenmek üzere depolanıp aktarılarak kullanılmasını ifade eden kavram, dijitale dönüştürmedir. Dijitalleşme ise dijitale dönüştürülen bilginin ve verinin bireye, topluma ve kurumlara fayda sağlayacak şekilde kullanılmasıdır. Bununla birlikte dijital dönüşüm, kurumlarda iş modeli, insan kaynakları ve iş operasyonları da dâhil olmak üzere birden çok iş boyutunu dönüştüren, üstün performans ve sürdürülebilir rekabet avantajına ulaşmak amacıyla geliştirilmiş birden fazla yeni dijital teknolojiyi bir araya getiren süreç olarak tanımlanmaktadır.
Nihayetinde tüm dijital dönüşümler, analogdan dijitale geçişle başlar. Bir başka ifadeyle bilgiyi yazılı olduğu kâğıttan alıp dijital ortama aktarmayla dijitalleşme gerçekleşir. Dijitalleşme 21. yüzyılda insanlığın karşılaştığı önemli bir dönüşüm noktasıdır. Veri işleme ve aktarmaya dair teknolojilerin kurumlar ve toplumlar tarafından büyük ölçüde benimsenmesi, söz konusu dönüşümün temelini oluşturmaktadır. Dijital dönüşüm sadece belli süreçlerin akışını değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda birtakım ihtiyaçları ve istihdam alanlarını da ortaya çıkarır. Bununla birlikte dijital otomasyonun bir sonucu olan yüksek verimlilik, işlem maliyetlerinde dikkate değer bir tasarruf sağlamaktadır. Daha çok işin daha az iş gücüyle yapılmasına imkân sağlayan dijitalleşme, işlem kârlılığını arttırmaya veya işlem maliyetlerini azaltmaya yönelik önemli avantajlar içerir.
2011 yılında Almanya’da yapılan teknoloji fuarında ortaya çıkan Endüstri 4.0 kavramı ile birlikte gelişen teoriler, yeni dönemin gündemini dijitalleşme ve dijital dönüşüm olarak belirlemiştir. Bu yeni dönemin teknolojileri bir önceki dönemin makinelerinden farklı olarak insan beyninin taklidi olarak gelişmektedir. Geçmiş sanayi devrimlerinin makineleri, insanın uzuvlarının yerini almış, beden gücünün uzantıları olarak gelişmiştir. Şimdi ise insan beyninin uzantısı olarak gelişen bir teknoloji söz konusudur. Yapay zekâ, insanın kendi beyin kapasitesini taklit ederek geldiği bir noktayı temsil etmektedir. İnsan yalnızca kendi yerine iş yapan makinalar değil, kendisi yerine analiz yapan yazılımlar da üretmeye başlamıştır.
Dijital devrimle birlikte gelişen bilgi ve iletişim teknolojileri, hayatımızın her noktasını dijital bir veri haline getirmektedir. John Mashey tarafından ilk olarak 1990 yılında ortaya atıldığında, ekonomi ve istatistik alanlarında kullanılan bir şemsiye kavram olarak karşımıza çıkan “big data/büyük veri” kavramı, bugünlerde hemen hemen insan hayatının tümünü kapsayan ve devasa boyutlara ulaşan beşerî ve teknolojik sermaye olarak karşılık bulmaktadır.
2017 yılında The Economist dergisinde yayınlanan bir yazıda verilerin gezegende petrolden bile daha değerli bir kaynak olduğu ifade edilmektedir. Zira bugün dünyanın en değerli şirketleri, oldukça büyük kazançlara sahip olan petrol şirketleri değil, son yıllarda ortaya çıkan teknoloji tabanlı şirketlerdir. Bugün itibariyle trilyon dolarlık değerleri aşan, yani Türkiye’nin milli gelirinden bile fazla değere sahip olan çok sayıda teknoloji şirketi bulunmaktadır. Bu durum, verinin, modern ekonomideki değerini göstermektedir.
Bununla birlikte olumsuz kullanım anlamında da verinin göz ardı edilemeyecek bir değeri bulunmaktadır. Örneğin 2014 yılında Facebook-Cambridge Analytica skandalında da görüldüğü gibi 50 milyon Facebook kullanıcısından toplanan veriler, seçmenlerin fikrini etkilemek için kullanılmıştır. Netflix’te yayınlanan “Social Dilemma” belgeselinde de bir zamanlar Silikon Vadisi’nde çalışanların itirafları yer almakta ve aslında elde edilen verilerin büyük şirketler tarafından nasıl birer manipülasyon aracı olarak kullanıldığı anlatılmaktadır. Manipülasyon ve bağımlılık gibi hususlara dikkat çeken söz konusu belgesel, yanlış bilginin hızla yayılmasına yol açan dijital iletişim araçlarının, insanlığın en büyük varoluşsal tehdidi olduğunu öne sürmektedir.
Dijital dünya bir yandan her geçen gün kendini daha fazla güçlendirirken, öte yandan kendi felsefesini de üretmektedir. İlk olarak The New York Times’ta yayınlanan bir makalede kullanılan dataizm kavramı, veri çağında insanlığın yeni bir varlık tasavvuru anlayışının da temellerini atmıştır. Dataizm, mevcudatın bir veriler toplamından ibaret olduğunu, her varlığın kendisinin ve hareketlerinin bir veri olarak değerlendirildiğini savunmakta ve varlığın nicelik olarak tasavvuru şeklinde bir anlayışı ortaya koymaktadır. Bu anlayış, veri süreçlerini özgürleştirmenin, evrenin yüce değeri olduğuna ve insanlık tarihindeki en büyük bilişsel devrimi açığa çıkarmanın yolu olabileceğine inanmaktadır. Bunun yanında dataizm düşüncesi, kendi ahlaki değerlerini de inşa etmenin yollarını aramakta ve insanın kendi eliyle oluşturduğu bu veri süreçlerinin, insanlığın kendi geleceğini iyileştirmek için kullanılması gerektiğini savunmaktadır. Bunun için de insanlık, daha fazla veri üretmeli ve üretilen veriye herkes kolayca ulaşabilmelidir.
Dijital çağda insanlığın kendini yeni bir ontolojik düşünce içinde bulduğu bu süreçte, insan olmanın ulvi manasının daima hatırda tutulması gerekmektedir. Zira varlığın asıl hüviyetinin önüne geçecek tasavvurlar, insanın varlık içindeki konumunun değersizleşmesini ve dijital dünya karşısında edilgen bir duruma düşmesini de beraberinde getirecektir.
Her şeyin insan için ve insan odaklı olduğu düşüncesinden hareketle, insan tarafından üretilen nesnelere aşkın bir anlam yüklemek veya onları insandan daha değerli kılmak, meseleyi olumsuz noktalara taşıyacaktır. Zira Rabbimizin Lokman Suresi’nin 20. ayet-i kerimesinde de buyurduğu gibi yeryüzünde bulunan tüm imkânlar insanlar için var edilmiştir. “Allah’ın göklerde ve yerde bulunan şeyleri hizmetinize verdiğini, nimetlerini gizli ve açık olarak önünüze bolca serdiğini görmez misiniz?” Bu sebeple insanlığın maruz kaldığı bu süreci doğru tanımlamak ve süreci evrensel etik değerler ve ilkeler bağlamında inşa etmek gerekmektedir
Dijital dünya ile birlikte oluşan kavram seti içerisinde “sanal” kavramı önemli bir yer tutmaktadır. Zira mevcut kelimelerin başına gelen “sanal” ifadesi, o kavramın dijital dünya ile bir ilişkisi olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Sanal dünya, sanal medya, sanal gerçeklik, sanal para, sanal kart gibi kavramlar son zamanların en popüler ifadeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözlükte fiilen mevcut olmayan, sanki varmış gibi kabul edilen, zihinde tasarlanan gibi anlamlara gelen sanal, dijital dünya ile etkileşim kurmasıyla beraber anlam değişikliğine uğramıştır. Zira sanal olarak nitelendirdiğimiz dijital dünya artık etiyle kemiğiyle karşımızda durmakta ve hayatımızda önemli bir yer işgal etmektedir. Nitekim sanal paranın, sanal dünyanın ve dijitalle ilişkilendirilen diğer sanal nesnelerin gerçek olmadığını, sadece insan zihninde kurgulandığını veya fiziksel bir karşılığının olmadığını iddia etmek artık zor gözükmektedir.
Bunun yanında “sanal” ifadesine eklenen “gerçeklik” kavramı ile birlikte oluşan “sanal gerçeklik” kavramını, yukarıda belirttiğimiz semantik tartışmaların dışında ele alacak olursak, sanal gerçeklik veya arttırılmış gerçeklik temalı teknolojilerin özellikle eğitim alanında sağladığı avantajlara dikkat çekmek gerekmektedir. Yapılan araştırmalarda sanal gerçekliğin ya da başka bir ifadeyle arttırılmış gerçekliğin öğrenme motivasyonları ve süreçleri açısından olumlu bir etkiye sahip olduğu görülmektedir.
TURGAY ALDEMİR
Türk Düşünür – Yazar