Nadâ El-Haş: Toplumumuzdaki din ilişkisi organik bir ilişkidir.


İşrak Gazetesi Nadâ El-Haş ile yaptığı bir röportajda ona şu soruları sordu:

İslam dininin Suriye ve genel olarak Arap toplumsal gerçekliğinde oynadığı rolü nasıl görüyorsunuz? Enteklektüel ve siyasi perspektifimizde İslam dini ve dünya nasıl olabilir?

Şöyle diyerek cevapladı: Özellikle Arap ve İslam toplumunda İslam dininin rolünden bahsetmek bizi İslam öncesine, Hıristiyanlığa, bu bölgenin halkaları ile tek tanrılı dinler ve paganlar arasında güçlü bir bağlantıya işaret eden Hıristiyanlıktan önceki Yahudiliğe geri getiriyor. Arap toplumunda İslam dininin ilişkisi o toplumda İslam dininin yayılmasıyla şekillendiğinden karmaşık ve örtüşük bir şekilde gelir. Hatta bu, Arap vatanının sınırlarının dışında  Arap körfezinden Hint Okyanusu’na kadar da bu şekildedir.  Dönemin tüm imparatorluk tarihinde olduğu  gibi İslam hukukunun Araplık ile dil, tarih, coğrafya gibi insan ilişkileri olarak örtüştüğü Arap vatanında Osmanlı imparatorluğunun Avrupa’nın işgali ile sona eren yönetim biçimleri izlenmiştir. Ardından ordunun omuzlarında Türkiye’nin Türkleştirilmesi rönesansı, Arap dünyasındaki Avrupa işgaline geçiş gözlemlenmiştir. Sonra peş peşe Sykes-Picot’a göre çelişkili fikirlerle girdaba sürüklemiş ve bölgeyi parçalara ayırmıştır. Burada halife yönetiminin İslam şeriatına uygun olarak yeniden kurulması çağrıları, Sykes-Picot’un reddedilmesi ve birlik çağrıları vardı. Ulusal bağımsızlık aşaması, entelektüel ve siyasi seçkinler tarafından devlet kavramının açık bir şekilde yokluğunda geldi. Ardından din ve siyaset birbirne girdi. Onları ayrıştırmak çok zor ve karmaşık hale geldi.

Benim şahsi görüşüme göre : “ Devleti dinden ayırma konusunda Avrupa deneyimini yeniden üretmek mümkün değildir. Çünkü toplumumuzda dinin ilişkisi kendi ulusal varlığın oluşumuyla meydana gelen organik ilişkidir. Bu tıpkı Hıristiyanlığın Avrupa’ya taşınması gibidir.” Sonra: “Hıristiyanlık Batı toplumlarına yeni gelen biri iken, toplumumuzun tarihi İslam’ın Arap bölgesine ve ötesine yayılmasıyla şekillendi” diyerek ekledi. Milliyetçi akımın parıltısı ve rönesans projesiyle Abdel Nasır’ın liderliğinin ortaya çıkışı, dini kurumlar olarak dinin rolü toplumun derinliğiyle çelişmeden azaldı. Seyyid Kutub’un idamı İhvan kardeşler için bir boşluk bıraksa da Haziran yenilgisinden, Abdül Nasır’ın ölümünden, yetmişli yılların başında Sedat’ın ve Hafız Esad’ın alınmasından sonra onlar için yeni bir dönem başladı. Bu dönem özellikle bir grup tarafından öldürülmesiyle sona eren dönemin açık bir sloganı olarak Sedat ve Abdül Nasır’ın tecrübesini ortadan kaldırmak için onların varlığını desteklediğinde, kendisini mü’min başkan olarak adlandırıldığında başladı. Suriye ve Irak Bass kutupları arasndaki acımasız savaşta özellikle yenilgiye uğratılan A milliyetçisi ve Baasçı projenin yenilgisi İslamcı hareketin uyanmasına ve İslam sloganlarının çözüme kavuşturulmasına yol açmıştır. Bu akım iktidardaki rolünü üstlenmesine izin vermeksizin İslam dininde yönetim teorisinin olmadığını göstermektedir. Cezayir seçimlerinin başarısızlığını, ordunun iktidarı kontrol altına almasını hatırlıyoruz. Siyasi İslam akımının genişlemesine izin veren sürekli bir baskı durumunun sürdürüldüğünü özellikle de  camilerdeki toplantıların beş vakit namazda sürekli olması güvenlik kıskacı ne kadar sıkı olursa olsun grubun faaliyetini sürdürdüğü devrimlerinde açıkça görüldü. Bu sonların başlangıcından farklı olduğu ve sloganlarının tümü itibar, özgürlük, eşitlik, sivil ve demogratik bir devlet inşa etmek etrafında dönen Arap devrimlerinde de belirgindi. Suriye’de Esad’ın kontrolünden çıkan bölgelerde Nusra cephesinin kontrolüne İslamî sloganlar taşıyan, kendi anladıkları şekliyle toplumu şeriata göre kontrol etmek isteyen silahlı gruplara geçti. 

Bu, devrimin başlangıcında olduğu gibi kadınların gösterilerdeki görünümünün azalmasıyla açığa kavuştu. Üniversitelerde, örneğin tıp fakültelerinde bile, erkek ve kız öğrenciler arasında bir ayrım olduğu açıkça ortaya çıktı. Bu Taliban’ın Afganistan’da veya molloların İran’da yaptıklarından farklı değil. 

Sünni ya da Şii mezheplere göre farklılık gösterse de davranış olarak benzeyen İslamın grupları çözümdür. Belirli bir dini devlet kavramının olmaması sebebiyle egemenliğe muhtacız.  Genel olarak Arap toplumumuzda, özelde ise Suriye toplumunun buna ihitiyacı var. Bağımsız bir devlete, din, cinsiyet veya milliyet ayrımı yapmaksızın ve ülkeye doğrudan ve ya dolaylı olarak müdahele edilmeksizin tüm vatandaşları yöneten bir anayasaya ihtiyacımız var. 

Kuzey Suriye’deki basit deneyim bize burada iyi yönetim sağlayamaması ve tarafsız bir devletin yokluğunda bir başarısızlığı gösteriyor. İslam hukuku mezhepçi ve ateist referanslarıyla Hıristiyan ve Müslümanların çeşitliliğini nasıl yönetebilir? Devlet kavramı medeni bir insan başarısıdır. Bizim için varlığın önemi taoplumumuzu parçalanmadan kurtarmak, toplumda inanç ve ritüellerin olduğu gibi kalmasını sağlamaktır. Toplumumuz bu başarıyı Suriye topraklarına ve halkın birliğine hizmet edecek şekilde empoze etmeyi başarabilecek mi? Suriye tarihinin bu zor ve tehlikeli aşamasında karşı karşıya olduğumuz en önemli meydan okuma budur.”

Whatsapp