DİJİTAL ÇAĞ VE DÖNÜŞEN DÜNYA ‘’4’’ DİJİTALLEŞEN HAYAT


 

 

Dijital dönüşümün sivil toplumun yapmış olduğu faaliyetleri daha az maliyetle yapma fırsatı sunmasıdır. Bulunduğunuz yerden bütün dünyaya hitap edecek bir organizasyonu, dijital dönüşümü sağlayarak çok daha ucuza ve çok daha etkin bir şekilde yapabilirsiniz. Bunu destekleyici şöyle bir veri var artık: Dünya nüfusunun %68’i internete bağlı ve 8 milyarlık bir dünya düşünüldüğünde 5 milyardan fazla insanın çekim alanından bahsedilebilir. Dünyanın herhangi bir bölgesindeki insanlarla veya STK’larla iletişime geçmek, onlarla istişarede bulunmak veya yardım faaliyetlerini organize etmek için binlerce kilometre yol kat etmek yerine bütün bu işleri dijital ortamlarda yapma imkânı var.

Tabiatı gereği insan odaklı çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşları, toplumsal eşitliği, özgürlüğü, adaleti ve insani kalkınmayı temin etmenin gayreti içinde bulunmalıdır. Böyle bir misyonu çok daha geniş çevreleri hedef kitle haline getirerek gerçekleştirmek için ise lokal bir çerçeveden global bir anlayışa evirilecek imkânların farkında olmalıyız. Dijital dünyanın sivil topluma sunduğu en önemli imkânlardan biri de dünyanın her neresinde olursa olsun müşterek değerler etrafında örgütlenebilecek nitelikli insan potansiyeline ulaşabilecek alan oluşturmasıdır. Discord, Clubhouse, Telegram gibi platformlar, derdi olan fikri olan insanları dünyanın geleceği için bir araya getirerek dijital müzakereler, tecrübe paylaşımları organize etme gibi imkânlar sunuyor. 

Yeni dönemin anlaşılması ve anlamlandırılmasında en büyük görevlerden biri de sivil topluma düşmektedir. Zira süreçten kopmuş, çağın beklenti ve ihtiyaçlarına yönelik fikir üretemeyen sivil yapılar, toplumun problemlerini çözmekten ve gereksinimlerini ele almaktan ziyade yeni toplumsal yapının yükü haline gelecektir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki kurumlar kendilerini dönüştürürken sivil halk bunun gerisinde kalırsa veya tam tersi olarak bireyler ve toplumlar kendilerini geliştirirken, kurumlar bu değişime anlam veremezse burada nitelikli bir değişim ve dönüşümden söz edilemez. İşte tam burada, bu ikisi arasındaki dengeyi kurmak sivil toplumun inisiyatifindedir. Sivil toplum nitelikli insan kaynağı ihtiyacına yatırım yapmalı, ihtiyaç duyulan alanlara insan yetiştirerek süreci kendi bünyesinde kurgulamalıdır. Sivil toplum, hedeflediği insan profilinde, bireylerin 21. yüzyıla dair kabiliyetleri elde etmesine ve geliştirmesine katkıda bulunmakla birlikte, insani değerleri de özümsetecek bir eğitim paradigması oluşturmalıdır.

Dijital Aktivizm 

Gönüllülük gibi sivil toplumla yakından ilişkili bir başka kavram da aktivizmdir. Özellikle 21. yüzyılda dünyanın birçok bölgesinde meydana gelen Wall Street’i İşgal Et, Öfkeliler Hareketi, Arap Baharı gibi toplumsal eylemler ile birlikte dijital aktivizm kavramı da gündemde kendine yer bulmuştur.

Pek çok toplumsal sorunu dijital platformlarda gündeme getirerek insanları harekete geçirmeyi ifade eden dijital aktivizm, sosyal medya araçlarının yaygınlaşması ile birlikte farklı bir boyut kazanmış ve çeşitli teorilerin odağı haline gelmiştir. Teorik tartışmalar iyimserler, kötümserler ve tutarlılar olmak üzere üç farklı bakış açısı etrafında toplanmaktadır. Dijital aktivizme karşı iyimser bir bakış ortaya koyanlar, örgütlü toplumsal hareketlerin güç dağılımındaki adaletsizliği minimize edeceğine inanmaktadır. Kötümserler ise dijital aktivizmdeki enerjinin manipülatif eylemlerle anti-demokratik bir biçimde kontrol altına alınabileceğinden çekinmektedir. Tutarlılar dediğimiz grupta yer alanlar da pozitif organizasyonların teknolojik imkanlarla daha hızlı gerçekleştirilebileceğini, ancak bu sürece ciddi bir anlam yüklemenin de gereksiz olduğunu düşünmektedir.

Genel olarak dijital aktivizm denildiğinde insanların aklında negatif bir çağrışım oluşmakta ve illegal eylemlere kapı araladığı düşünülmektedir. Ancak meseleye bir başka yönden bakıldığında çok büyük iyilik hareketlerinin dijital mecralarda örgütlendiği ve insanlık yararına ciddi adımlar atıldığı görülmektedir. Geleneksel yöntemlerle birlikte dijital dünyadaki bu potansiyelin de farkında olmak gerekmektedir. Zira günümüzde yeni toplumsal hareketlerin kendilerini yenilemeleri ve bireylerin dünyasında kendilerini meşrulaştırmaları, sosyal medya sayesinde kolaylaşmıştır.  

Meseleyi sivil toplum perspektifinden ele alırsak, dijital aktivizmdeki bu enerji sadece yıkıcı bir eylemlilikten ziyade inşa edici ve sorgulayıcı bir eylemliliğe dönüşebilir. Bir kişi veya bir kurum insanlığın geleceği hakkında bir fikir ortaya attığında kendi fiziksel çevresinde yalnız kalsa da dünyanın birçok yerinde nitelikli insan kitlesi ile hareket edebilir. Yeter ki sözümüzü ve meselelerimizi doğru bir üslup ile ortamlarımıza taşıyalım. Nitekim kötülüklerin bu platformlarda daha yaygın bir görünüme sahip olması, iyilik organizasyonlarına göre daha organize olmalarından kaynaklanmalıdır. Sezai Karakoç, “Belki kötülükleri bitiremeyiz ama iyilikleri çoğaltabiliriz” der. İyiliği daha baskın ve görünür hale getirmek ise bizim örgütlülüğümüze ve bu alandaki samimi çabalarımıza bağlıdır.

Dijital Ekonomi

Dijitalleşmenin en bariz sonuçlarını gördüğümüz alanlardan biri de ekonomidir. Dijitalleşme, bu yönüyle toplumsal yapılara ilişkin algıları da değiştirmiştir. Dijitalleşme, ulus ötesi ve mekân dışı bir alan olarak karşımızda durmaktadır. Ekonomik ve ticari faaliyetler de köklü bir değişime uğrayarak, dijital ekonomi kavramını gündemimize sokmuş, artık ticarete dair pek çok sınır ortadan kalkmıştır.

 Dijital ekonomi, dünya gayri safi milli hasılasının %15,5’i kadar bir paya sahiptir. 2020’de dijital ortamdan sunulabilen hizmetlerin ihracatı, 4,3 trilyon dolar ile toplam küresel ihracatın %50’sine ulaşmıştır ve bu oran her geçen yıl artmaktadır. Örneğin dijital ekonominin lokomotiflerinden biri olan Çin’i ele alacak olursak, Çin’de dijital ekonominin son on yılda yaklaşık 1 trilyon dolar büyüdüğünü görüyoruz. Yeni nesil bilgi ve iletişim teknolojilerinin oluşturduğu dijital ekonomi 2012’de yaklaşık 1,65 trilyon dolar iken 2021’de 2,65 trilyon dolara ulaşmıştır. Yine Çin’de dijital ekonominin gayrı safi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı 2012'de yüzde 21,6'dan 2021'de yüzde 39,8'e çıkmıştır.

Dijital ekonominin en önemli itici gücü, veri tabanlı iş modelleri ve yenilikçi teknolojilerle oluşturulan platform ekonomisidir. Dijital ekonomide yapay zekâ, blok zincir, IoT, bulut bilişim, veri analitiği gibi tüm yenilikçi dijital teknolojilerin temeli “veri”dir. Bu sebeple dijital ekonomide en önemli hedef, veriyi dijital zekâya dönüştürmek ve böylece kullanım alanını artırmaktır.

Uzmanlar, dünyada internet ağına bağlı cihaz sayısının 2020’de 50 milyar olduğunu, 2025’te ise 75 milyar seviyesine ulaşacağını, 5G ağlarının sağlayacağı daha hızlı servislerle dünya çapında daha çok cihazın birbiriyle bağlantılı olacağını öngörmektedir. Böylece internet, karşılıklı bir alışverişin olduğu veya çift taraflı işleyen bir bilgi otoyolu haline gelmiş bulunmaktadır.

Dijital Devlet

Küreselleşmenin hızla ilerlediği ve başta ekonomi olmak üzere birçok alanda sınırların kalktığı bir dünyada, bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeleri tam olarak hayata geçiremeyen ülkelerin, dünya ile bütünleşebilmesi ve bilgi toplumu konumuna gelebilmesi mümkün değildir. Bunun için öncelikle devletlere ciddi görevler düşmektedir. Bu bağlamda devletlerin, gelişmiş teknolojiyi ve çağdaş yönetim tekniklerini birlikte kullanarak bireylere ve vatandaşa hizmeti ön plana çıkaran yeni bir yapılanmaya gitmesi gerekmektedir. Bu yeniden yapılanma modeli, e-devlet veya dijital devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Vatandaş ve devlet arasındaki bağlantıyı esaslı olarak değiştirebilecek, devletin vatandaşının isteklerine mekân faktörünün sınırlayıcılığına bağlı kalmadan cevap verebilecek ve her vatandaşını katılımcı sürecin aktif parçası haline getirebilecek olan e-devlet modeli, en yalın biçimiyle şöyle tanımlanabilir: “Devletin vatandaşlara karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu görev ve hizmetler ile vatandaşların devlete karşı olan görev ve hizmetlerinin karşılıklı olarak elektronik iletişim ve işlem ortamlarında kesintisiz ve güvenli olarak yürütülmesidir.”

Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gündemini meşgul eden önemli meselelerden birisi kamu yönetimindeki reformlardır. Türkiye 2006 yılında e-devlet uygulamasını başlatarak bu alanda birçok gelişmiş ülkeyi geride bırakmış ve devlet-vatandaş ilişkisinde nitelikli bir anlayış geliştirmiştir. Temmuz 2022 itibariyle yaklaşık olarak 60 milyon kullanıcıya sahip olan bu altyapı ile birlikte sarf malzemelerine olan ihtiyacı minimize ederek kamu hizmetlerinin daha ucuza mal olmasını sağlayan e-devlet uygulaması, aynı zamanda bilgiye erişimi kolaylaştırarak bürokrasinin yükünü de hafifletmiştir. Ayrıca e-devlet uygulaması ile birlikte birçok alanda şeffaflık ve fırsat eşitliği sağlanmıştır.

 

 

TURGAY ALDEMİR

Türk Düşünür – Yazar

Whatsapp