Müslümanların Batı algısı ve “Batı’yı Büyüleyen İslam”


 

Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde “Uluslararası Oksidentalizm Sempozyumu” iki günlük bir ilim ve fikir şöleni olarak gerçekleşti. Sanırım alanında Türkiye’de bir ilk olarak gerçekleşen bu şölenle ilgili mülahazalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Oryantalizm hakkında genellikle olumsuz giden algılar eşliğinde hiç gündeme gelmeyen bir İslam hayranlığı boyutu da vardır. Batı’da İslam dünyası hakkındaki ilk bilgiler Endülüs yoluyla ve daha sonraki zamanlarda Bağdat ve diğer Müslüman şehirlerinde ortaya konulan cazip medeniyetleridir. Bu medeniyet hakkındaki duyumlar Batı’da Müslümanlarla ilgili efsanevi imajlar da oluşturuyordu.

Haçlı Seferleri bu efsanelerin dayandığı zenginlikleri keşfedip ele geçirmeye çalışanların ihtiraslarını harekete geçiren bir harekettir. Burada oryantalizmin haçlı seferleri esnasında çok farklı işlevleri ve bir tür evrimi de sözkonusu olmuştur. Maxime Rodinson’un Batı’yı Büyüleyen İslam kitabında bahsettiği şekliyle Batılıların Doğu hakkındaki bilgileri, yalın ve tekdüze bir biçimde bir tahrif, inkâr, aşağılama ve ötekileştirme değildir. Zaten oryantalizm basitçe böyle bir şey olsaydı bu kadar çok dayanıklı olmazdı.

Unutmamalıyız ki oryantalizm bir karşılaşmanın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Her karşılaşma karşılaşanların birbirleri hakkındaki algılarını üretir. Bu algılar tarafların durumuna göre değişir. Her karşılaşmanın en az iki tarafı vardır. Haçlı Seferleri de sonuçta bir karşılaşmadır ve bu karşılaşmanın Müslüman-Arap-Türk-Kürt-Acem tarafı da bu seferlere katılan Frenklerle ilgili bir algı üretmiştir. Oksidentalizmin de belki ilk nüvelerini bu bakışlar ve bu bakışlarla ortaya konulan literatür oluşturmuştur.

Amin Maaluf’un eserleri, özellikle Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri isimli kitap bu bakış açısını veren örneklerden birisidir.

Tıpkı Müslümanlar hakkında Avrupa tarafındaki ilk algı gibi Müslümanlar da Frenkleri barbar olarak görmüşlerdir. Özenle kurmuş oldukları bir medeniyeti tarumar etmeye, zenginliklerini kapmaya gelmiş olan barbar sürüleri gibi görülmüşlerdir. Buradaki oksidentalizm tıpkı oryantalizm gibi çok gelişmiş, sınırları bilerek ve isteyerek iyi belirlenmiş bir disiplin değildir. Haddi zatında Müslümanlar Haçlılara “Batılılar” olarak bakmamış, öyle görmemişlerdir. Batılılık diye bir algı ve kimlik hiç birşekilde teşekkül etmemiş ki oksidentalizm diye bir söyleme yol açsın.

Oryantalizm de sonuçta toplamda bir algılar toplamı ve karmaşasının adıdır. Bu karmaşanın şekillendirdiği bir söylemdir. Nasılsa oryantalizm diye bir şey var ve bu bir güç üretiyorsa, o güce karşı koymanın yolu da tam tersini yapmak yani bir oksidentalizm üretmektir denilerek yola çıkılamaz. Yola çıkılırsa aynı şey yapılmış olmaz.

Oryantalizmin bir sorun olarak karşımıza çıkmış olması onun sadece bir söylemden ibaret olmamasıdır. Oryantalizm belli bir güç birikimine eşlik eden bir söylem birikimidir. Üstelik bu söylem birikiminin ilk aşamaları içinde Müslümanlara yönelik tanımlayıcı ve iktidar kurucu bir sistematik çalışmadan ziyade, bir tür hayranlık, anlama çalışması, aşağılık kompleksi gibi tutumlar da vardır.

Bunları göz ardı ederek Batı’ya karşı rövanşımızı söylemsel düzeyden başlatmak beyhude bir çabadır. Batı ile bir hesaplaşma gerekiyorsa, bu her şeyden önce Batı hegemonyasının gücüne yine güç ile itiraz etmekle başlar. Kuşkusuz bu itiraz güçlü olmayı gerektirir. Gücü biriktirirken söylem de kendiliğinden birikecektir.

Yine de iş tarihsel köşe taşlarını belirlemeye gelecekse, Haçlı Seferleri’ne karşı oluşturulan ilk algılar oksidentalizmin ilk otantik verilerini oluşturmuştur diyebiliriz. Daha sonraları Müslümanların fetih güdüsüyle hareket ettikleri dönemlerde hiçbir zaman doğu-batı eksenli bir dünya algısı olmamıştır Müslümanların.

Fetihler dinamik bir süreç algısı da üretmiştir. Sağlıklı bir İslami söylem, evrensellik iddiasına doğası gereği sahip olduğundan kendini coğrafya ile sınırlayacak şekilde Doğu-Batı ekseninin içine hapsetmez. Endülüs Batı’nın en uç noktasıdır ama Müslümanlar tarihlerinin en parlak medeniyet sahifelerinin önemli kısmını bu coğrafi bölge içinde yazdılar. Hal böyle iken Doğu-Batı ekseni içinde ifade edilmiş bir kendilik-ötekilik algısı zaten asırlarca Müslümanlara dar gelen bir algı olacaktı.

Buna karşılık Müslümanların ilk başlardan itibaren karşılaştıkları Batılıların, o dönem sahipleri için bir anlam ifade etmeyen medeniyet miraslarına duyduğu ilgi kayda değerdir. Bu dönemde başlatılan yoğun tercüme faaliyetlerinin sonucunda Aristoteles’ten Plato’ya bir çok Yunan klasiği Arapça’ya çevrilmiş ve Arap dünyası içinde yeni bir anlam çerçevesine kavuşturulmuştur.

Osmanlı’nın değişik zamanlarında Avrupa sınırlarındaki Türkler Avrupa hakkında gerekli malumatı biriktirmekten geri durmadılar. Bu esnada Avrupa içlerine nadir de olsa seyahat eden devlet yetkilisi veya seyyahların anlattıkları bir Avrupa-Frenk imajı oluşturmaya devam etmiştir. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si bir oksidentalizm literatürü için en önemli kaynaklardan biri sayılabilir. Onun bazı Avrupa kentleri, özellikle Viyana hakkında anlattıklarını dikkatle okuduğunuzda bir aşağılama, bir ötekileştirme değil, aksine hayırhah ifadelere rastlarsınız.

Oksidentalizmi sistematik bir Batı disiplini olarak ele alırsak buna söyleyeceğimiz şey tabii ki farklı olur. Bir defa böyle bir Batıbilimi disiplini henüz teşekkül etmiş değildir. Ortadaki oksidentalizm örnekleri bir refleks olarak, batı ile karşılaşma tarzına bağlı olarak ve bu karşılaşmada takınılan tutuma bağlı olarak gelişiyor: Emperyalizme tepki duymak, onunla çatışmak, onunla didişmek veya tam aksi ona hayran kalmak, ona âşık olmak, onun kötülüklerini görmeyip onu bir gerçek ve hakikat olarak görmek…

Bunların hepsi mümkün tutumlardır ve bunların hepsi toplamda bir batı algısı üretir. Ama Batı algısı oryantalizmin asimetrik karşıtıdır ve oryantalizmi de üretmeye devam eder. Rövanşist bir anlayışla bunu bir yol olarak benimseyenler vardır. Mesela, Hasan Hanefi’nin Oksidentalizm başlığı altındaki eseri bu konuda öncü metinlerden sayılır. Ama bu da oryantalizmi yeniden üretmekten başka bir şey yapmaz. Esasen İslam dünyasına yönelttiği bütün eleştiriler Batılı bazı değerlerin içselleştirilmesine davet etmekteyken, bir özgürlük veya bir bağımsızlık hareketi olarak oksidentalizmi bir disiplin olarak oryantalizmin bir rövanşı olarak önermesinin başka bir sonucu olma ihtimali çok düşüktür.

 

Whatsapp