DİJİTAL ÇAĞ VE DÖNÜŞEN DÜNYA ‘’6’’ Dijital Dünyanın Sahipleri


 

Her sektörde olduğu gibi yeniliklere yatırım yapanlar, patentleri alanlar, ürünleri geliştirip dünyaya pazarlayanlar, her zaman sonradan bu işleri yapacaklara göre avantajlıdır. 

Dünyada fikri olan ve proje geliştirenlere, ABD merkezli firmalar istihdam ve yatırım fırsatı sunarak kendi bünyesine almaktadır. Devasa bütçelerle, işlerinde başarılı olan şirketleri ve projeleri satın almaktadırlar. Ülkelerinde gerekli maddi kaynaklara erişemeyen, işini sürdüremeyen küçük şirketler, gelen yatırım tekliflerini derhal kabul etmekte ve geliştirilen ürünler bu yolla ABD malı olmaktadır. 

Dijital platform ve sanal medya ortamlarının sahibi firmalar, dünyada yaygın olarak kullanılan uygulamaları sayesinde veri toplamakta, dolaylı yollardan bu verilerle toplumu manipüle etmekte, hatta kişisel verileri satabilmektedir. Ülkemizde bilişim sektöründe etkin fikri ve projesi olan kişi ve kurumlara, kamu veya özel sektör desteği sağlanarak yurt dışına gidişler önlenmelidir.

Kişisel veriler üzerinden yapılan manipülasyonları önlemek amacıyla Çin ve Rusya gibi ülkeler, ABD kaynaklı uygulamalara erişim izni vermemekte, kendi tasarladıkları uygulamaları kullanmaktadır. Örneğin Çin ve Rusya’da WhatsApp, Google, Youtube yerine WeChat, Yandex, VK gibi uygulamalar kullanılmaktadır.

Dijital Ahlak ve Dijital Hukuk

Jean-Paul Sartre ahlakın temelde, insanın bir başkasıyla olan ilişkisi olduğunu ifade eder. Bu cümleyi biraz daha açacak olursak, insana mahsus fıtri bir nitelik olan ahlak, insanın kendisi dâhil bütün insanlarla kurduğu iletişimi kapsar. 

Aslında her insanın kendi dünyasında işleyen bir ahlak anlayışı vardır. Özellikle geleneği olan toplumların üyeleri, temel düzeydeki ahlaki davranışları sosyal hayatında bir refleks haline getirmektedir. Ancak gözlemlerden hareketle söyleyebiliriz ki çok az insan sahip olduğu veya sahip olması gereken ahlaki refleksleri sanal ortama taşımaktadır. Sözgelimi fiziki dünyada yapmaktan kaçındığı ve genel ahlaki kriterlerle uyuşmayan davranışları sosyal medyada müstear isimlerin arkasına gizlenerek yapmak kolay bir hâl almıştır. Bunun temel sebeplerinden birisi, bireyin sosyal hayattaki kimliği ile sanal dünyadaki kimliği arasında farklılıklar olması ve birden fazla sayıdaki kimlikler arasında bocalamasıdır. Bunun daha ileri boyutu, kişinin kendi asli kimliğine ve karakterine yabancılaşması olarak karşımıza çıkmaktadır. 

“Namaz beş vakit; ahlak ise yirmi dört saat farzdır” diyor İbrahim Tenekeci. Zamanını kapsadığı gibi, insanın yaşadığı her yeri kapsayan bir kavram ahlak…

Doğal olarak günlük hayatımızda etik dışı davranış olarak adlandırılan her şey, sosyal platformlarda da etik dışıdır. Ancak ahlaki normlara sosyal medya kullanıcılarının riayet etmesi, sadece hukuki önlemlerle temin edilecek bir şey değildir. Zira ahlak ile hukuku birbirinden ayıran beşerî hukuk teorileri, yaşamı olumsuz etkileyen ancak hukukun alanına dâhil edilmeyen sanal eylemler karşısında tatminkâr bir çözüm sunamamaktadır. Hukukun yanı sıra güçlü bir bilincin de inşa edilmesi gerekmektedir.

Dijital Dünya ve Suç

İnsanlık tarihinin başından beri var olagelmiş suç kavramı, dijital teknolojilerin gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte farklı bir boyut kazanmıştır. Veri akışlarının had safhada olduğu ve kişisel bilgilerin artık çok daha rahat toplanabildiği bu dönemde işlenen dijital suçların etkisi de bir o kadar büyüktür. Saniyeler içinde dijital ağlar aracılığıyla banka hesaplarının boşaltılabildiği, kişisel verilerin kötü amaçlarla kullanılabildiği ve her türlü mahremiyetin ortadan kaldırılabildiği bu tür suçların önüne geçecek dijital altyapılar henüz yeterince gelişmiş değildir. Zira dijital teknolojiler ve kodlamalar alanında uzmanlaşmış insanların dijital dünyada egemenlik kurabilmesine imkân tanıyan açıklar her geçen gün artmakta ve yer yer kurumlar, hatta devletler bu duruma karşı çaresiz kalabilmektedir. Siber saldırılarla kurumların ve devletlerin özel bilgileri ifşa edilebilmekte, kişilerin e-postaları ve özel konuşmaları üçüncü şahıslar tarafından görülebilmektedir. 

Teknoloji ile olan ilişkimiz ve teknolojik gücümüz her geçen gün artsa da olası tehlikelerin bundan daha fazla büyüdüğünü idrak ederek, dijital alanlarda işlenen suçları önleyecek veya minimize edecek, küresel çapta geçerliliği olan bir hukuk sistemi geliştirmek için gerekli çalışmaların başlatılması gerekmektedir.

İnsanlar ve Robotlar

Robotlar deyince genellikle akla bilim kurgu filmleri gelir. İnsanlar tarafından üretilen ve kodlanan, metal yığınından oluşan robotların belli bir süre sonra efendilerine itaatten vazgeçerek insanlığı ve dünyayı ele geçirmeye çalıştığına dair senaryoları hepimiz biliriz. Bu tür filmlerin etkisiyle midir bilinmez ama insanlar ile robotlar arasındaki ilişkinin boyutu uzun yıllardır tartışılmaktadır.

Gelecekteki sistemin odağında kim olacak, insan mı yoksa makine mi? Ütopik ve distopik tartışmalar bu kulvarda ilerlemektedir. İnsanın insanla iletişiminin yerini her geçen gün bilgisayar veya robot gibi akıllı makinelerle iletişimi almaktadır. İnsan, iletişim kurma ihtiyacını, diğer insanlar yerine akıllı makinelerle gidermeye başlamıştır. Ancak bu iki ilişki biçimi arasında kategorik bir fark vardır ve bu fark korunmalıdır. İnsanın bir bilgisayar veya robotla ilişkisi araçsal olmasına karşın insan-insan ilişkisi ise amaç yüklüdür. İnsan dışındaki diğer bütün varlıklar araçtır, ama insan bir araç değildir veya insanın araç haline getirilmesi demek, köleleştirilmesi veya metalaştırılması anlamına gelir.

Kurumların toplumsal süreklilik üzerindeki gücünü, dijital yapay zekâların evrenine bırakacağı söylenebilir. “Marx yaşasaydı ‘Kapital’ yerine ‘Enformasyon’ yazardı” değerlendirmeleri tam da bu “dijital” kavramı ve onun vadettiklerini anlamamıza imkân veren bir ifade olarak görülebilir. Dijital akış, sayıların akışı ve evrenidir. Medeniyet tarihinin temel anlatısı insan-tabiat mücadelesi olarak değerlendirilmiştir. İnsan-tabiat mücadelesi, şimdilik belirli bir düzeyde insanın tabiatı kontrol altına alması ve tabiat üzerinde egemenlik kurmasıyla neticelenmiştir. Dijitalleşme, bu çerçevede yeni bir aşamaya geçildiğinin bir ifadesi olarak görülebilir. Bu aşama, posthuman ya da insanın da aşıldığı robotik çağ olarak kendini göstermektedir. Robotlar ve network bilişim ağları, bu aşamanın ayırt edici biçimidir. Böylece teknolojinin hayatı kolaylaştırdığına ilişkin söylem, dijital aşamayla birlikte, artık edilgen insanı aşan bir geleceğin inşasına yol açmıştır. Ancak dijital dünya, insani hayatımızı ortadan kaldırmamalı. İnsanlık bilinci ve iradesi, dijitalizme veya robotlaşmaya kurban verilmemeli. Çünkü insanın anlamı, maddi boyutunda veya teknik yönünde değil, bilincinde ve iradesindedir.

 

 


 

TURGAY ALDEMİR

Türk Düşünür – Yazar

 

Whatsapp