Geçtiğimiz günlerde, kuzey ve güney Suriye'de, Türkiye'nin Esad ile ilişkilerini yakında normalleştireceğine dair bildirilen açıklamaları kınayan kitlesel gösteriler düzenlendi. Bu, Moskova'da Rusya, Türkiye ve Esad'ın savunma bakanları ve istihbarat şeflerinin üçlü toplantısıyla sonuçlanan adımlar çerçevesinde, ardından müzakerelerin sonuçlarını tamamlamak için bir dışişleri bakanları toplantısının gelmesi bekleniyor. Tüm bunlar Fırat'ın doğusundan başlayarak Suriye'nin kuzeyinde Rusya'nın himayesinde ortak düzenlemelere varmak için yapılıyor.
Suriye devriminin patlak vermesi üzerine defalarca Esad'ı istifaya çağıran ve onu bir katil olarak nitelendiren Türkiye Cumhurbaşkanı, geçtiğimiz günlerde bölgede barışı sağlamak ve "terörizmin" ortadan kaldırılmak için Esad'la bizzat görüşmeyi dışlamadığını belirtmişti. Bu, önümüzdeki Haziran ayında yapılması planlanan Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri öncesinde Moskova ile mutabık kalınarak hazırlanan "yol haritası" olarak tanımlanan adımların tamamlanmasının ardından gerçekleşti.
Adalet ve Kalkınma Partisi üzerindeki etkileri sıkça konuşulan bu seçimler, partinin seçim mücadelesine siyasi ve ekonomik bir ortam sağlama arayışında önemli bir faktör haline geldi. Suriyeli sığınmacı dosyasını, özellikle Türk muhalefet partileri, ekonomik sorunlarla ilişkilendirerek Adalet Partisine karşı başarılı bir seçim kartına dönüştürdü.
Türk Dışişleri Bakanı'nın Suriye muhalefetine rağmen Türkiye'nin rejimle ilişkilerini normalleştirmeyeceğini açıklaması üzerine; Suriye'nin kuzeyinde Garantörü olduğu bölgelerde yerinden edilenler arasında karamsar görüşler hakim oldu. Son zamanlarda, Suriyeliler, ister Esad çetesinin önüne çizilen kırmızı çizgilerle ilgili olsun, ister Türkiye'deki Suriyelileri kendi ülkelerine göçmen olarak kabul etmeye kadar, pratikte uygulanmış bir pozisyonu nadiren hatırlıyorlar.
Koalisyon ve Müzakere Heyeti tarafından temsil edilen resmi muhalefet şu anda iki pozisyon arasında bölünmüş durumda olsa da: bir taraf, yeni Türk yaklaşımının çok tehlikeli hale geldiğine ve daha fazlasının sürdürülemeyeceğine inanıyor.
Bazıları ise Suriye meselesinin bu çıkmazdan çıkması ve halkın ızdırabını her ne pahasına olursa olsun sona erdirecek siyasi bir çözüme ulaşmak için acele etmesi gerektiğine inanıyor. Bu nedenle, elde edilebilecek olanın en iyisini yapabilmek için bu yol izlenmelidir, ancak her iki taraf da pozisyonlarını açıklamaya cesaret edemez. Bu durum, resmi muhalefet kurumlarının köklü bir şekilde yeniden yapılandırılması veya bunlara alternatif üretilmesi gerekliliğinin kesinliğini artırmaktadır.
Her ne kadar Türkiye'nin çıkarlarının iki ana faktör etrafında döndüğünün farkında olsak da: Birincisi, Esad'ın mültecilerin büyük bir kısmın güvenli bir şekilde geri dönmesini sağlayarak mülteci krizinin çözümünde işbirliğine duyulan ihtiyaç ile ilgili. Ancak Esad'ın bunu istediğini varsayarsak, Türkiye'den gelen mültecilerin dönüşüne yardımcı olacak ciddi düzenlemelere girişemeyeceğini görüyoruz. Güvenlik ve ekonomik yüklerini artıran, kendisine karşı çıkanların çoğu da dahil olmak üzere milyonların geri dönüşünü istiyor mu?
İkincisi, Suriye ve Türkiye için varoluşsal bir tehdit olarak görüldüğü için kuzeydoğu Suriye'deki Özerk Yönetim projesini yok etmeye ihtiyacı vardır. Amerika'nın o bölgede İran'ın varlığını kontrol etmek ve İsrail'e lojistik destek sağlamak için Rusya'ya karşı güçlü müzakere kozları veren askeri üsler kurduğunu akılda tutarak.. Dolayısıyla Amerika o bölgedeki benimsediği sınırlar içinde çatışmayı yönlendirme ve aktörlerin hareketini kontrol etme dahil hepsini Amerika yüklenmiştir.
Durum ne olursa olsun, Türkiye ile Esad arasındaki “normalleşme”, bu konuda planlanan görüşmelerin sonucu ne olursa olsun zor ve karmaşık bir süreç olacaktır. Ancak devrimin popüler kuvözünün sorduğu soru, ekonomik, güvenlik ve yaşam koşulları açısından krizde olan ve çöküşün eşiğine gelen Suriye rejiminin Türkiye'ye faydası olup olmayacağı veya ciddi kararlar alıp alamayacağıdır? Türkiye'nin felçli ve baskı altındaki bir rejimden hiçbir stratejik veya ekonomik kazanım elde edemeyeceğine inanıyoruz. nitekim bu rejim , başarısız bir durumun en düşük öğelerinden yoksundur. Ancak Türkiye, Batı ile rekabeti bağlamında Moskova ile ilişkilerini güçlendirebilir. Ancak bunun Türk muhalefetinin çatışmaya yönelik benimsediği vizyon ve anlatının doğruluğunun bir kanıtı olmasının yanı sıra tüm bileşenlerini kaybetmiş bir rejime sunduğu meşruiyete kıyasla çok küçük bir kazanım olduğunu düşünüyoruz. Sonuç olarak, tüm bunlar Suriyelilerin yeniden yerlerinden edilmesine, ancak belirsiz bir akıbetle karşı karşıya kalmalarına neden olabilir.
Muhammed Mervan El-Hatib
Suriyeli akademisyen ve yazar