İbrahim’e ağıt yakmayın, kendinize yanın Mucad İbrahim 3 yaşındaydı


Yeni Zelanda’daki vahşi katliamda öldürülen 50 masum Müslümandan en küçüğü. Gece yarısı, İbrahim’in fotoğrafını paylaşan meslektaşım Bilal Kenasari ile birlikte karşılıklı gözyaşı döküyoruz birbirimize hissettirmeden. Bilal Amerika’da, ben Türkiye’de. İkimizin de küçük çocukları var. Sanırım acımızı arttıran şey, çocuklarımızla İbrahim arasında bir bağ kurmamız.

İBRAHİM ÜZERİNE BİR AĞIT YAZMAYACAĞIM

İbrahim üzerine bir ağıt yazabilirim. Sizleri de ağlatabilirim. Bu katliamı işleyen caniyi daha cani, onu besleyen fikirleri daha lânet, Batı’yı daha vahşi gösterebilirim.

Hristiyan terörünü, Haçlı zihniyetini, tek dişi kalmış canavarı yerden yere vurup, öfke ve nefretinizi arttırabilirim. Hepimizin İbrahim gibi ölmeye hazır olduğumuzu, bizi asla yenemeyeceklerini söyleyebilir, Haçlılara meydan okuyabilirim. Öfke, gurur, heyecan, nefret, kin dolu sloganlar yazabilir, rahatlayabilirim. Öyle yapmayacağım. İbrahim’e ağıt yakmayacağım. Sizin de yüzlerce örneğini gördüğünüz yazılardan, sloganlardan, sözlerden, retorikten bir tanesini daha görmenizi sağlamayacağım.

KURULAMAYAN İSLAMFOBİA İLE MÜCADELE MERKEZİ

Sessizce İbrahim’e gözyaşı dökmeden bir gün önce, Bilal Kenasari ile Amerika ve Avrupa’da İslamofobi ile mücadele merkezlerinin olmamasını, doğru düzgün raporlama, bilimsel çalışma yapılmamasını konuşmuştuk. Bundan 4 yıl önce, o zaman Diyanet İşleri Başkanı olan Mehmet Görmez, Ankara’ya davet etmişti beni. İslamofobi ile mücadele etmek için bir çalışma yapmak istediklerini söylemiş, iletişim konularından ne yapabiliriz diye sormuştu.

Prof. Nihat Erdoğmuş’la birlikte uzun süre üzerinde çalıştık. Dünyada İslamofobi ile mücadele edecek bir merkezin kurulması üzerine projeler hazırladık. Görmez Hoca’ya teslim ettik. Gönüllü olarak bu projede çalışmayı da taahhüt ettik. Ancak proje hayata geçirilmedi. Yeni Zelanda katliamı olduğunda Görmez Hoca’ya mesaj attım, ‘bu merkezleri o zaman kuracaktık’ dedim. Hoca da “yapamadıklarımızın hesabını Allah soracak” diye cevap yazdı. Şimdi eminim Görmez Hoca da bizim gibi gözyaşı döküyordur. Lakin gözyaşlarımız, İbrahim gibi çocukların ölmemesi için bir şey yap- abilecekken, yapmadığımız için Allah’a hesap vermemizi engellemeyecek. Konforlu acı tüketmek kolay, özeleştiri zordur Ağıt yakmak daha kolay. Kendimizi sorgulamak daha zor ve daha cesaret isteyen bir haldir. Sabahtan akşama kadar Batı’ya küfredip, slogan atıp, kuru kuruya meydan okuyup, akşam da İbrahim’in melek yüzüne bakarak ağlayabiliriz. Buna, hiçbir şeyi değiştirmeyen ‘konforlu acı tüketmek’ denir.

Tıpkı yüzlerce örneğini gördüğümüz, yıllarca örneğini yaşadığımız diğer masum çocukların ölümü gibi. Suriye’de, Yemen’de, Kudüs’te, Gazze’de, Kahire’de, Akdeniz’de kaç çocuk öldü, kaç çocuğun masum bedeni üzerinden ağıtlar yakıldı ve durum hiç değişmedi, hatırlayın. O yüzden ağıt yakmayın boşuna.

NEDEN DÜNYADA SES GETİREN BİR ÇALIŞMA YAPAMIYORUZ?

Çocukların öldüğü bir dünyada siz ne yapıyorsunuz? Asıl bu soruyu sorun kendinize. Kaç yıldır Batı’da yükselen ırkçılığı, yabancı düşmanlığını, Müslüman düşmanlığını konuşuyoruz ama bununla mücadele edecek ciddi bir kurum, bilimsel bir çalışma, dünyada ses getirecek bir organizasyon kurmadık. Kaç yıldır nefret tohumları ekiliyor ve bunun bir gün ölüm biçeceğini konuşuyoruz ama bununla mücadele edecek, önleye- cek ciddi bir yapı inşa etmedik. Terörden, şiddetten, cehaletten, vahşetten bahsediy- oruz hepimiz ama bunun için kimse kalıcı, uzun soluklu bir adım atmıyor.

Avrupa’da, Amerika’da, Asya’da ırkçılığa, Müslüman ve yabancı düşmanlığına, insan hakları ihlallerine karşı mücadele edecek, dünyada ses getirecek, kuvvetli bir enstitü, düşünce kuruluşu, vakıf, sivil örgüt neden kurulmuyor? Çünkü herkes günü kurtarmak- tan, geçiştirmekten ve konforlu acı üzerinden bir şey devşirmekten yana. Siyasetçimiz de öyle, sivil toplumumuz da öyle, akademimiz de öyle, düşünürlerimiz de öyle.

İBRAHİME AĞLAMAYIN, KENDİNİZE YANIN

Avusturalyalı ırkçı senatörün kafasına yumurta vuran “eggboy” ile övünüyoruz bir de utanmadan. Daha da utanılacak olan, üç kişi bir araya gelip, ayrılıkları unutup, iç çekişmeleri bitirip adam gibi, Müslümanların perişan haline karşı bir çare üretemiyoruz. İslam ülkelerinin dağınıklığını, ihanetini, birbirini boğazlamasını anlatıp suçu onlara atıyoruz üstelik. Peki biz ne yapıyoruz? İslam dünyası perişan da biz çok mu iyi durumdayız?

Politize olmuş, iddiasını yitirmiş sivil örgütlerden tutun, suya sabuna dokumayan en- telektüellere, birbirinin kuyusunu kazan cemaatlerden tutun para kazanmaktan başka hayali kalmamış iş adamlarına, oradan seçimden başka bir şey düşünmeyen siyasilere kadar… hepimizin hesabı ağır olacak.

Boşuna İbrahim’e ağıt yakmayın. O şimdi cennette. Asıl kendi halinize yanın.

Kemal ÖZTÜRK 

 

Whatsapp