Müslüman coğrafyayı Doğu’dan da kuşatmak * Budist ve Hindu medeniyetleri ile de çatıştırmak.. * Düşünce öncülerimiz neden bir söz üretmez?


Öteden beri zihnimi kurcalayan bir konu var. Bakıyorum; pek kimse bu konulara ilgi duymuyor. İlgi duymayınca, izlemeyince, kafa yormayınca da bir süre sonra önümüze konulacak fotoğraflara şaşkınlıkla bakmak zorunda kalıyoruz.

                               Mesele şu:

Batı’nın, Atlantik İttifakı’nın, ABD-İsrail ekseninin yıllardır sürdürdüğü İslam’ı, Müslümanları tarih dışına itme, yeniden güç olmalarını engelleme, istila ve iç savaşlarla bunaltma, bu olmazsa doğrudan istila projelerine şimdi yenileri mi ekleniyor?

İslam’ı ve coğrafyasını Doğu’dan da kuşatmak?

Batı’dan kuşatılan İslam, bundan sonra Güney’den ve Doğu’dan da mı kuşatılacak? Hristiyan-Yahudi aşırı sağının yönettiği Batı’dan saldırılara, bundan sonra Budist dünya ve Hindu dünyası da mı katılacak?

İslam tüm medeniyetler için ortak sorun haline mi getirilecek? Batı-İslam, Hristiyan-Yahudi medeniyeti ile İslam çatışmalarına bundan sonra Budist medeniyeti-İslam, Hindu medeniyeti-İslam çatışmalarımı eklenecek? Batı siyasi aklının; her ne kadar başka söylemler üzerinden pazarlamaya çalışsa da, Müslüman dünyaya yönelik tehdit algılaması ve müdahaleleri tamı tamına medeniyet eksenlidir.

İslam bütün medeniyetlerle çatışma halinde tezi işleniyor..

Terörü İslam’la özdeşleştirip küresel ölçekte terörle mücadele doktrini dayatan, ama İslami kimliği kullanan her terör yapılanmasının altından kendi istihbarat teşkilatları çıkan bu akıl, Müslüman dünyayı Batı’nın küresel hâkimiyeti önündeki tek güçlü siyasal tez ve tehdit olarak görmektedir.

Böyle olunca da, Müslüman dünyayı hem bütün çevrelerden kuşatma, hem kendi içinde sonsuz savaşlara sürükleme, bu iç savaşlar için bütün farklılıkları ve kimlikleri çatışma gerekçesine dönüştürme, hem de İslam medeniyetini dünyanın bütün medeniyetleriyle çatışmalı, kavgalı hale getirmeye dönük çok büyük bir hesap uygulanıyor.

Müslümanların katledilmesini bize alkışlatan akıl bu..

Bu akıl, 2001 yılında Afganistan Cenk Kalesi’nde Müslümanların canlı yayında katledilmesini bize alkışlatan akıldır. Bu akıl, EbuGureyb’de İslam’a ve bize ait ne kadar değer varsa aşağılatan, bunu ibadet aşkıyla yapan akıldır. Bu akıl, DEAŞ’ı kurup dünyayı DEAŞ’a karşı savaşmıyorsun diye tehdit eden akıldır.

Bu akıl, Müslüman topraklarını Müslümanları oyuna getirerek bazen onların eliyle talan eden akıldır. Bu akıl Müslüman topraklarını İslami kimliği kullanan terör örgütleri üzerinden istilaya hazır hale getirebilen akıldır. Bu akıl, bizi kötü sembollerle rehin alıp ülkelerimizin talan edilmesine, mahvedilmesine gönüllü razı olmamızı başarabilen akıldır. Bu akıl, FETÖ gibi “iç işgalciler” üzerinden Türkiye’yi rehin almaya çalışan, başaramayınca da başkalarını ikame edebilen akıldır.

Dudak bükmeyin, afaki gelmesin, bir akıl geliştirin!

Bu aklı kutsamıyorum, yüceltmiyorum, hesaplaşılamaz demiyorum. Kendi aklımızı öne çıkarma çağrısı yapıyorum sadece. Binlerce yıllık, kadim coğrafya bilgeliğini, Anadolu basiretini, bu topraklardaki bin yıllık siyasi genetiği harekete geçirme çağrısı yapıyorum. Bunu başarabileceğimize inanıyorum.

Bazılarına bu cümlelerin çok ileri sözler geldiğini, afaki geldiğini, bu yüzden dudak büktüklerini biliyorum. O bazılarının Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana Müslüman dünya ile Batı ve Doğu arasındaki ilişkilere dair anlamlı tek cümlesi olduğunu sanmıyorum. Onların Irak işgalini Saddam’la, Libya’nın çökmesini Kaddafi ile, Afganistan’ı Taliban’la anlama dışında bir zihinsel çaba içinde olmadıklarını zaten biliyorum.

Bölgemizde yaşananlar, Batı’daki ve Doğu’daki gelişmeler ve eğilimler, küresel güç haritasındaki yeni durumlar, hem İslam iç savaşını hem de İslam’ın, Müslüman dünyanın dört bir taraftan çevrelenmesini öne alan bir projeyi anlamamızı kolaylaştırıyor. Sadece yerel değil, küresel ölçekte bakış bunun için yeterlidir.

Müslümanın adalet arayışı, Batı’nın stratejik arzuları…

Savaşı İslam’ın kalbine taşıyanlar, Hristiyan-Yahudi medeniyeti ile İslam arasında savaş inşa edenler, yine yerel sorunları kullanıp Doğu medeniyetleri ile İslam arasında çatışmacı bir geleceğin hazırlığını yapıyor. Çin (Budist medeniyeti) ile İslam dünyası, Hindistan (Hindu medeniyeti) ile İslam dünyası arasında sonsuz çatışmalar duvarları inşa ediyor. Afrika’nın derinliklerinde Müslüman-Hristiyan, Müslüman-Animist çatışmaları örgütleyenler, şimdi hem Müslümanları hem Çin ve Hindistan’ı provoke ediyor. Onlar, İslam’ın, Müslümanların dini öğretilerini, inançlarını, adalet arayışlarını kendi stratejik arzuları için seferber ediyor. Müslümanların hassasi- yetlerini kurşuna dönüştürüyor.

Çin ve Hindistan Batı’nın İslam’la savaş doktrinine katılacak mı?

Son günlerde Keşmir’de olayların yeniden patlak vermesine dikkat.Onlarca Hindistan askeri ölürken Pakistan’a nota verildi. Bir Hind-Pakistan savaşı neden tetiklenir? Ama bu, sadece Pakistan’la Hindistan arasında bir sorun olmayacak. Keşmir davasının haklılığı ortada iken, Pakistan’ın yönünü Çin’e çevirmesi, ABD-Hindistan-İsrail yakınlığı bu proje için elverişli zemin oluşturuyor. Bu da meselenin Keşmir meselesinin ötesinde hedefleri olabileceğini öne çıkarıyor. Yine Doğu Türkistan’da yıllardır devam eden katliamı daha da artırmak için Çin’e fırsatlar hazırlanıyor. Maalesef Çin de Hindistan da bu tuzağa düşüyor, Batı’nın İslam’la savaşına sürükleniyor.

Müslüman düşünürler neden bir söz üretmez!

Biz kendimize göre, durduğumuz yerden bakalım. Müslüman dünyanın, Batı ile, Doğu ile Güney ile çatışma halinde olması aslında bizim tercihimiz değil. Onlar bunu Müslümanların “çatışmacı kimliği” diye pazarlıyor. Ne yazık ki bunu bize bile pazarlayabiliyorlar. Elbette yerel sorunlarımız çok önemli, çok hassas. Ama 21. yüzyıl, yüzlerce yıllık değişimlere hazırlanırken, küresel güç haritası üzerinde çok büyük ve uzun soluklu bir mücadele yürütülürken, yerel krizlerin ötesine de geçip, Müslüman dünyanın dört bir taraftan çevrelen- mesi projesine de dikkat kesilmemizi öneriyorum. Siyasilerden çok Müslüman düşünürlerin bu alanda tezler, söylemler üretmesinin zorunluluğu apaçık ortadadır.

Güç yükselişi dışında hiçbir seçeneğimiz yok. Türkiye’yi yalnız bırakma lüksümüz yok

İşte böyle bir dönemde yeryüzünün en karmaşık bölgesinde yaşıyoruz. Bütün medeniyetlerin, kimliklerin hak iddia ettiği bu coğrafyada, bir güç yükselişi dışında hiçbir seçeneğimiz yok. Türkiye bunu yapmaya çalışıyor ve bu yüzden ağır saldırılar altında. Bu yüzden Türkiye’nin mücadelesini destekleme dışında seçeneğimiz yok. Bu ülkeyi yalnız bırakma lüksümüz yok. Batı’nın Müslüman dünyayı küresel ortak sorun ilan etmesine karşı harekete geçmek için fazla zamanımız yok. Bir coğrafya dirilişi dışında gideceğimiz hiçbir yol yok!

 

İbrahim KARAGÜL 

Whatsapp