Suriye’de istikrar, kimin tasası?


Geçtiğimiz günlerde Washington DC’de Türkiye’nin de Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu tarafından temsil edildiği DEAŞ karşıtı koalisyonun 79 üyesi bir araya gelerek DAEŞ terörünü ve Suriye meselesini masaya yatırdı. Toplantının haberleri aslında bir bakıma DAEŞ’in ölüm ilanının verileceği bir değerlendirme toplantısı olarak duyuruldu. Neler konuşuldu, ne tür değerlendirmeler yapıldı, aslında çok da önemli değil.

Çok açık ve net biliyoruz, çünkü bilfiil gördük, yaşadık. DAEŞ’le mücadele, Suriye’de asıl büyük sorun olarak Esad’la mücadelenin bir aşamasında, Esad’a bir can simidi olarak yetişmiş bir operasyondan başka bir şey yapmadı.

İşte, kendi halkından bir milyona yakın insanı acımasızca katleden, 12 milyon insanı evler- ini terk etmek zorunda bırakan, evlerini, şehirlerini yakıp yıkan Esed hala ayakta, çünkü bir aşamada herkes asıl sorunun Esed değil DAEŞ olduğunda birleşiverdi ve bugün onun ölüm ilanı verilmekte olduğu halde, DAEŞ’i de doğuran asıl sorun orta yerde duruyor ve bu 79 ülkenin gündeminde artık Esed yok bile. Peki, bir terör örgütü olarak DAEŞ’le mücadele kaç DAEŞ teröristini bertaraf etti? Buna mukabil DAEŞ’le mücadele adına kaç sivil, masum Suriyeli çoluk çocuk, sivil insan öldü, bilen var mı?

Rakka’yı DAEŞ’ten temizlemek için ortada Rakka diye bir şehir bırakılmadı. Tam fıkradaki gibi. Hani adamın alnına konmuş sineği aptal arkadaşı kurşunla öldürür de “bir sizden bir bi- zden” der ya? Bir farkla tabi, bunlar aptal değil. Bunların kastı zaten insanı öldürmek, insanın alnına yapışan sineği bile bahane olarak kullanabiliyorlar.

Böylece DAEŞ bahanesiyle Rakka’da ve başka şehirlerde, taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakılmadı. İşin sonucunda DAEŞ’ten gerçekten temizlendi Rakka ama ortada Rakka diye bir şehir kalmadı, kalan harabelere de PKK-YPG militanları yerleştirildi.

Üstelik Rakka’nın DAEŞ’ten son temizliği de garip bir biçimde DAEŞ militanlarının bertaraf edilmesiyle değil, al takke ver külah YPG ve ABD askerlerinin gözetiminde, himayesinde hatta merasimleri eşliğinde Rakka’dan yolcu edilmeleriyle sağlandı.

Peki harap olan şehirler neden harap edildi, öldürülenler neden öldürüldü? Bunun Suriye halkına nasıl bir katkısı oldu? DAEŞ’in ne ölümünü ne de bertaraf edilişini görmediğimize göre DAEŞ neye dönüştürüldü? Hangi görev için nereye ve hangi kılık altında atanmış oldu? Bu sorular askıda dururken 79 ülkenin DAEŞ karşıtı koalisyonda neyin müzakeresini hangi yapıcı zeminde yapabilecekler?

Bir de 79 ülkenin bu iş için toplandıkları yerde 7 ülke ayrıca bir toplantı yaparak Suriye’nin geleceğini konuşmuşlar. ABD Dışişleri Bakanlığının sitesinde yayınlanan basın açıklamasına göre ABD, Mısır, Fransa, Almanya, Ürdün, Suudi Arabistan ve İngiltere Dışişleri Bakanları bir araya gelerek Suriye meselesini ayrıca ele alarak kendi ayrı görüşlerini ifade etmişler. Açıklamada Suriye’de “askeri çözüm aramanın yanlışlığı” özellikle vurgulanıyor ve BM’nin barışı ve çözümü sağlamak için yürüttüğü çabalara destek verileceği söyleniyor. Açıklama dün bizim basında “7 ülke kendi güçlerini bölgeye yerleştirmek için Türkiye’ye karşı hare- kete geçti” başlığıyla yansıdı. Doğrusu açıklamada doğrudan Türkiye’nin ismi geçmiyor ama “Bölgeyi istikrarsızlaştırmak ya da askeri bir çözüm aramak isteyenlerin yalnızca bölgedeki gerilimi tırmandıracağı ve çatışma riskini artıracağına en güçlü şekilde inanıyoruz” vurgusuyla, “silahlı çözüm arayışında bulunanlar”dan kastın Türkiye olduğu çıkarsaması yapılmış. Türkiye’nin ismi geçmiyorsa da, bir çok mahfilde kastın Türkiye olduğunun bu ülkeler tarafından düşünülüp konuşulduğu sır değil. Duyan da zanneder ki, Suriye’de herkes barış için sadece siyasi çözüm arayışı içindeymiş de bir tek Türkiye silahlı çözümden yanaymış. Türkiye’nin Suriye sınırlarında bir oldu bittiyle bir terör örgütüne bir devletçik kurdurulma çabalarına karşı her türlü savunma hakkını kullanmaktan çekinmeyeceğini deklere etmiştir, bu doğru. Ancak bunun silahlı çözüm istemekle ne alakası var?

Esas burada DAEŞ’ten hiç de farkı olmayan bir terör örgütünü onbinlerce tır dolusu silahla donatmanın kendisi değil midir silahlı müdahale? Bunu yapanlara karşı Türkiye’nin seyirci kalmasını beklemek de ne demek? Siz bir tek kendinizi akıllı, alemi aptal mı sanıyorsunuz? Hem Suriye’yi istikrarsızlaştırma suçlamasını yapabilecek en son yediliye mi düşmüş Suriye’nin istikrarı üzerine konuşmak?

Her türlü müdahalesi sadece ölüm, katliam, tehcir ve yıkım getiren bu ülkelere karşılık Türki- ye’nin Suriye’ye bütün müdahaleleri sadece insani müdahale, yardım ve onarım getirdi. İşte Türkiye’nin şimdiye kadar yaptığı iki askeri müdahale olan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’nın sonucuna bakın. Her iki müdahaleden sonra bu ülkelerden bir Allah’ın kulu göç etmek zorunda kalmadığı gibi, şu ana kadar bu bölgelere daha önce göç etmek zorunda kalmış 300 bine yakın Suriyeli dönüp yerleşmiş durumda. İşte Türkiye’nin askeri müdahalesi ve sizin fitne- fücur entrikalarla birlikte yürüttüğünüz askeri müdahalelerinizin sonucu.

Sizin yaptığınız veya desteklediğiniz er müdahalenin faturasını önce Suriye halkı canıyla, malıyla yurduyla ödüyor, sonra Türkiye oluşturduğunuz göç dalgalarını kabul edere, yaralarını tamir ederek ödüyor.

Bugün Yemen’de, Libya’da, Mısır’da, Irak’ta sizin müdahalelerinizin sonuçlarını bütün dünya ibretle ve nefretle seyrediyor. Dünyayı fitne-fesada boğdunuz, hala doymadınız.

Azıcık utanın ve insanlığınıza dönününüz, kalmışsa bir nebze!

Yasin AKTAY

Whatsapp