Türkiye bir “Üst Akıl”dır, “Eksen”dir, coğrafya vicdanımızdır, tarihin omuzlarımıza yüklediği yüktür, yüzlerce yıldır bu bölgede yürüttüğümüz mücadeledir, hesaplaşmadır. Türkiye bugünün dünyasında, coğrafyamızda yükselen bir siyasi kimliktir.
Türkiye bir iddiadır, tezdir, idealdir, umuttur. Ülkemize, milletimize, geçmişimize ve geleceğimize savaş açan bir “Küresel üst akıl” elbette vardır. Darbelerin, iç savaş girişimlerinin, terörle diz çöktürme çabalarının, çevreleme planlarının arasında bu akıl, bu güç ittifakı vardır.
‘İç işgal’cilik üzerinden “Müdahale cephesi..” Siyasi hafızaya sığınmak
15 Temmuz’un arkasında, PKK’nın arkasında, Suriye’nin kuzeyinden çevrelemenin arkasında, ülkemize karşı BAE-Suud cephesinin arkasında bu akıl, bu güçler koalisyonu vardır. Bundan sonra, dalgalar halinde ülkemizi, milletimizi yoklayacak yeni saldırı türlerinin arkasında, ”iç işgalciler” üzerinden yürütülen yeni “Müdahale Cephesi”nin arkasında yine bu akıl vardır. Bu koalisyonla, genel geçer gündelik taktiklerle mücadele etmeyeceğiz, edemeyiz. Bir akıl üretmek, bir duruş geliştirmek, bir güç inşa etmek, tarihi tezlerimize ve siyasi hafızamıza müracaat etmek bir zorunluluktur. Bu bir iç mesele değildir, bu tarih hesaplaşmasıdır, yüzlerce yıllık siyasi tarihin bugün yeniden masaya gelmesidir.
Uysal olmak bir akıl tutulmasıdır, bir siyasi körlüktür
Bize “uysal olun” derler, “Batı ile aranızı açmayın” derler, “sizi ancak biz koruruz” derler, “21. yüzyılda başka seçeneğiniz olmayacak” derler, “sizin dostunuz sadece biziz” derler. Ama bütün tehditler, bütün güvenlik sorunları, masaya konulan yeni harita taslakları hep onların karargahlarında üretilir. Zihinlerimizi rehin alarak bir akıl tutulması, bir siyasi körlük projesi yürütürler. Söyledikleri her şey yalandır, verdikleri bütün sözler yalandır, dostlukları yalandır, ortaklıkları yalandır. Otuz yıldır adım adım coğrafyamızı yok ettiler, savaşı adım adım sınırlarınıza ve ülkemizin içlerine taşıdılar.
Otuz yıldır verdikleri bütün sözler yalandı
Otuz yıldır söyledikleri her şey yalandı. 15 Temmuz’u yaptılar, bu ülkenin liderini öldürmeye kalktılar, FETÖ ve PKK üzerinden Türkiye’ye saldırdılar. Bunları yaparken siyasi vaatleri, işbirlikleri yalandı. Otuz yıldır Türkiye ve bölgeye yönelik bütün demokrasi ve özgürlük projeleri güvenlik eksenliydi, işgal ve coğrafi parçalama eksenliydi. Bunları bize pazarlarken söyledikleri her cümle yalandı.
Sığınmak esarettir, yağma ve talandır..
Hiç bir şekilde onlara sığınarak bir gelecek inşa edemeyiz. Sığınmak esarettir, teslim olmaktır, tutsaklıktır, yağma ve talandır. Sığınmak tarihi iddialarımızı, coğrafya iddialarımızı, kimlik kodlarımızı, beklenti ve umut- larımızı rehin vermektir. Sığınmak bir yüzyılı daha kaybetmektir.
Peki nedir Türkiye’nin derdi, davası, mücadelesi, hedefi nedir?
Son on beş yıldır, olağanüstü bir güç mücadelesi yürütüyoruz. Bir bağımsızlaşma, özgürleşme, kendi medeni- yet havzamıza yerleşme, kendi kimliğimize sarılma, yeni ve bize ait bir dünya tasavvur etme, Anadolu’dan bir kez daha yükseliş tarihi yazma konusunda acımasız bir direniş, keskin bir meydan okumaya sahibiz. “Müslüman Orta Kuşak”ta ortak dil Türkiye’nin dilidir
Uluslararası sistem tamamen çözülürken, ulus üstü yapılar dağılırken, milletleri ve devletleri uyaracak uluslararası sözleşme ve etik değerler sıfırlanırken, Atlantik Ekseni’nin yüzyıllardır dünyayı biçimlendiren gücü sınırlanırken, herkes iddialarını tozlu raflardan indirip bugüne taşırken Türkiye çok etkili bir siyasi söylem ve güç inşası ile siyasi genetiğini harekete geçirmiş, bölgesel ve küresel denklemi sarsmaya başlamıştır.
Bugün, Türkiye ile arası nasıl olursa olsun, Atlantik kıyılarından Pasifik kıyılarına uzanan yeryüzünün ana ekseninde, “Müslüman Orta Kuşak”ta elle tutulur tek söylem Türkiye’nin öncülük ettiği siyasi söylemdir. Bu bir Türkiye duruşudur. Afrika’nın derinliklerinden Güneydoğu Asya’nın yağmur ormanlarına, Ortadoğu’nun sokaklarından Asya ana karasının içlerine kadar bir Türkiye duruşu söz konusudur.
Türkiye duruşu, aklı ve dili belirleyicidir..
Görünen tek güç inşası, Türkiye’nin öncülük ettiği güç inşasıdır. Dikkat çeken tek tarihi siyasi tez, Türkiye’nin üstlendiği tarihi tez ve kimliktir. Bir Türkiye dili, aklı, duruşu belirleyici hale gelmiştir. Bölgedeki dostlarımız da düşmanlarımız da duruşlarını buna göre biçimlendirmektedir. İşte yüzyıllar böyle inşa ediliyor. İşte coğrafya böyle biçimleniyor. İşte Selçuklu, Osmanlı bu yolla coğrafya, güç inşa etmiştir. Çok aceleciler, çok günübirlikler, çok küçük hesapçılar bunu anlayamaz.
Bütün mandacıları sahaya sürdüler
Tam da burada; birileri Türkiye’yi tutup aşağılara çekmeye çalışıyor, vesayet altındaki eski Türkiye’yi özlüyor ve yeniden oraya yerleşmesi için kılıktan kılığa giriyor. Türkiye’nin tezlerini, iddialarını, söylemini, duruşunu küçümsüyor, horluyor. Neredeyse bütün mandacılar, vesayetçiler sahaya sürülmüştür. Kullandıkları kavramlar, cümleler, ifadeler hiçbir şekilde yerli değil. İtirazları, çekinceleri, öfkeleri, utangaç çıkışları hiçbir şekilde yerli değil, Türkiye mücadelesinin parçası değil. Biz merkezi inşa ederken onlar çevrede başka bir cephe kuruyor. Biz Türkiye’nin ana omurgasına güç vermeye çalışırken, onlar Atlantikçi çevrelerin nüfuz gücüne sığınıp yeni bir” dış cephe inşa” ediyor.
En ağır vesayet entelektüel alanda
Bakıyorsunuz FETÖ orada, PKK orada, diğer terör örgütleri orada, ABD orada, İsrail orada, BAE ve yeni Suud yönetimi orada.. Bütün bunları tek cephe altında toplayan işte o “küresel üst akıl” dediğimiz şeydir. Bu yüzden de Türkiye’yi bir “üst akıl” görmeden, böyle bir akıl ve güç inşa etmeden hiçbir şeyle mücadele edemeyiz. Siyasi akıl bunu başardı, bir dil oluşturdu ama entelektüel akıl çok gerilerde kaldı. Şunu görüyoruz ki, siyasi vesayetten çok daha katı biçimde bir entelektüel vesayet kurulmuş bu ülkede.
Türkiye susarsa kıyamet kopar!
Unutmayın; Türkiye susarsa, susturulursa kıyamet kopacaktır.
Yüz yıl önce kopmuştu, hatırlayın. Bizi tarih dışına itmeye çalıştılar. Yüz yıldır sabredip direniyoruz. Ve bir yürüyüş başlattık. Bu yürüyüşe güç vermesi gerekenlerin bugünlerde başka başka ajandalarla harekete geçirildiğini görüyoruz.
Bu ülke, tam belini doğrultmuşken, tam coğrafyasına öncü olmuşken, tam bir şeyleri yeniden inşa ederken bir kez daha kıyametin kopmasına izin vermeyeceğiz. Bu ülkede en büyük hesap budur.
Ve bu hesap yüzyıllardır devam etmektedir.
İbrahim KARAGÜL