Yeni Ensâr hareketi


Efendimiz’in (s.a.) Medine’ye hicret etmelerinden birkaç ay sonra bir “kardeşleme (muâhât)” uygulaması yaptığını biliyoruz. Nebî Mescidi’nin kıble arkasına düşen ve kıble değişmeden önce kıble olan bölümünü de yine çeşitli yerlerden Medîne’ye gelen ihtiyaç sahiplerine tahsis etmişlerdi; “Suffe” adıyla bilinen bu mekân “misafirhane, yatılı okul, geçici barınak, kimsesizler yurdu” gibi ihtiyaçları karşılamıştı. Kırk beş Medine yerlisi (Ensâr) ile aynı sayıdaki Mekkeli muhacir Müslümanlar arasında yapılan kardeşleme uygulaması tarihte emsali pek görülmeyen bir manevi kardeşlik, yardımlaşma, paylaşma, dayanışma örneğidir. Ensar, muhacir kardeşlerine bütün mal ve mülklerinin yarısını vermeyi teklif etmişlerdir, Muhacirler ise bunu kabul etmemişler, ihti- yaçları kadarını alıp kendileri başlarının çaresine bakacak hale gelinceye kadar bundan istifade etmişlerdir. Hatta belli bir süre, Peygamberimiz’in birbirine kardeş kıldığı bu insanlardan biri vefat edince diğeri (manevi kardeşi) onun vârisi olmuştur.

Peki, “müminlerin kardeş olduğunu” ilan eden âyet, “yoksulların, varlık sahibi kardeşlerinin mal- larında hakları bulunduğunu” söyleyen âyet, “komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” diyen hadis, “Bir başkası muhtaç ise o ihtiyacı karşılayacak fazladan malı olanın bu malı kullanma hak- kı yoktur” mealindeki hadis… belli bir zamanın müminlerine mi hitap ediyor; bunların bizimle, bizim zamanımızın din kardeşleri ile bir alakası yok mu? Bu soruya “yok” diyecek bir mümin olamaz.

Peki, çoğumuz görece değil, mutlak manada lüks ve israf içinde yaşarken bizdeki bu fazlaya (israfa, lükse ayrılan mala, mülke, ihtiyaç maddesine) ciddi manada muhtaç olan insan kardeşlerimiz yok mu? Buna da “yok” diyecek bir vicdan sahibi bulunamaz.

Dilenciliği meslek edinenler ile mücadele edilsin, buna bir diyeceğimiz olamaz, ama ihtiyacın istemeye ittiği veya ölse bile kimseye el açmayıp açlık, yoksulluk ve perişanlık içinde yaşayan kimseler var mı, yok mu? Elbette var.

İhtiyacın yanlış yollara sevk ettiği insanlarımız da var mı? Elbette var. Peki, bütün bunları Allah Teâlâ bizden sormaz mı? Yukarıda zikrettiğim daha pek çoğu da var olan tavsiyeleri, emirleri, teşvikleri kale alınmaz da bu çarpık düzen, mümin bir topluma yakışmayan bu zalimce servet ve refah dağılımı devam ederse dünyada ve ukbada bunun bir ağır bedeli olmaz mı? Elbette olur. Aslında oluyor da, bunu görmek ve ibret almak için gafil olmamak gerekiyor.

Hasılı insanımızı “yeni bir Ensar hareketine” davet ediyorum.

Adı Ensar olan Vakfımız bu hareketi organize edebilir. Kardeş kuruluşlardan temsilciler alarak bir meclis oluşturur. Bu meclis, hareketin nizamını ortaya koyar ve derhal uygulamaya geçilir. Yeni Ensar hareketinde koruyan (hâmî) aile ile korunan aileyi mevcut şartlarda kardeşlemeye gerek yoktur, zaten müminler kardeştir. Yok olan, kardeşler arasındaki yardımlaşmadır.

Şekil olarak düşüncem, imkânı müsait olan her ailenin, bir veya imkâna göre daha fazla yoksul aileyi himayesine almasıdır. Bunu âleme ilan etmeye de gerek yoktur. Organize eden kuruluşların bunu teşvik etmeleri, yoksulları tespit edip bunlara hamileri yönlendirmeleri yeteli olabilir.

Bu himaye yalnızca maddi yardıma özgü değildir; başka problemleri, ihtiyaçları, beklentileri olan şahıslar ve aileler vardır. Mesela özürlü çocukları olan ailelerle ilgilenmek, onların yüklerini hafifletmek, o özürlü melekleri okşamak, onlarla biraz meşgul olmak… “bir tebessüm sadaka olduğuna göre” ibadet değil midir?

Yakınları tarafından huzur (huzursuzluk mu desem) evlerine bırakılan yaşlıları ziyaret etmek, onların dertlerini dinlemek, yalnızlıklarını az da olsa gidermek, müsait olanları alıp evde misafir etmek, gezdirip iyi vakit geçirmelerini sağlamak hizmet, hayır, iyilik değil midir?

Ne yapılacak, nasıl yapılacak sorularının daha düzenli ve yeterli cevapları istişarelerle bulunur; yeter ki bir yerden başlayalım, ama mutlaka ve hemen başlayalım!

Whatsapp