Arap Baharı’nın bereketi olarak, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde Arap yönetici ve rejimlerinin akıbetinin Arap halklarının değil, dış destekçilerinin elinde olduğunu kesin bir biçimde görmüş olduk. Arap dünyasındaki çoğu lider ve rejimin büyük güçlerle bağının olduğunu ve bu güçlerin yöneticilerin iktidara gelmesinde söz sahibi bulunduğunu zaten biliyorduk. Fakat ülkelerimizdeki yöneticilerin göreve gelmesindeki ilk ve son söz sahibinin, halk veya iç dinamikler değil, dış güçler olduğunun farkında değildik. Halk ağzıyla söylendiği üzere halklarımızın, tüm yaşananlara Fransız kaldığını ve devlet başkanını seçmek şöyle dursun, bir köyün muhtarını dahi seçmekten aciz olduğunu çok geç anladık. Rejimlerini değiştirmeyi hayal etmeyin, yöneticilerinizi değiştirmeyi hayal etmeyin, ülkenizin politikalarını değiştirmeyi hayal etmeyin, kültürünüzü değiştirmeyi hayal etmeyin, hatta eğitim müfredatlarınızı dahi değiştirmeyi ve yenilemeyi aklınızdan geçirmeyin. Ey Araplar, siz yalnızca birer kölesiniz. Biz sizin yerinize her şeyi seçeriz. Bizim irademize karşı çıkmaya kalkıştığınız takdirde ise sizi, ayaklanmayı ve kölelik halinizi düzeltmeyi düşündüğünüz saniyeye lanet okur hale getiririz.
Tüm dünyanın Arap halklarına gönderdiği mesaj işte budur. Bu kirli mesaj, Arap devrimlerinin tozu dumanı dindiği, karlar eriyerek çayırlar gün yüzüne çıktığında net bir biçimde kendisini göstermiştir. Halkınız milyonlarca kurban verse, milyonlarca göçmen ve mülteciniz olsa, hatta ve hatta vatanlarınızda milyonlarca eviniz yıkılsa bile, bizim şartlarımız haricinde bir değişimi hayal etmeyin. Suriyelilerin değişim yolunda verdiği şehitlere, kurbanlara, mültecilere, göçmenlere, yaralılara, yerle bir olmuş şehirlere bir bakın; ellerine ne geçti? Yalnızca hayal kırıklığı ve hüsran. Siz ey Araplar, kimilerinin sizi yerdiği gibi korkaklar topluluğu değilsiniz. Aksine sizler, özgürlük ve onur yolunda fedakarlık ve şehadetin timsalisiniz. Fakat yine de bizler, verdiğiniz kurbanların meyvesini toplamanıza müsaade etmeyeceğiz. Yeryüzünün sırtlanları bize işte böyle söylemektedir: Şehit ve kurban verseniz de, istediğiniz gerçekleşmeyecektir… Arap halkları, Arap Baharı’nın gerçekleştiği ülkelerde isteklerinin bir tanesini dahi elde edebildi mi? Elbette hayır. Halklar ya Tunus ve Mısır’da olduğu gibi başladığı noktaya geri geldi, ya da Suriye, Yemen ve Libya’da görüldüğü üzere taş devrine döndü.
Tunus’ta eski rejim, Bin Ali döneminde sahip olmadığı yeni bir meşruiyetle geri döndü. Sanki hiçbir şey olmamışçasına, eski rejim tüm siyaset, emniyet, medya ve ekonomi teşkilatlarıyla geri dönmüş durumda. Hatta bu defa, gerçek bir seçim ile başa gelmesini gerekçe göstererek, öncekinden daha katı ve zorba bir hale büründü. Mısır’da ise çoğu kişi, siyaset, güvenlik, medya ve ekonomi bakımından Mübarek rejimi dönemine rahmet okur halde. Bazıları daha da ileri giderek Mübarek dönemini bir “altın çağ” olarak niteliyor. Suriye’ye bakıldığında ise, yeryüzünün sırtlanları burayı yalnızca kurak bir araziye çevirmek ve en basit altyapıdan dahi mahrum etmekle yetinmemiş, Suriye halkının kendisini değiştirmek adına devrime kalktığı rejimin varlığını sürdürmesinde ısrar etmiştir. Son dönemde hem Batı hem de Doğu’nun, mi- lyonlarca Suriyelinin yarasına tuz basarcasına rejimin ve rejimin liderinin görevinde kalması gerektiğini söylediklerine tanıklık ediyoruz. Uluslararası, bölgesel ve Arap aktörlerin Suriye Devlet Başkanı’nın kalıcı olduğunu söylediklerini duydukça, rejim destekçisi ve muhalifiyle tüm Suriyelilerin alnına çalınan kara lekeyi net bir biçimde görüyoruz. Sanki tüm dünya Suri- yeliler açıkça şunu söylüyor: “Devlet başkanınızın kalması ya da gitmesine karar verecek olan biziz. Rejim ve Suriye halkı elimizde yalnızca birer vasıtadır. İstediğimiz devlet başkanını göreve getirir, görevde tutar ya da deviririz.”
Söz konusu mihraklar, Libya’yı da bir savaş alanı ile iç ve dış hesapların görülme sahasına çevirmekle yetinmemiş, eski rejimi tamamıyla geri getirmişlerdir. Libyalılar, Kaddafi’nin yer- ine Hafter gelsin diye mi devrim yaptı? Dikkat ediniz; Libyalı yeni general, Arap alemi ve dünyanın geri kalanından gözden kaçması mümkün olmayan bir destek görmektedir.
Uluslararası ve bölgesel güçler ile Arap ülkelerinin savaş alanına dönen ülkelerinde yaşanan sefalet ve zorbalık, Yemenlileri şaşkına çevirmiş durumdadır. Yeryüzünün sırtlanları Ye- men halkının isyan ettiği rejimi, farklı yöntemlerle desteklemektedir. Eğer dünya Yemenl- ilere yardım etmek isteseydi, Yemen Devlet Başkanı’nın, güvenlik, askeriye ve ekonomi teşkilatının devrimden sonra görevinde kalmasına müsaade etmezdi.
Şu kısa hikaye, Arapların içerisinde bulunduğu hazin durumu özetlemektedir:
Günlerden bir gün, sıradan bir çiftçi, bir derebeyinden tek bir oda kiralamış ve bu odada eşi ve yedi çocuğuyla yaşamaya başlamış. Odanın küçüklüğü yüzünden aile oldukça fazla sıkıntı çekmekteymiş. Bir müddet sonra derebeyi çiftçiye gelerek şöyle demiş: “Benim koyacak yer bulamadığım iki keçi, bir horoz ve bir maymunum var. Onları odana koymak istiyorum.” Çiftçi eli mahkum bu isteği kabul etmiş. Böylece odayı panayır yerine çeviren iki keçi, horoz ve maymun yüzünden ailenin çektiği sıkıntı katbekat artmış. Bir süre sonra derebeyi gelerek iki keçi, horoz ve maymunu almış ve birkaç gün sonra çiftçiye hal hatırını sorduğunda çiftçi, “Halimiz aliyyülaladır. Nimetler içerisindeyiz. Evimiz geniş, rahat; dünyada istediğimiz her şey elimizin altında” diye cevap vermiş.
İşte Suriyelilere, Mısırlılara, Libyalılara, Tunuslulara, Yemenlilere ve Iraklılara devrime kalkışmalarının ardından yapılan budur. Sırtlanlar bu halklara her türlü işkenceyi, sefaleti, zulmü ve yoksulluğu reva görmüş, böylece onları eski diktatörlük günlerini özler hale getirmiştir.