“Kudüs’ün bir karşılığı olacak.” Bu sözü sadece Türkiye söyler


Başkaları adına Türkiye’yi tehdit edenleri, aba altından sopa gösterenleri, şantaj yapanları çok gördük.

Bağlı bulundukları, aidiyet hissettikleri güçler, çevreler adına, onların önce- likleri ve çıkarları adına Türkiye’ye, millete, vatana, devlete, geçmişimize ve ge- leceğimize parmak sallayanları çok gördük.

Bu devletin en üst makamlarını işgal edip, en kritik yerlerine atanıp, bu ülkeye aidiyet hissetmeyenleri, çokuluslu çevreler adına iş tutanları, onların çıkar ve menfaatlerini bu devletin, bu milletin çıkar ve menfaatlerinin üstünde görenleri, gizden gizliye onlara hizmet edenleriçok gördük.

SİZİ SİYASETTE, MEDYADA, İSTİHBARATTA, DİPLOMASİDE, İŞ DÜNYASINDA GÖRDÜK…

Bu tür insanları siyasette gördük, iş dünyasında gördük, entelektüel çevrelerde gördük, medyada gördük, istihbarat ve diplomaside gördük.

Daha çok göreceğiz.

Bugün Fırat’ın Doğu’sunda büyüyen tehditleri hafifletenler yarın bu tür insanlar olarak çıkacak karşımıza. Bugün Türkiye’nin büyük yürüyüşünü durdurmak için çokuluslu çevrelerle iş tutup bunu masum muhalefet kılıfı ile gizleyenler yarın böyle insanlar olarak çıkacak karşımıza.

Bugün PKK ve FETÖ öncelikleriyle hareket edip, bunu devletin makamlarında, milletin koynunda yürütenler yarın o tür insanlar olarak çıkacak karşımıza.

Bugün PKK adına açık hareket edemediği için başka kimliklere sığınanlar, FETÖ yerine ikame edilenler yarın aynı şekilde çıkacak karşımıza. Bugün PKK men- suplarını aday listelerinde gizleyenler yarın yeni çokuluslu müdahalelerin içinde çıkacaklar karşımıza.

S-400 SENİ NİYE RAHATSIZ EDİYOR?

Türkiye ABD’den hava savunma sistemleri almayı reddedince “NATO Rahatsız” manşeti atanlar, “Güneydoğu’ya NATO gelmeli” diyenler,“Doğu Akdeniz’i NATO kontrol etsin” diyenler, ABD adına, İsrail adına, AB adına Türkiye’ye ayar vermeye kalkışanlar hep olacak.

Türkiye’nin, Batı’nın askeri teknoloji ambargosunu kırma yönünde attığı adım- lara karşı tehditler savuranlar, “Sakın S-400 alma, bunun bedeli olur” diyenler, kişisel korkuları için demiyor bunu. Ait oldukları, bağlı oldukları, hizmet ettikleri çevreler adına konuşuyor.

Türkiye’nin Washington eski Büyükelçisi Namık Tan’ın S-400 itirazları da böyle- dir. Bir diplomatik öngörü, uyarı, incelik değildir. Yakın durduğu “ABD-İsrail aksı” için bu ülkeye ayar verme girişimidir.

NAMIK TAN’I İSRAİL VE ABD’YE BÜYÜKELÇİ YAPAN LOBİYE BAKMAK

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın; “Bunlar ihanet içindeler. Sen bu milletin ekmeği- ni yiyeceksin, büyükelçilik yapacaksın ondan sonra terbiyesizce açıklama yap- acaksın. Önce bir defa senin haddine mi? Sen büyükelçilik yaptın diye, emekli oldun diye sana bu sözü söyleme hakkını kim veriyor?” şeklindeki sert sözlerine muhatap olan Namık Tan’ın bu çıkışına hiç şaşırmadım. Şaşırmam da.

Şaşırma yerine onu İsrail büyükelçiliğine, ABD Büyükelçiliğine yönlendiren oda- kları, lobileri sorgularım. Neden mi? Bir anımı anlatayım…

Yıllar önceydi. İsrail, Lübnan’a saldırıyordu. 28 Şubat’ta Türkiye-İsrail gizli an- laşmaları çerçevesinde örtülü operasyonlar yapılıyordu. Çok ciddi iddialar vardı, bazı özel birimlerin İsrail’le birlikte çalıştığına dair. Bunu dile getirdiğim zaman Namık Tan, çok şiddetli bir tepki gösterdi.O zaman Dışişleri Sözcüsü’ydü. Tarih 15 Eylül 2006’ydı.

İSRAİL ADINA TELÂŞA DÜŞMÜŞTÜ

Bir sözcünün bu tepkisi doğaldı, gerekliydi. Yapması gereken buydu. Ama tepki, Türkiye’den çok, İsrail’i kollar mahiyetteydi. İsrail adına telâşa düştüğü her halin- den hissediliyordu. Müthiş rahatsız oldum. Aradı, bir açıklama yapma ve bunu yayınlama konusunda anlaştık. Konuşmadan bir saat sonra Anadolu Ajansı’na zehir zemberek bir açıklama yayınlattı.

 

Tepkiye verdiğim ilk cevap şu oldu: “Galiba Namık Tan İsrail’e Büyükelçi olarak atanacak…” Öyle de oldu. Çünkü Tan’ın İsrail konusundaki hassasiyetleri, önce- likleri hep dikkatimi çekmişti. Nitekim 29 Eylül’de de Büyükelçi olarak atandı. Telâşın, aşırı öfkenin nedeni belli olmuştu.

O ŞİMDİ, ABD VE İSRAİL ADINA TÜRKİYE’YE PARMAK SALLIYOR!

31 Ekim 2006’da “Çok mu kötü niyetliyim” başlığı altında bunları yazdım. “NamıTan’ın, söz konusu iddiaları yalanlama usulü ve garip telâşının, Türk dış politikasına yönelik kaygılardan ziyade, kişisel kariyeriyle bağlantılı olduğu ka- naatimi hâlâ koruyorum. Anlaşılan daha atanmadan İsrail’le ilişkisini iyi tutma yolunda büyük çaba sarfetmiş!” İfadelerim böyleydi.

Namık Tan daha sonra Türkiye’nin Washington Büyükelçisi oldu. İşte o haberi duyduğumda “eyvah” dediğimi hatırlıyorum.

Aynı Tan, ABD adına, dostu İsrail adına, onların ortak çevreleri adına şimdi Tür- kiye’ye parmak sallıyor. “Sakın S-400 almayın” diye tehditler savuruyor. Bunu da diplomatik tecrübe kimliği altında söylüyor. Bir diplomatik bilgelik mi sanacağız bunu? Yoksa başka ajandaların sözcülüğüne soyunmayı mı? Şahsen onu daha 2006’da not etmişim. O günden bu yana da izlerim. Benim kafamda durduğu yer gayet nettir.

SİYASİ KİMLİKLERİNİZ NE OLURSA OLSUN, ESAS OLAN TARİH İÇİNDE DURDUĞUNUZ YERDİR..

Bundan sonraya bakalım. FETÖ üzerinden bu ülkeyi parçalamaya ayarlı saldırıdan sonraya bakalım. PKK adına hareket edip bunu muhafazakâr kimlikle kamufle edenlere bakalım. Türkiye’nin büyük yürüyüşünü içeriden durdurmaya ayarlı çevrelere bakalım.

31 Mart yerel seçimleri için alakasız siyasi kimlikleri tek çatı altında toplayıp, ortak cepheye dönüştüren akla ve iradeye bakalım. Siyasi amaçları hiçbir şekilde Türkiye’yi güçlendirmek olmayan bu yeni ajandaya bakalım.

Türkiye’nin ana omurgasını zayıflatıp onu savunmasız bırakmaya ayarlı dışarıdan yürütülen çokuluslu saldırılara, bu saldırılarla paralel içerideki yapılanmalara bakalım.

Bu çerçevede siyasette, bürokraside, iş dünyasında, medyada, stk’larda pozisyon alanlara bakalım. Bugün bakamazsak yarın büyük sürprizlerle karşı karşıya kala- cağız.

Siyasi kimlikleriniz ne olursa olsun, tarih içinde durduğunuz yerdir esas olan.

TÜRKİYE EKSENİ TEK SİYASİ KİMLİKTİR

Coğrafya için de, Türkiye için de bu böyledir. Konjonktürel gerekçeleriniz ne olursa olsun, maslahat ve çıkarlarınız ne olursa olsunöfke ve itirazlarınız ne olursa olsun, etnik kimliğiniz ne olursa olsun, siyasi tarihin neresinde durduğunuzdur esas olan.

Bin yıldır bu coğrafyada tarih yapıcı siyasi genetikle, zenginlik ve damarla birlik- te hareket ediyorsanız, bugün için “Türkiye Ekseni” içinde yer alıyorsanız yerlis- iniz, bu ülkeye aitsiniz, bu ülkenin geçmişi ve geleceğisiniz.

Orada değilseniz, başka dostlarınız ve ortaklarınız varsa asla yerli olamazsınız. İşte şimdi, kim nerede çok iyi bakma zamanı. İşte şimdi kimler hangi pozisyonda kimlerle beraber dikkat etme zamanı…

“KUDÜS’ÜN BİR KARŞILIĞI OLACAK.” BUNU SADECE TÜRKİYE SÖYLER…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki akşam, Ayasofya hakkında konuşurken; “Sen Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacaksın. İşte bunun bir karşılığı olmalı…” mealinden bir cümle kullandı…

Bu sözü Türkiye’den başka söyleyebilecek hiçbir ülke yoktur. Geçmişte de yoktu, gelecekte de olmayacak. Türkiye budur, yerli olmak budur, bin yıllık siyasi ge- lenek ve genetik budur.

Hangi siyasi çevreden olursanız olun, gerçek siyasi kimlik budur. Durduğumuz yer de burasıdır. Bunun dışında yer belirleyenlerin bu ülkeye, bu millete parmak sallamasına asla izin vermeyeceğiz.

Whatsapp