Halkların Zaferinden Ders Alıyor Muyuz?


Halkların iradesi yok edilemez. İstibdat ise ne kadar uzun sürerse sürsün yok olmaya mahkumdur. Çünkü bu bölgenin halklarının talepler, görmezden gelinemeyecek veya yok sayılamayacak kadar gerçek taleplerdir. Bu talepleri çaresizce bastırma girişimleri ise, geçen otuz yıl boyunca güç birliği ve kapitalizm sayesinde halkların kanını emerek varlığını sürdüren istibdat rejimlerinin istikrarını tehdit eden söz konusu taleplerin ne kadar güçlü olduğunu ortaya koymaktadır. Bu rejimler despottur ve iktidarda kalmaları, ülkel- erini yağmalamaları karşılığında halklarının servetlerinin çalınmasına göz yummaktadır. Bu denklem içerisindeki halklar için kıskaç iyiden iyiye daraldığında, birbiri ardına gerçekleşen isyan hareketleri patlak vermiştir. İran Baharı ayaklanması ile Eylül 2013’te Sudan’da gerçekleşen ayaklanma buna örnektir. Mevcut birçok şartın bir sonucu olarak bu ayaklanmalar, hızlı bir şekilde netice vermemiştir. Sonrasında Arap Baharı Buazizi ile Tunus’ta, Halid Said ile Mısır’da, Der’a’nın çocuklarıyla Suriye’de, Libya’da ve Yemen’de başladı. Bu ilk dalga, Suriye hariç diğer ülkelerde rejimin başındaki isimleri görevden uzaklaştırma konusunda başarıya ulaşmış olsa da, şartların gereği olarak siyasal ve ask- eri rejimi tam anlamıyla devirmeyi başaramamıştır. Akabinde Mısır’da, ordu eski rejimin kalıntılarıyla ittifak yaparak iktidara geri döndü, Tunus’ta eski rejimin sembolleri seçim vasıtasıyla tekrar ortaya çıktı, Libya ve Yemen’de iç savaş başladı ve muhalif güçler Suri- ye, Yemen ve Libya halkını diğer halklara örnek kılarak demokratik geçiş için çaba göster- di. Zira bu güçler, suçlu bir istibdat rejiminden vatandaşlık ve insan haklarını kendisine düstur edinen çoğulcu bir demokratik rejime siyasal geçiş talebinden korkmaktaydı.

Cezayir ve Sudan’da meydana gelen hareketler, bölge halklarının ortaya koyduğu hare- ketlerin bir devamı niteliğindeydi. Bugüne kadar bu iki ülkede rejim liderlerinin görevin- den uzaklaştırılması önemli ve umut vadeden bir gelişmeydi. Ayrıca Suriye’deki dehşetin, bölgedeki istibdadı destekleyen güçlerden bir fayda bulamadığının göstergesiydi.

Cezayir ve Sudan ayaklanmalarını diğerlerinden ayıran özellik, halkın istibdada karşı tek bilek olacak milli siyasal güçleri toplamış ve rejimin devrilmesinden sonra ortaya çıkması öngörülen çıkarların arkasından koşarak pusulasını değiştirmemiş olmasıdır. Halk, istibdat güçleri yerine kuvvetini dönüşümün muhtemel yol arkadaşlarına yöneltmemiştir. Bu ayak- lanmalarda koordinasyon heyeti ile milli meclis arasında bir çatışmaya ya da varlıklarını sürdürmek için parti örgütleriyle savaşan bağımsız devrim çığırtkanlarına tanık olun- mamıştır. Böylece bir liderler kadrosu ortaya çıkarmışlar ve siyasi olarak bilinçsiz olan halk gruplarının zihninde bu düşünce şeklini yerleştirmişlerdir. Bu sayede birçoğu kendis- ini veya grubunu, etrafında diğer gezegenlerin dönmesi gereken yıldız olarak addetmeye başlamıştır.

Cezayir ve Sudan ayaklanmaları mezhebi ya da etnik temellerle ulusal bir bölünmeye tanıklık etmemiş, bilakis bazı parti aidiyeti olan güçler örgütlenmeleri vasıtasıyla halkı idare ederek sloganlar üretmiş, istibdat rejimine isyan eden halkın görüşlerini ifade edecek siyasi açıklamalarda bulunmuştur.

İşte bizim devrimimizde bulunmaya şeyler bunlardır. Bencillik Suriye’de birçok siyasal muhalif gücü, görüş ayrılıklarını rejimle olan farklılıklarından önemli görmeye sevk et- miştir. Bu nedenle tek başına hareket etmiş ve ulusal hareketin bölünmesine yol açmıştır. Aynı şekilde devrimin sözcüleri Suriyeli gençleri parti örgütlenmelerinden uzak durmaya teşvik etmiştir. Çünkü kendilerini hesap vereceği, eylemlerinin ve açıklamalarının tartışıla- cağı bir partide bulunmaktan daha üst bir konumda görmüşlerdir.

Eğer Muaz el-Hatip özgürlüğü isteyen devrimin hedefleri üzerine kurulu milli bir partiye üye olsa ve siyasal İslam güçlerinden uzak olduğunu vurgulayarak “Ne Selefilik ne İhvan” deseydi, yapmış olduğu açıklamaları yapabilir miydi?!

Ancak Esed rejimi dönemindeki siyasi faaliyetler karalandı ve partiler mahkum edilerek, özgür bireyler tasfiye edildi, tutuklandı ve tehcire uğradı. Bu nedenle siyasetten ve örgütsel yapısı olan partilerden uzak durmak gerekmekteydi. Böylece “siyaset pisliktir” düşüncesi yayıldı. Demokrasi ahlaki yozlaşmayla eş tutulur hale geldi. Muhalif partilerin devrimin başlangıç döneminde partileşmenin gerekli olmadığı düşüncesini yayma konusundaki zaafı kendisini gösterdi ve siyasi muhalefetin uyguladığı egemen olma politikaları – ki istib- dadın uzun yıllar devam etmesinin ardından varlığını güçlü bir şekilde korumaya devam etti – gençlerin siyaset alanına girme konusunda isteksiz davranmalarına yol açtı. Bu par- tilere hakim olan mantalite gelişmemiş ve yaşanan dönüşümlerden istifade etmemiş, aksine donuklaşarak geçmişe takılı kalmıştı. Bu ise söz konusu partilerin kendi içlerinde ve milli hareket içerisinde birçok bölünmenin yaşanması sonucunu doğurdu.

Sudan ve Cezayir’de rejim liderlerinin devrilmesiyle ilgili yaşanan zaferden alınan der- sler, milli devrimsel programları esas alan parti faaliyetlerinin devrimlerin hedeflerini gerçekleştirmede büyük rolü olduğunu gözler önüne sermiştir.

 

Zeki El-Derubi

Whatsapp