Hafız Esed’in yönetiminden, varisi Beşar döneminde Suriye devriminin başladığı zamana kadar, Siyonist yapılanma ile Suriye rejimi arasındaki özel tarihi ilişkiyi ele alan araştırma ve çalışmalar çok az, belki de nadir olarak yapılmıştır. Arap toplumlarının zihninde yer etmiş olan hikaye, iki taraf arasında bir düşmanlık ve çatışma olduğu vehmi üzerine kuruludur. 1973 Arap-İsrail Savaşı da “rejimin Siyonist yayılmacılığına karşı önleyici çabalarının ve kabullenmeye dayalı değil, ce- sarete dayalı bir barışta ısrar etmesinin” delili olarak görülmüştür. Bu anlatının ne derecede doğru olduğunu araştırma ve incelemeye müsaade edilmediği ve hatta o sırada savunma bakanı olan Hafız Esed’in Golan Tepeleri’nin 1967’de İsrail’e verilmesindeki rolüne işaret etmeye cüret edenlerin en ağır cezalara çarptırılmayı ve Esed’in cehennemine atılmayı beklemesi gerektiği unutulmamalıdır. Suriye devriminin başlaması ve korku duvarının yıkılmasının ardından, Suriyeliler göğüslerinde ka- baranları aleni olarak söylemeye ve bastırılmış düşüncelerini açığa çıkarmaya başladılar. Bu soru- ların en önemlilerinden biri, rejimin düşmanı olarak gördüğü İsrail’le karşı karşıya gelme konusun- da kopardığı tüm yaygaraya rağmen, neden Golan cephesinin Esed döneminin tamamında sessiz kaldığıydı. Cevap ise hazır ve güçlüydü: Rejimin devrimin ilk günlerinden itibaren hırçınlaşması ve halkına karşı en sert baskı ve sindirme araçlarını kullanması ile Golan cephesinin kırk yıldan fazla süredir sakin ve güvenli kalmasına özen göstermesi arasındaki ilişki, bu durumu açıklamaktaydı. Acımasız politikalarına karşı devrime kalkan Suriyelilere yönelik açtığı meşum savaş ve rejimin İsrail’in güvenliğini korumadaki işlevsel rolünün ortaya çıkmasıyla, güçlü bir şekilde yankı bul- maya başlayan gerçeklerin ilerleyişi karşısında, bu zamana kadar anlatılagelen hikayede etkisini kaybetmeye başladı. Bunların yanı sıra, özellikle de Suriye devriminin barışçıl ilk aşamalarında, İsrail’in devrime yönelik tutumu sessiz kalmaktı ve bu tavrını resmi ve aleni bir şekilde göstermek- teydi. Devrimin ikinci ayından, ileri aşamalarına kadar İsrail, Suriye halkını aldatmaya ve kendisini çatışmanın tarafsız ya da en azından müdahalede bulunmaya bir unsuru olarak yansıtmaya çalıştı. Bu bağlamda Kemal el-Lebvani, Fehd el-Mısri ve Abdülcelil es-Said vb. gibi devrimin omuzları- na tırmanmaya çalışan bazıları, işgal devletiyle irtibat kanalları kurmaya ve normalleşme yolunda attıkları adımları haklı göstermeye çalışmışlardır. Bahane olarak da rejimin uluslararası camiada gözden düşmesini hızlandırmak için gayret gösterdiklerini öne sürmüşlerdir. Ancak İsrail’in Suri- ye rejimiyle ilişkilerinin yapısını, rejimin devrilmesini engellemedeki ve Suriye’nin uzun yıllarca yıkım ve yıpranmışlık içerisinde yaşaması pahasına Esed’in görevde kalmasına yardımcı olduğunu unutmuş ve görmezden gelmişlerdir.
Rejim sekiz yıl boyunca İsrail’in hayalini kurduğu ve hatta daha fazlasını yapmıştır. Bu nedenle artık İsrail’in rejimi korumadaki rolü hakkında zihinlerde sorular oluşmaya başlamış, bu koruma görmezden gelinemeyecek boyuta ulaşmıştır. Özellikle de devrim süreci boyunca birçok noktada insaniyet kılıfı altında güvenlik ve siyaset alanında ve yine diğer müdahaleler noktasındaki ilişkil- er kendisini göstermiş, bu da İsrail’in Suriye’ye ne derece müdahil olduğunu ortaya koymuştur. İsrail’in devrimin ikinci yılından bu yana İran’a bağlı on binlerce milisin Esed rejimini korumak için Suriye’ye girişini üstü kapalı bir biçimde onayladığından artık kuşku duyulmamaktadır. Özgür Suriye Ordusu’nun o dönemdeki hızlı ilerleyişi karşısında söz konusu milislerin aciz kaldığının anlaşılması üzerine İsrail, devrimin beşinci yılında Rus güçlerinin Suriye’ye girişine itiraz et- memiştir. Böylece güç dengeleri rejimin lehine değişmiştir ki İsrail’in Suriye hava sahası konusun- da Rusya’yla aleni bir şekilde işbirliği yapması buna delildir.
Öte yandan uluslararası ve bölgesel platformlarda İsrail, Suriye’deki çatışmayı kendisi açısından tar- ihi bir fırsata çevirecek adımlar atmakta ve Suriye halkını tarihin en büyük insani felaketiyle meşgul ederek kendisine duyulan düşmanca duyguları değiştirmeye çalışmaktaydı. Zira Golan ve Filistin’i işgal etmişti ancak Esed rejiminin işlediği suç ve korkunçluklarla kendisininkiler karşılaştırılamazdı bile. Yine Netenyahu Hükümeti, Suriye halkının yaşadığı trajediyi ve Arap ülkelerindeki kriz ve savaşları kullanmış, bu sayede Yüzyılın Anlaşması’nın kabul edilmesini sağlayarak ABD’nin takdis etmesi ile Golan’ın işgalini meşrulaştırarak Suriye’den ayırmak istemiştir.
İsrail’deki karar mercileri, Suriye’deki durumun kendi hedef ve planları için kullanılabileceğinin farkındaydılar. Bunun için de Beşar Esed ve iktidar çevresindeki çetesinin korunması, Suriye’yi yıkma rolünü yerine getirmesinin güvence altına alınması gerekiyordu. Böylece Suriye bir kadavra haline gelecek ve Arap dünyasında, bölgede ve uluslararası toplumda sahip olduğu statüsünü kaybe- decekti. İsrail’in rejimin devrilmesi konusundaki tutumunu İsrailli yazar Anar Shilo Haaretz gazete- sindeki yazısında kullandığı şu ifadelerle dile getirmiştir: “Satır aralarına baktığımızda İsrail’in Esed’in devrilmesi konusunda istekli olmadığını görürüz. Çünkü İsrail, kimseye fark ettirmeden Esed’i desteklemektedir. İsrail gizli gizli, katil diktatörlük rejiminin kararlılığını koruması için Al-lah’a dua etmektedir. Zira diktatörlük rejimi, Golan’da sükunet olması anlamına gelmektedir ve İsrail bugün de olduğu gibi mevcut durumu ve dünün dünyasını tercih etmektedir.”
Gelgelelim hakikatler satırların üstüne çıkmış ve İsrailli yetkililer sessizliklerini bozmaya, plan- larını açıkça söylemeye başlamışlardır. Hatta Suriye’de bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını destekleme konusunda da son derece açıktırlar. Tüm bunlar, Esed rejimi kurulduğu günden bugüne kadar büyük hizmetler sunmuş olmasa, İsrail’in şu anda Suriye cephesinde halinden memnun ol- masını sağlamaya yetmezdi. Aynı şekilde Suriye devrimi boyunca İsrail, gizliden ve açıktan rejimi müdafaa etmez ve trajik görevini tamamıyla yerine getirene kadar rejimi devrilmekten korumak için çabalamazdı.
Eymen Ebu Haşim