Nisan 2019’un sonlarında, Sednayah Hapishanesi’nden katil Suriye rejimi bir grup Suriyeli tutukluyu daha idam etti.
Suriye’de istibdat, yolsuzluk, zulüm, istismar, mezhepçilik ve cuntaya karşı başlayan ve özgürlük, onur, adalet, demokrasi ve daha iyi bir hayat isteyen halk devriminin üzerinden seneler geçti. Rejim hala bir halk, devrimciler ve aktivistler olarak başından bugüne dek bizleri katlettiğini hatırlatıyor ve kesin bir biçimde kendisine karşı gelinmesini ve hak talep edilmesini kabul etmediğini gösteriyor.
Suriye halkının yarısı evlerinden çıkarıldı ve Suriye içerisinde, yine dünyadaki her ülkede mülteci haline geldi. Çoğu çocuk, kadın ve yaşlı; yani devrimin askeri faaliyetleriyle hiçbir ilgisi bulunmayan bir milyondan fazla insan şehit oldu. Suriye’nin yarısı yerle bir iken, diğer yarısı rejimin destekçileri ve ona karşı olduğunu iddia edenler tarafından işgal edildi. Suriye topraklarının bir kısmı kurtarılmış iken, bir kısmı ise kimden yana olduğu belli olmayan güçlerce ele geçirilmiş durumda.
Katil rejim, Suriye baharının başlangıcından bu yana kendisine karşı gelen herkesi öldürmeye ve tutuklamaya kararlıydı. İlk tutuklamalar, devrimin başlangıcında rejimin aktivistlere ve tüm halka yönelik bir erken uyarısı gibiydi. Devrim devam ettiğinde rejim, gösterilerde doğrudan cinayetler işlemeye ve daha fazla aktivisti tutuklamaya başladı. Planı, tutuklamaların tutuklu, ailesi ve toplum için bir korku unsuru, devrimi kucaklayan halk tabanına mensuplarını devrimden alıkoyması yönünde bir mesajdı. Gösteriler vasıtasıyla rejime daha fazla karşı koyulmaya ve rejimin halka ve devrimcilere yönelik şiddetine karşı askeri faaliyetlere girişmeye başlamasıyla, tutuklamalar rejim için bir ölüm ve işkence vasıtasına dönüştü. Bundan sonra daha fazla gösterici, her türlü silah kullanılarak, tarihteki tüm zorba güçlerin de ötesine geçilip, katledilmeye başlandı. Tutuklama her zaman bilgiye ulaşmak amacıyla işkenceyi de içeriyordu. Soruşturmacıya soruşturmaya hizmet ettiği takdirde tutukluyu öldürme yetkisi verildi. Daha sonra tutuklamanın kendisi, ölümün ötesinde bir işkence haline getirildi. Ruhun bedenden ayrılmasıyla son bulan geri dönüşsüz bir yolculuktu ölüm. İşkence ise, beden ve ruhun dayanılmaz biçimde sürekli olarak acı çekmesiydi. Elektrikle, kırbaçla, bağlarla yapılan işkenceler, aç, susuz bırakma, güneşin altında yakma ve yavaş ölüm. Sayısı giderek artan tutuklular daracık bir alanda toplanır, ya ayakta ya da oturarak yaşamaya mahkumdurlar. Atıklarla dolu zindanlarda, bazılarında ise diğer tutukluların cesetlerinin yanında kalmak zorunda bırakılmış tutuklular. Hayal edilmesi mümkün olmayan bir hayat ve daimi, sistematik bir planlı işkence ile aleni yaşanan bir ölüm. Tutuklama, insanlık ruhunu aşağılama, işkence etme, katletme ve kıyımda geçirme için, başka hiçbir hedefi olmadan yapılan bir şey haline gelmiştir. Ülkenin tüm kentlerinde tutuklama, yüz binlerce devrimci ve aktivistin katledilme aracıdır. Bazıları tutuklu sayısının bir milyona ulaştığını söylemekte. Amaçları devrim ve mücadele ruhunu öldürmek, itaat ve aşağılanma ruhunu kabul ettirmektir. Rejim insanlığın hiçbir değerini bırakmamış, tutukluların öldürülmesini, işkence görmesini, cinsel tacize maruz bırakılmasını sağlamıştır. Kadınlar tutuklanmış, tecavüze uğramış, çocuklar tutuklanmış ve işkence edilmiştir. Tutukluların yaşadıklarının ve Suriyelilerin hayatındaki hapsin hikayesinin az bir kısmı bize ulaşmıştır. Kayser’in gönderdiği resimler, hapisten kurtulan bazı kişilerin anlattıkları, kişisel tanıklıklar ve bazı edebi eserler, elimizdeki tek şeydir.
Hayatta kalan ve hapisten kurtulan kişilerin psikolojisinde tutukluluk döneminin birçok izi kalmıştır. Artık vatan ve tek halk düşüncesini gözden geçirmektedirler. Öldüren ve öldürülen aynı vatanın evlatları değil midir? Yeniden birbirimizle anlaşabilir miyiz? Milyonlarca şehidin ve ülkenin heder oluşunun bedelini kim ödeyecektir? Bu kadar mazlumun, yaşamlarından, evlatlarından, evlerinden ve rızıklarından koparılan insanın gönlünde vatandaşlık ve insanlık duygularını kim yeniden canlandırabilir?
Barışçıl aktivistlerin silah taşıyan devrimcilere dönüşmeleri şaşırtıcı değildir. Bazıları Suriye’den çıkma, bazıları dini ve mezhebi radikalizminde aşırıya giderek el-Kaide, Nusra ve DAEŞ’e bağlı olan silahlı İslami cemaatlere katılmaları da tuhaf görülmemelidir. Tüm bunlar Suriye devrimi sırasında yaşanan cinayet, yıkım, tehcir, tutuklama, işkence ve mezhep ayrımcılığının bir sonucudur. Devrimciler ve Suriye halkı, bu trajedi ve varoluşsal sorunları birebir yaşamıştır.
Suriye’deki katil istibdat rejiminin Suriye halkına karşı kullandığı tüm yöntemler, ülkeyi yerle bir etmiş, halkı yurdundan çıkarmış, tutuklamış, işkence etmiş ve mağdur bırakmıştır.
Tutuklamalar ve bunların etkileri, gençlerimiz ve halkımız üzerinde muhakkak etkisini gösterecektir. Rejimin tüm eylemleri kötüdür, insanlığa karşıdır ve Suriye halkının kanını mubah görmektedir.